Kosova Türkleri’nin örgütlenme girişimleri

featured

Araştırmacı yazar Alaaddin İsmailoğlu, Kosova Türkleri’nin örgütlenme girişimleri başlıklı bir yazı kaleme aldı.

 

İşte Yazar İsmailoğlu’nun kaleme aldığı o yazı;

Amacımız Sencar Karamuço’nun yaptığı “Kosova Türklerinin Siyasal Örgütlenme Girişimleri: Kosova Demokratik Türk Partisi” başlıklı doktora tezinde gördüğümüz eksiklere yardımcı olmak ve katkı sunmaktır. Teferruatıyla yazılmış, konular ele alınmış, güzel bir doktora tezi işlenmiş ve önemli bilgilere yer verilmiş. Sencar Karamuço’yu bu doktora tezini hazırladığı için ayrıca tebrik ediyorum. Lakin, genelde 1912 itibariyle Osmanlı Devleti’nin çekilişinden sonra özelde 1951 yılı ve sonrasında Kosova Türklerinin mücadelesinde yıllarca emek vermiş şahıslarla olayların eksikliğini derinden hissederek ve birçok olayı (şahsen) yaşamamıza rağmen yazılmış, savunulmuş bir doktora tezine tesadüfen rastlamamız, eksik olan bazı bilgi ve belgeleri ortaya çıkararak bu doktora tezini hazırlayan Sencar KARAMUÇO’ya yardımcı olup katkıda bulunmak amacıyla Kosova Türklerinin yıllarca vermiş oldukları mücadelesine katkı vermemizi göreve davet edilmiş gördüm.

Bilim, araştırarak, inceleyerek sürekli doğruyu bulmak, yerinde açıklamak ve onu ortaya çıkarıp kanıtlamak demektir. Yüksek Lisans ve Doktora tezleri bilime başlamanın, adım atmanın vizesidir. Bilgi birikimi, geniş bilgi ile sürekli saha ve masa başında çalışmalarla yetişmiş bir öğrenciyi bilim dünyası hakkını teslim etmekle beraber dünyaya kazandırmalıdır. Taraf olmadan evrensel bilince dayalı yapılan çalışmalar gerçeği yansıtmakla, eserleri bu yönde üretmeli, insanlığa kazandırmalı. Muhtelif eserlerin süreklilik teşkil etmesi ve dünya durdukça yaşatılarak kabul görmesi fırsatı her bilim adamına, akademisyene nasip olmamıştır, olamayacaktır. Bilakis, bilimi, gazetelerin köşe yazılarına benzeterek, demagojilerle, ön yargılarla taraf tutarak, radyo ve televizyonlarda yayımlanan haber programlarındaki konulara benzer özelliklerle göstermek de insanlık değerleri bir yana, bilime, akademiye, topluma ve yanlış bilgilerle gelecekte nesilleri yanlış yönlendirmeye, yanlış tartışmalara, bazen kavgalara kadar uzanan gaflet, delalet hatta hıyanet olabilir.

2018 yılında Trakya Üniversitesi’nde savunulmuş bir doktora tezini, aynı üniversitede tanıdığım bir öğretim üyesi arkadaşım gözden geçirmem için bana gönderdi. Kosova Demokratik Türk Partisi ile ilgili olan bu tez konusunu yazan öğrencinin de yakından tanıdığım ve yıllar önce TDB’de sekreterlik görevini üstlenmiş, hizmet etmiş arkadaşımın oğlu Sencar Karamuço olduğunu gördüm. Tezi okuduktan sonra bende bulunan ve yıllar önce TDB ile yazılanlara, belgelere, fotoğraflara, yayınlara, raporlara göz attım. Tezde koca bir uçurumun olduğunu gördüm. Sadece Sencar beye ve doktora tez savunmasında yer alan öğretim üyelerine birkaç soru sormayı milletime olan borcum için altta okuyacağınız, doktora tezinden seçilmiş (tamamı eklenmemiş) bazı paragraflar ve soruları hazırladım.

“2007 yılında partide yaşanan memnuniyetsizlikler Türk toplumu için yeni bir dönüm noktası olmuştur. Bu yıl yapılan genel seçimlerde bir bağımsız Türk adayı olan Cemil Luma seçimlere katılım göstererek, uzun süreden sonra Türk toplumu için bir bölünme noktası olmuştur. Türkiye’nin de sürece dahil olma girişimlerine rağmen bağımsız aday seçim sürecine dahil olarak KDTP’ 5000 oyun altında kalmasına neden olmuştur. Bağımsız aday seçim sürecinde yüksek oy almasına rağmen meclise girme hakkı kazanamamış olan Türk Toplumunun oylarına olmuştur (Karamuço, 2018: 6).”

