“Menzil” şu an son sürat, menziline doğru koşuyor. Ölen Şeyhi (!!!) için söylenenleri, anlatılanları duysanız, dudağınız uçuklar. Meğer, Azrail bile nasibini almış muhteremden… Gerçi Allah’ın büyük meleği sonunda intikamını aldı ama cahil halka servis edilenler, şirkin doruk noktası olarak hafızalara kazındı. İşte bu Gavs (!!!) – Kutup(!!!) – Şeyhlerin Şeyhi (!!!) meğer ne kadar dünya işleriyle meşgul olmuş. Mal varlıkları Fetoş’unkileri çoktan sollamış..
Koşmak, bir yere yetişmek istersiniz, hamlenizi de yaparsınız ama bir el parçalarınıza yapışır, gidemezsiniz. Bu olay genelde, rüyalarda oluşur. Gerçeği ise biraz daha farklı olarak esas hayatta karşımıza çıkar… Olaya ülkeler ve ülkeler tarihi koridorundan yaklaşırsak bize ışık verecek fenere ulaşabiliriz. Bir devlet düşünün. Tebaasına yıllarca kötü laflar söylemiş, ondan utanmış, tiksinmiş, ne kadar dönme, devşirme varsa baş tacı etmiş, yetmemiş, asli unsurların başına da bela etmiş… Ayakta kalabilir mi? Tabii ki kalamaz ve de neticede yıkılıp gider… Bu enkazdan çıkan, bu Milletin asıl ve de asil unsurlarını temsil eden Mustafa Kemal Atatürk, malı “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyerek sahibine teslim ederek, ileri koşusuna başlamıştır… Onunda paçasına yapışan çok çıkmış ama, O ayağından eksik olmayan çizmesiyle hepsini ezip geçmiştir… O kutlu dönemden sonra, savaş kaçakları, dönmeler, devşirme bakiyeleri, tekrar harekete geçti. Şu ana geldiğimiz de görüyoruz ki, yapılanların hepsi geri alındı, kazanılan kaleler tekrar el değiştirdi…
Bu ülke, hiç olmayacak, bir daha olmaz denilecek dönemde bir kalkışma daha yaşadı… Camilerden, alnı secdeye gelenlerden, terörist çıkmaz söylemleri ıskarta edilircesine, 15 Temmuz oldu. İyi, kötü yanları, kontrollü kontrolsüz söylentileri bir kenara, onu tarih yargılayacak, ama bu ülkenin Meclis’ i, kendi uçaklarıyla bombalandı. Akabinde sürek avı başladı, halâ da devam ediyor… Peki, bütün bu olanlar kulağımıza küpe oldu mu? Koskoca bir “Hayır”. Yeni tehlikenin adı “Menzil”. Bu güruh, kendinden öncekine nazaran çok derinden, sessiz ve tecrübe yüklenmiş olarak hareket ediyor. Yapılan hataları sindirmiş, muhtemelen de tedbirini almış olarak yeni “Fetoş” olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Kandırılmaya müsait, kandırıla kandırıla bir hal olmuş, malûm ne yapıyor… Daha önce yaptıklarını… Yani ne istedilerse veriyor… Önceki için çok ikaz etmiştik… “Anlatsın Ali Ağam, dinlesin kulağım” muhabbetiyle karşı karşıya kalmıştık. Yumuşak sesli birileri de “Siz onu bilmezsiniz, o çok muhterem bir zattır” gibi laflarla karşımıza dikilmişti. Gerçi daha sonra, bizden çok sert olmuştu ama iş işten geçtikten sonra… Şu an başka bir yumuşağı bekliyoruz. Aynı lafları etsin ki bir müddet sonra, diğer yumuşak sesli gibi ters dönsün ve de tarih tekerrür edebilsin… İnsanoğlu maalesef hiç akıllanmıyor. Ders çıkaracağı yerleri, üç kuruşluk menfaati için es geçiyor… Yeni konumuz, müstakbel hainimiz “Menzil” şu an son sürat, menziline doğru koşuyor. Ölen Şeyhi (!!!) için söylenenleri, anlatılanları duysanız, dudağınız uçuklar. Meğer, Azrail bile nasibini almış muhteremden… Gerçi Allah’ın büyük meleği sonunda intikamını aldı ama cahil halka servis edilenler, şirkin doruk noktası olarak hafızalara kazındı. İşte bu Gavs (!!!) – Kutup(!!!) – Şeyhlerin Şeyhi (!!!) meğer ne kadar dünya işleriyle meşgul olmuş. Mal varlıkları Fetoş’unkileri çoktan sollamış… Bu oluşumlar, acaba niye bu kadar paraya bağlıdırlar bileniniz var mı? “Bir lokma, bir hırka” altyapılı, İslami sistemde, bu mal, mülk para niye ön plana çıkar… Saf niyetlerle, intisap ettiklerini sanan, mebzul kitle niye müstakbel müşteri ve ucuz iş gücü olarak görülür. İstismarın, İslam’da bir karşılığı yok mudur? Kul hakkı, bu madrabazlara karşı devre dışı mıdır? Manevi konular dışındaki dünyevi mevzular, mesela, kime oy verileceği niye empoze edilir, insanlara? Buradan ne gibi menfaatler elde edilir? İşte bu soruların cevabını ahirete intikal eden Şeyhin (!!!) gerisinde kalarak, taht kavgalarına giren, amcalara, yeğenlere sormak ve dinlemek gerekir. Bu ara bir kısmı kendi kendilerini açıklar duruma geldiler bile… Yani Allah-Kitap boşmuş ve de zavallıları kandırma aracıymış… Her şey, makam ve para imiş… Ey zavallılar… Bu asalakları ne zaman sırtınızdan atacaksınız? Yoksa, şirkin örtülü taraftarı mı olacaksınız? Son kelâmlar olarak gelelim, devleti yönetenlere. Bu oluşumlara izin vererek, göz yumarak, vakti geldiğinde her şeylerine çökme planı yapanlar mı var acaba? Hani buna benzer olayları yaşadık da ondan…
Bir ikinci ikazda daha bulunmak istiyorum. Biliniz ki bunların hepsinin altı dolu… Rusya’nın, Libya’dan, Afrika içlerine kadar müdahale için kurduğu paralı askerler yani lejyonerler sistemi “Wagner”i duymayanız kalmadı… Libya’da karşımıza dikilmelerini pek hatırlayanınız veya ilgilenmeniz çıkmamıştır ama Putin’e kafa tutuşlarını, Moskova’ya yürümelerini mutlaka bilirsiniz…Bir zamanlar et tırnak olanlar yarın ne olur bilinmez… Bir de bakarsınız ki, namlular size çevrilmiş… Anlayan anladı da, ferasetine güvendiğimiz anlamayanlara hatırlatalım… Hani bizim de “SADAT” ımız var ya…
Gitti mi, gitti. Geri gelir mi, gelmez… Peki biz ne duruyoruz? Hepiniz Yaradan’a emanetsiniz. Hosça kalınız…
Mehmet Edip Ören
Diğer Yazıları
Köşe Yazarı