Ey yeni nesil Ülkücüler. Biz kurdun karakterini örnek almış kimseleriz. Kurt, evcilleştirilemeyen tek hayvandır. Özgürlüğünü hiçbir şeye değişmez…Bu özelliği de İngilizlerin “Bozkurt” dediği Mustafa Kemal ATATÜRK ün, “Ya istiklal ya ölüm” sözleriyle ebedileşmiştir…Siz sirklerde her türlü hayvan görmüşsünüzdür. Aslan, kaplan, fil, timsah, yılan vs. her türlü hayvan görebilirsiniz ama bir tek kurda rastlayamazsınız… İşte biz kurdu bu özelliğinden dolayı sever ve milli totem olarak kabul ederiz…
Alpay şu aralar ne oldu ne yapıyor bilinmez ama, benim en favori sanatçılarım arasındaydı… Hüzün aylarının başlangıcı olan bu günlerde, onu her hatırlayışımda içimde buruk bir sızı oluşur. İnternette mutlaka vardır. “Eylül’de Gel” şarkısını açın, fona alın ve yazımı okumaya başlayın…
Tatil geldiği zaman
Ağlarım ben inan
Gidiyorsun işte
Arkana bakmadan
Nasıl geçer bu yaz
Ne olur bana yaz
Sen, sen, sen
Sen bir ömre bedel
Yok yok yok
Gitme, gitme gel
Eylülde gel, eylülde gel, eylülde gel…
Biraz sonra yazacaklarıma, nereden çıktı bu kelalaka konu demeyiniz, lütfen sonuna kadar okuyunuz…
Unutmadan herkese de merhabalar…
Akranım Ülkücü kardeşlerim mutlaka hatırlar. Bahçelievler’de bulunan eski MHP Genel Merkezini. İki katlı tipik bir eski Bahçelievler yapısıydı. Üst katı Parti’nin tüm organlarınca kullanılırdı. Alt kat ise tamamen kitapevi gibiydi. Biz oraya her gidişimizde alt kata girer ve uzun süre çıkamazdık. Çıkarken de o günkü gücümüz nispetinde, koltuğumuzun altında birkaç kitap mutlaka bulunurdu… Ülkü Ocaklarına veya Büyük Ülkü derneklerine bağlı şube gibi çalışan kitaplıklar vardı. Şu an hayatta olan, Allah da bol ömür versin, Taner kardeşim iyi hatırlar. Sık sık uğradığımız ve destek verdiğimiz Çankaya Büyük Ülkü Derneği’nde gün aşırı tartışmalı seminerler verilirdi. Eşekle dostluk kurar ama cahil ülkücüye tahammül edemezdik…Bunlara aramızda “Gevşek” veya “Türkücü” derdik. Kız babaları evlatlarıyla bize uğrar, “Size emanet” derdi, böyle nezih ve güvenilir yerlerdi oralar… Alpay’a biraz daha kulak verelim mi…
Okul yolu sensiz
Ölüm kadar sessiz
Geçtim O yoldan dün
İçim doldu hüzün
Yapraklar solarken
Adını anarken
Bekletme ne olur
Gelmek zamanı gel
Yok yok yok
Gitme, gitme, gel
Eylülde gel, eylülde gel
Aldık sesi fona, döndük konumuza… Geçtiğimiz günlerin birinde, bir arabanın arka camında, “Kırmızı başlıklı kız hikayesinde bile kurttan yanayız” yazan bir şeyler gördüm ve çok üzüldüm. Bu arkadaşlar, Ülkücülüğün hangi tanımına uyar derseniz, düşünmeden hiçbirine derim… Anadolu’da Kurda, canavar derler. Biz, sürülere musallat olan kurtları gözümüzü kırpmadan vururuz. Daha başka nasıl bir zarar durumu oluştururlarsa, çekinmeden alayını vururuz… Bu arkadaşlar maalesef bizler gibi yetişmediler. Ülkücülüğü kabadayılık, bitirimlik gibi değerlendiriyorlar. Bozkurt bizim Milli totemimizdir. Ergenekon’da çıkıp yeniden türeyişimizin sembolüdür dedikten sonra finale gelmeden Alpay son defa dönelim mi…
Eylülde gel, Eylül’de gel
Okul yoluna
Konuşmadan yürüyelim
Gireyim koluna
Görenler dönmüş
Hem de mutlu diyecekler
Ağaçlar sevinerek
Başımıza konfeti gibi
Yaprak dökecekler
Parça bitti… Belli mi olur. Yayın kuruluşu, bakarsınız, ek olarak size bir sürpriz yapabilir. Bu arada bizde yazımızı bitirmeye uğraşalım… Ey yeni nesil Ülkücüler. Biz kurdun karakterini örnek almış kimseleriz. Kurt, evcilleştirilemeyen tek hayvandır. Özgürlüğünü hiçbir şeye değişmez…Bu özelliği de İngilizlerin “Bozkurt” dediği Mustafa Kemal ATATÜRK ün, “Ya istiklal ya ölüm” sözleriyle ebedileşmiştir…Siz sirklerde her türlü hayvan görmüşsünüzdür. Aslan, kaplan, fil, timsah, yılan vs. her türlü hayvan görebilirsiniz ama bir tek kurda rastlayamazsınız… İşte biz kurdu bu özelliğinden dolayı sever ve milli totem olarak kabul ederiz…
Buruk kalplerdeki, küllenmiş duyguların, yürek derinliklerine nüfus ettiği hüzün ayı…Hoş geldin. Ne de iyi ettin. Hemen gitme ne olur, uzun kal… Türk Dünyasının yüce dağı Ilgaz sayfasını kapatarak, İstanbul’a intikal ettim. Ayın 5’inde de ebedi aşkım Datça’ya uçacağım… Yaprakların ağırlıklarını çekemediği, nazlı nazlı yere düştükleri Ankara’yı, bilhassa, Mebusevleri semtindeki doğal yaprak halı tarlalarında ayaklarımla oluşturacağım o çıtırtıları hayal ediyorum, kulaklarımla duymak, onların feryatlarını kalbimle paylaşmak istiyorum…Hepinizi Yaradan’ ıma emanet ediyorum. Hoşça kalınız…
Ne Mebusevleri’nin sokaklarında sararan çınar yapraklarının ayaklarımızın altında iniltisi kaldı, n e de Alpay’ın “Eylülde gel” nidalarinin ankamı. Ankara çok değişti sevgili Edip, 68 ‘li yılların Ankarası yok artık. Tıpkı: Günümüzdeki kimi ülküsüz gençlerin, Bozkurttan haberleri oladığı gibi!..
Sen, en iyisi sarıyazı yaşamaya başlayan Güney Ege’nin incilerinden biri olan Datça’nın ılık sularında ruhunu dinlendir.
Umarım birgün yazında özlediğin gençlere; Yani, “Ülkücü gibi ÜLKÜCÜ” gençlere kavuşursun. Sevgiler…
Ellerinize, yüreginize sağlık Edipbey bey çok güzel özetlemişsiniz durumu .
Belki yine ezilmeye, dışlanmaya horlanmaya devam edilecektir ama biz azimle “Bozkurtça özgür” yaşamaya devam edeceğiz.