Oppenheimer’dan sonra mutlaka izlenmesi gereken 10 yapım!

featured

Oppenheimer‘ın; çekim teknikleri, olay örgüsü, konusu, hatta renk tercihleri bile sinemaseverler tarafından övgüyle bahsediliyor. Atom bombasının babası J. Robert Oppenheimer’ın hayatını ve Manhattan Projesini ele alan yapım gişede beklenilen hasılatların üzerine çıktı bile.

İşte, Oppenheimer filmini beğenenlerin soluksuz izleyeceği 10 yapım…

DR STRANGELOVE (1964)

1964 yapımı Stanley Kubrick‘in klasik kara komedisi “Dr. Strangelove” Soğuk Savaş döneminin istikrarsızlığını ve nükleer silahlanma yarışının absürtlüğünü hicivsel bir şekilde yansıtmayı başarmış olmasıyla tanınan bir film.

Film, Amerikan hava kuvvetlerindeki General Jack D. Ripper‘ın (Sterling Hayden) delice bir kararla küresel bir krize yol açmasıyla başlar. Ripper, Sovyetler Birliği’nin Amerika’ya sızabileceğine dair saplantılı bir inanca sahiptir ve nükleer savaşın korkunç zincirleme tepkisini tetikleyecek şekilde Amerikan bombardıman uçaklarını Sovyet hedeflerine yönlendirir. Böylece, dünyanın nükleer bir felaketin eşiğine gelmesi kaçınılmaz hale gelir.

FAİL – SAFE (1964)

Sidney Lumet, klasik gerilim filmlerinin öncülünün “makinelerin kazandığı” olduğunu bir keresinde ifade etti. Lumet’in 1964 yapımı “Fail-Safe” adlı filmi, olay örgüsü açısından Stanley Kubrick’in “Dr. Strangelove”ı ile benzerlikler taşıyor. Başroldeki Amerikan Başkanı (Henry Fonda), bir Amerikan nükleer bombardıman uçağının yanlışlıkla Sovyetler Birliği’ne saldırı başlatması sonucu III. Dünya Savaşı’nın eşiğinde ciddi bir kararla karşı karşıya kalır. Başkan, Soğuk Savaş düşmanları arasındaki dengeyi yeniden kurmak için acil bir adım atması gereken zorlu bir durumla yüzleşir.

Kubrick’in “Dr. Strangelove” ve Lumet’in “Fail-Safe” filmleri, Soğuk Savaş dönemi ve nükleer silahlanma yarışı gibi önemli tarihi olayları ele alırken insanlığın kendi yarattığı tehlikelerle nasıl yüzleştiğini ve hayatta kalma mücadelesini anlatarak sinema tarihinde önemli bir yer edinmiştir.

ENOLA GAY: THE MEN, THE MISSION, THE ATOMIC BOMB (1980)

Hiroşima’nın bombalanmasının 35. yıldönümünde yayımlanan film, dünyanın ilk atom bombasını atan B-29 Enola Gay’in mürettebatını takip ediyor. Bu nedenle, Manhattan Projesi ve bombayı geliştirenler hakkında daha az şey bulunuyor.

General Leslie Groves, deneyimli oyuncu Richard Herd tarafından canlandırılıyor. Dallas yıldızı Patrick Duffy, Enola Gay’in pilotu ve komutanı Albay Paul Tibbetts’i canlandırırken, nadir görülen dramatik bir rolde Billy Crystal, uçağın radar uzmanı Teğmen Jake Beser’i canlandırıyor.

FAT MAN AND LITTLE BOY (1989)

Yönetmen Roland Joffe‘un draması, 1947’deki “The Beginning or the End“den bu yana Manhattan Projesi’nin Hollywood’un ilk büyük ekran anlatımı. Film, bilim adamlarının atom bombasını daha önce geliştirmek için zamana karşı yarıştığı Los Alamos’taki sahne arkası dramını yeniden yansıtıyor. Paul Newman, Oppenheimer rolünde Dwight Schultz‘un karşısında General Groves’u canlandırıyor.

Benzer şekilde, Christopher Nolan’ın “Oppenheimer” filminde olduğu gibi, Joffe’un filmi de Oppenheimer’ın, Jean Tatlock (Natasha Richardson tarafından canlandırılan karakter) ile olan ilişkisine değiniyor. “Fat Man” ve “Little Boy” adlı iki atom bombasının kod adlarıyla film, radyasyona maruz kaldıktan sonra korkunç bir ölüm yaşayan gerçek hayattaki iki bilim insanından ilham alarak Michael Merriman‘dan (John Cusack) da bahsediyor.

