Büyük Ortadoğu Projesi ‘yirmi iki ülkenin sınırlarının’ değiştirilmesini esas alıyordu. Bu proje gereği başlatılan Arap Baharı hareketiyle hedef ülkelerde iç savaş çıkarılmış Libya, Yemen, Mısır, Cezayir, Irak, Suriye vb. ülkeler böylece istikrarsızlaştırılmıştı.
Irak’ın üçe ayrılarak kuzeyinde Barzani’nin yönetimine verilen Kuzey Irak Kürdistan’ı geçtiğimiz yıl bağımsızlık referandumu yapmış, Türkiye / Irak / İran’ın müdahalesi bu girişimi başarısız kılmıştı.
Son günlerde hedefine Türkiye’yi koyan üç önemli gelişme yaşanmıştır. Bunlardan birincisi Suriye’de meydana gelmiş ve doğrudan Türkiye’yi hedef almıştır. Bu tehlikelerden birincisi ABD’nin de terörist olarak ilan ettiği PKK dahil Irak ve Suriye’deki bütün örgütleri bir araya getirerek bölge ülkelerinin parçalanmasına yönelik yeni bir hareket başlatmış olmasıdır.
Bu proje bağlamında geçtiğimiz hafta ABD ve Fransız heyetleriyle 25 sözde parti yaptıkları toplantı sonucunda Kürt Ulusal Birliği Partileri adıyla PKK çatısı altında yeni bir örgütlenme meydana getirilmiştir. ABD böylece, ordu kurup silahlandırdığı PKK’yı devletleştirme yolunda önemli bir adım atmış oldu.
ABD, Suriye’nin kuzeyindeki Mesut Barzani’ye yakın Suriye Kürt Ulusal Konseyini PKK/PYD’ye destek verme konusunda ikna etti.
PKK ile Barzanici gruplar arasında nihai anlaşma ABD’li büyükelçi William Roebuck ve Mazlum Kobani kod adlı Ferhad Abdi Şahin’in de katıldığı bir basın toplantısıyla Kamışlı’da kamuoyuna duyuruldu.
Anlaşma 2014 yılında Barzani’nin de imzaladığı Duhok mutabakatı bağlamında sağlandığı açıklandı. Önümüzdeki günlerde Barzani ile PKK arasında yeni bir genel anlaşmanın imzalanacağı da ifade ediliyor.
Anlaşmaya göre savunmada ortaklık kurulacak, sözde askeri birlikler terör örgütü YPG çatısında birleşecek. Demokratik özerklik ve kanton sistemi güçlendirilecek.
ABD bölgede uyguladığı yeni stratejiyle PKK’yı diğer gurupların arasına sokarak terör örgütü olmaktan çıkarmaya çalışıyor.
Türkiye’nin toprak bütünlüğüne karşı ABD’nin hiç ara vermeden yürüttüğü faaliyetlere karşı azami dikkati göstermek şarttır. Bu bağlamda “Pençe” hareketleri kalıcı hale getirilmelidir!
Türkiye’yi dolaylı olarak hedef alan ikinci tehdit ise Libya’daki gelişmelerle ilgili olarak Mısır’dan gelmiştir.
Mısır devlet başkanı Sisi’nin Libya’daki son gelişmeler üzerine önce kendisi gibi korsan darbeci Hafter’le birlikte Kahire’de ilan ettiği bildiri ve ardından da yaptığı tehdittir.
Sisi, Libya’daki Türkiye’nin etkisine yönelik olarak şu açıklamayı yapmıştır: “Libya’daki son gelişmeler Mısır’a yasal olarak müdahale hakkının yolunu açmıştır. Cufre ve Sirte kırmızı çizgidir…İki taraftan birisini bu çizginin batısına ya da doğusuna geçerse Mısır için müdahale hakkı saklıdır. Ve ordumuz bu hakkı kullanacaktır.”
Libya, Sisi’nin bu açıklamasının “savaş ilanı” anlamına geldiğini açıklamıştır.
Türkiye’nin müdahalesiyle Libya’da etkisiz eleman haline gelen Hafter’in destekçilerinden olan Sisi’nin bu tutumunun ciddiye alınması gerekir. İslam ülkelerini birbirleriyle vuruşturarak güçten düşürmek hem AB ve ABD’nin hem de İsrail’in temel stratejisidir. Darbeci Sisi, ABD/İsrail ikilisinin yönlendirmesiyle Libya’da bir maceraya kalkışabilir. Türkiye’nin bu konuda çok yönlü ve akılcı diplomasiyi devreye sokması gereklidir.
Türkiye’ye yönelik üçüncü tehdit Yunanistan’dan gelmiştir. Yunanistan başbakanı, savunma bakanı ve genelkurmay başkanı doğrudan Türkiye’yi hedef alan tehditlerde bulunmaktadır. Yunanistan’ın en üst düzey yetkilileri, “Türkiye mahalle kabadayısı”, “Türkiye’yle savaşırız”, “önce yakacağız, sonra gidip kim olduğuna bakacağız” türünden sağduyusunu kaybetmiş dengesiz açıklamalar da bulunmaktadır.
Türkiye’nin son zamanlarda bölgedeki çıkarlarını savunma iradesi Yunanistan yönetiminin sağduyusunu hatta dengesini kaybetmesine neden olmuştur. Tarihte savaşlara hep dengesizlerin yeni bir denge için harekete geçmeleri sebep olduğu bir gerçektir.
Türkiye kendisine yönelik çok yönlü tehditlere karşı her zamankinden daha fazla hazırlıklı olmalıdır.