Cemil Luma’nın Bağımsız adaylığı ile yapılan genel seçimlerde iptal edilen oylar nerede? Hem KDTP’de memnuniyetsizlikler olacak, hem de Yağcılar ile 2019 yılına kadar devam denecek? Neden memnuniyetsizlikler yaşanmış? Bunlar biraz birbirine zıt fikirler değil mi? Cemil Luma katılım gösterince, birileri tarafından tehditlerle karşılaştı, karşılaştığı tehditler nelerdi? Luma’yı, kimler ve hangi kurumlar tehdit etti? TC Eşgüdüm Bürosu Müsteşarı Mustafa Sarnıç kimdir? Cemil Luma ile görüşmeler neden yapılmadı? Oysa Cemil Luma ile Raif Kırkul’un teklifi ile Mahir Yağcılar Genel Başkan adaylığında yer almıştır. Bundan herkesin haberi var. Sizlerin yok mu?

“Türkiye Cumhuriyetinin de girişimleriyle partide bir reform yapılarak tarihsel süreç içinde partiden ihraç ve uzaklaştırılan kişiler af edilerek, 2011 seçimlerine tek çatı altında girilme girişimleri sonuç vererek, KDTP seçimlerde oy patlaması yaparak, Kosova tarihinde en yüksek oy seviyesine ulaşmıştır. Oy artışı ve seçim sürecinde yarışan adayların memnuniyetsizliği ve başkaldırıları Türk Toplumunun yeni bir bölünmeye gitmesine ve Kosova Türk Adalet Partisi’nin kurulmasına neden olmuştur. 2017 yılında yapılan seçimlerde KTAP önemli bir darbe yiyerek geçen seçimlerle oranla ciddi oy kaybı yaşamakla birlikte partinin kalesi olan Mamuşa’yı KDTP’ye kaptırmıştır (Karamuço, 2018: 6).”

Bu bilgiler yazılırken 2017 yılında yapılan yerel seçimlerle ilgili gerçek bilgi verilmemiş. Arif Bütüç ile görüşmeler yapılmamış. Arif Bütüç, 2018’de hayattaydı. Tüm Türkiye kurumları KDTP ile beraber Arif Bütüç’ün karşısına dikilmiş, elden gelen, belden gelen her şeyi yapmasına rağmen Arif Bütüç seçimi 2013 yılında kazanmıştır. 2017 seçimleri ise 15 Temmuz 2016’dan hemen sonra yapılmıştır. Arif Bütüç’ün darbeye karşı tutumunu Sağır Sultan bilirken, siz bilmiyor musunuz? Kaybedilen 2017 seçimini tam anlamak için burada “KDTP ve Mehmet Akif Koleji”, “KDTP ve 15 Temmuz” gibi alt başlıklara yer verseniz gerçeğe ulaşma şansınız olurdu. Bütün veriler, Arif Bütüç’ün 2017 seçimini kaybetmesi 15 Temmuzla alakalı olduğunu gösteriyor. Hayatta olan bir Arifle görüşmek yerine masa başında delilleri yok sayarak kaybetti demek kolaya kaçmak ve bilime hıyanetliktir.

“Tez çalışmasının dördüncü bölümünde Kosova Demokratik Türk Partisinin seçimlere katılımı ve bu süreç içinde yaşanan gelişmeler ele alınırken, burada bütün konular değil de toplumu ilgilendiren konulara yönelik bir sınırlandırma getirilmiştir (Karamuço, 2018: 15).”

“Süreç içinde yaşanan gelişmeler ele alınırken” süreç içinde yaşanmış bütün delillere yer verilmesi gerekir oysa bazı delillerin adeta havada uçuştuğunu, buharlaşıp yok olduğunu görüyoruz…

“Bu bölümde Kosova Türk Toplumunun tek partili sistemde mücadele kapısı olan Doğru Yol Derneğinden başlayarak, çok partili sisteme geçişle birlikte Türk Toplumunun bu süreçte izlediği politikalar, siyasi oluşum mücadeleleri, TDB’nin kuruluşu, toplumun siyasi oluşuma tepkileri, baskı rejiminde partini izlemiş olduğu politikalar, savaş sonrası TDB’nin KDTP’ye dönüşümü, parti programı ve vizyonu, KDTP’nin izlemiş olduğu politika ve söylemler irdelenecektir (Karamuço, 2018: 97).”

Doğru Yol” bir kültür derneğidir. Türk toplumunun mihenk taşıdır, lakin siyasi mücadele ile alakası yok denecek kadardır. Zaten olsa bu toplumsal olayların tabiatına aykırı olurdu. Doğru Yol ile başladı demek doğru olan bir fikir değildir. Ama Türk toplumunun siyasi alanda tek partili sistemde var olma mücadelesi her ne kadar bugün yaşadığımız ülke Kosova sınırları dışında kalsa da “Yücelciler” ile başlamıştır dersek doğru olur. Bugün o ülkeye Kuzey Makedonya deniliyor. O gün ise ülkenin adı Yugoslavya idi. Masa başında işlenmiş tezler internet gazetelerinden, basın – yayın organlarından faydalanılmış da olsa bilinmelidir ki Yücelciler, Yugoslavya Türklüğünün unutulmaz ve unutturulmayacak şehitleridir. 2. Dünya savaşından sonra Yugoslavya’da Türklük mücadelesi bu Yücelci şehitlerle başlamıştır. Bir doktora tezinde bu konuya girilmişse bunlara yer verilmemesi sağduyulu her Türk evladının yüreğini acıttır. Hilmi Çavuşoğlu’nun makalelerini okumanızı tavsiye ederim…1945’ten sonra Kosova Türklüğünün mücadelesinde birçok aydınımız var. Ama biri var ki bu konuda yazılacak bütün doktora tezlerinin baş sayfalarında yer alması gereken merhum Kadri Rauf’tu. Türklük için büyük bir bedel ödeyen Kadri Rauf’u bir yerde bile göremedim. Türklük konusunda nasıl bir bedel ödediğini hiç bilmiyor musun?

