Ahmet Taner Kılıç, Ankara Kalesi’nde bir gezi sırasında ahşabın kendisine duyusal bir etki yaratmasının ardından, ahşap işçiliği konusunu araştırmaya başladı.
Gazi Üniversitesi’nde ahşapla ilgili eğitimler aldıktan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvurarak “sedef kakma sanatçısı” ve “kültürel miras taşıyıcısı” ünvanlarını kazandı.
Ahşabı sedefle buluşturarak hediyelik eşyalar, takılar ve kuksa bardaklar gibi ürünler üreten Kılıç, bu sanatın genç nesillere aktarılmasını ve unutulmamasını arzuluyor.
Kendisine bir hobi olarak başlayan sanatın, şimdi yaşam biçimi haline geldiğini ve 20 yıldır bu sanatı sevgiyle ve sabırla icra ettiğini belirten Kılıç, sedef kakma sanatının günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurguluyor.
Özellikle Gaziantep yöresinde sürdürülen bu sanatın Osmanlı döneminde 15. ve 16. yüzyıllarda yaygın olduğunu belirtiyor ve özellikle süsleme sanatı olarak camilerde, kapılarda ve Kur’an-ı Kerim muhafazasında kullanıldığını ekliyor.
Sedef kakma sanatının dört farklı tekniği olduğunu belirten Kılıç, hediyelik eşyalarda en çok “Şam işi” tekniğini kullandıklarını açıklıyor.
Sedefin, denizde yetişen istiridye kabuğu olduğuna işaret eden Kılıç, onun pırıltılı ve sadeliği temsil eden bir değer olduğunu ifade ediyor.
Kılıç, bu sanatın yavaşça unutulmaya başladığını ve insanların bu alanda yeteneklerini geliştirmeye istekli olmadığını belirterek, sedef kakma ve ahşap oymacılığı sanatının “sabır ve tevekkül” gerektiren bir iş olduğunu vurguluyor.
Aynı zamanda, sedef kakma ve ahşap oymacılığı sanatının kişinin yaşam tarzını da etkilediğini açıklıyor ve şunları ekliyor:
“Bu sanat, sabrı öğretir. Sabırlı bir insanın hayatı da büyük bir değişim gösterir. Herkese böyle bir hobi edinmelerini tavsiye ediyorum. Sadece sedef kakma değil, resim yapın, bir şeyler üretin. Bu, sizi rahatlatır, bir tür terapidir. Bizim sanatımızın temel özelliği sabırdır; kesinlikle moraliniz bozuksa, desenleriniz kötü çıkar. Bu nedenle sakin bir zihin ve sabır çok önemlidir.”
Kılıç, sedefteki motiflerin genellikle Selçuklu ve Osmanlı motifleri, geometrik desenler ve barok tarzında olduğunu belirtiyor. Ayrıca, doğadaki her şeyden ilham alabileceklerini söylüyor ve bu sanatın kişinin hayal dünyasına büyük bir yaratıcılık katma fırsatı sunduğunu vurguluyor.
Son olarak, Kılıç, bu sanatla uğraşmanın günlük iş stresini ve yoğunluğunu tamamen unuttuğunu ve sedefle meşgulken dünyayla olan ilişkilerinin kesildiğini dile getiriyor. Bu sanatın onlar için büyük bir terapi olduğunu ve herkesin mutlaka bir hobi edinmesi gerektiğini vurguluyor. (AA)