INFINITY (1996)

Matthew Broderick tarafından yönetilen bu gözyaşı dökücü film, doğrudan Oppenheimer hakkında olmasa da Manhattan Projesi’nin fizikçisi Richard Feynman’ın biyografisini anlatıyor. Feynman, Los Alamos ekibinin Trinity patlamasına korumasız gözlerle tanık olan tek üyesi olarak biliniyor ve filmde Jack Quaid tarafından canlandırılıyor.

“Infinity” adlı filmde, Matthew Broderick hem yönetmenlik yapmış hem de ortak yapımcılığını üstlendi. Filmin senaryosunu ise Broderick’in annesi Patricia Broderick yazdı. Film, Feynman ile Trinity testi patlamasından bir ay önce tüberkülozdan hayatını kaybeden ilk karısı Arline (Patricia Arquette) arasındaki trajik aşk hikâyesini dramatize ediyor.

MANHATTAN (2014) 

Amerika’da sadece iki sezon boyunca yayımlanan bu kısa ömürlü dizi, Manhattan Projesi’nin tarihini, karakterler arasındaki kişisel ilişkileri tarihsel doğruluğu ihlal etmeden keşfetmeye çalışıyor.

Manhattan, tarihi bir döneme odaklanarak, bilimsel ve kişisel zorluklarla dolu bir hikâye sunuyor. Dizi, Manhattan Projesi’nin gelişimi ve uygulanışı sırasında Los Alamos’ta çalışan bilim insanlarının ve ailelerinin hayatlarını mercek altına alarak, tarihi bir olayın insan boyutunu vurguluyor.

OPPENHEIMER (1980)

BAFTA ödüllü mini dizi “Oppenheimer“, başrolünde Law & Order dizisinden tanınan Sam Waterston‘ın yer aldığı bir yapım. Dizi daha sonra ABD’de PBS’nin Masterpiece Theatre bölümünde yayımlandı. Hikâye, Nolan’ın filminde olduğu gibi, fizikçi J. Robert Oppenheimer’ın Los Alamos Laboratuvarı’nı yönetme sürecini ve sonrasında kamuoyu tarafından aşağılanmasını ve ABD Atom Enerjisi Komisyonu tarafından güvenlik izninin kaldırılmasını anlatıyor.

THE ATOMIC CAFE (1982)

Kevin Rafferty, Jayne Loader ve Pierce Rafferty tarafından yönetilen belgesel, ABD’nin Nükleer Çağ’a girişini hicivli bir şekilde anlatmak için haber filmleri, hükümet eğitim filmleri ve reklamlar da dahil olmak üzere çeşitli arşiv kaynaklarını derledi. Atomik Kafe, Reagan yönetiminin Soğuk Savaş duruşundan ziyade saldırganlığının bir eleştirisi olarak hatırlanıyor. Film, 2016 yılında Ulusal Film Kayıt Defteri’ne seçildi.

THE DAY AFTER TRINITY (1980)

Oscar adayı belgesel aynı zamanda “Manhattan Projesi’nin ve Oppenheimer‘ın daha sonraki çöküşünün” kesin hesaplarından biri olarak biliniyor. Film, Manhattan Projesi’nin tarihini ve J. Robert Oppenheimer‘ın yaşamını anlatırken, döneminde hayatta kalan Los Alamos fizikçileriyle yapılan röportajlar ve Oppenheimer ile Groves‘un arşiv görüntüleri gibi belgeleri kullanıyor.

Bu belgesel, olayları ve karakterleri dikkatli bir şekilde ele alarak izleyicilere Manhattan Projesi’nin gizli ve tarihi önemini gösteriyor. Oppenheimer’ın bilimsel keşifleri ve sonrasında yaşadığı güçlükler, belgeseldeki röportajlar ve arşiv görüntüleri sayesinde detaylı bir şekilde anlatılıyor.

BAREFOOT GEN (1983)

Hiroşima’dan sağ kurtulan Keiji Nakazawa, üzücü çocukluk anılarını yönetmen Mori Masaki’nin anime uzun metrajlı filminin dayandığı manga serisine aktardı. Bu film, genç Gen Nakaoka’nın Hiroşima’nın yıkımından önce, sırasında ve sonrasında yaşadıklarını anlatıyor. Gen, tüm ailesinin patlamada hayatını kaybettiği trajik bir olayın ardından, Hiroşima’nın yıkımı, çaresizlik ve hastalık ortasında hayatta kalmak için mücadele ediyor. Hamile annesi dışında herkesi kaybetmiş olan Gen, bombalamanın yol açtığı dehşet verici katliamın ortasında yaşam mücadelesi veriyor.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!