“2.1.2.5. 1981 ve 1991 sayımları ve varlık mücadelesi (Karamuço, 2018: 119).”

1991 yılında sayımlar arifesinde, Priştine Televizyonu Türkçe Yayınlar Bölümü tarafından sayımlarla ilgili “Dünden Bugüne Türkler ve Gerçekler” başlığıyla bir belgesel yayın yapılmıştı. O yayında onlarca konuşmacıyla röportaj var, oradaki bilgiler nerede? O yayın mevcut, orada konuşan kişilerden bazıları bugün de halen hayatta. Gördüğüm kadarıyla bu kişilerle görüşme yapılmamış, yapılmış olsa isimleri olurdu. Doktora yapılırken T.C. Dış İşleri Bakanlığının arşivinden de faydalanması gerekirdi. Bu arşiv bilim araştırmaları için açıktır. Buna birçok bilim adamı rahatça ulaşmaktadır. Siz niye ulaşmadınız? Yoksa ulaşmaya gayret edemediniz mi?

“2.2.2. Yeni Hayat Derneğinin kurulması (Karamuço, 2018: 138).”

Derneğin kurucusu Remzi Süleyman’dır. Derneğin tabelasında da yazılmış şekliyle vardır. Doğru Yol derneğini yazarken kurucular belli! Yeni Hayat derneğine gelince kurucuların isimleri yok! Doğru Yol söz konusu olunca Türklük mücadelesi var, Yeni Hayat olunca yok. Hâlbuki biri ne ise öteki de aynı fonksiyonu görmüştü. Priştine’den zaten hiç kimse ile görüşme yapmamışsınız! Böylece bu doktora tezi çalışmanız kendi kendinize gelin güveyi misali doktora tezi olmuş.

“Çok partili sisteme geçişle birlikte, siyasi parti kuruluşlarının hız kazandığı bu dönemde “Acaba Türk Dilini, kültürünü, gelenek ve göreneklerini tek sözle benliğini koruyacak bir örgüte gereksinim var mı, yok mu? konusu Türk Toplumunda yüksek sesle tartışılmaya başlanmıştır. Bu çağrılara ilk cevap Kosova’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı Prizren’den gelmiş ve bu konu ile ilgili bir girişim kurulu oluşturularak, fikirden zikre geçilmiştir. Prizren’daki hareketlenmeleri Priştine, Gilan ve Mamuşa’da aydın ve sanatçılar takip ederek, ilgili şehirlerde de bir birliğin oluşum kurulları kurulmaya başlanmıştır (Karamuço, 2018: 139).”

Buna kolaya kaçma denir. TDB’yi kuranların çoğu hayatta. Bu kişilerle görüşülemez miydi? Evet, çok partili sisteme geçilirken Türkler de kendi başının çaresine bakacaklardı. Bu meseleler konuşuluyordu. Ama işin resmiyet kazanması tamamen başka bir şeydi. Onu bunu kafadan atarak yazmak yerine halen hayatta olan Muhammed Ustaibo, Enver Baki, İbrahim Arslan, Refki Taç, Reşit Hanadan, Nuhi Mazrek ve diğer arkadaşlarla görüşebilirdiniz. Bu konular aydınlar tarafından TAN Redaksiyonunda (mutfakta) aylarca teferruatıyla tartışılmıştı. Konuşturabileceğiniz bunca insan varken, neden buna gerek duymadınız?

“TDB’nin kuruluşundan sonra Kosovalı Türklerin süreçte biraz ikilemde kaldıkları gözlenmiştir. Bunun nedeni arasında özellikle eski rejim çerçevesinde var olan konum ve mevkilerini korumak isteyen Türklerin önemli çalışmaları altında aranılması gerekmektedir. Bu çerçevede yapılan çeşitli söylem ve çağrıların nice ki siyasi oluşumu kötüleme ve hedef haline getirilme çalışmaları örnek olarak verilebilir. Bu çerçevede, özellikle birliğin Türk Toplumu çıkarlarına aykırı çalışmalar yaptığı şeklinde karalamaların yapıldığına dikkat çeken gazeteci Musa Dindar, Toplumun birlikteliğini amaçlayan ve halkın çıkarlarını savunan TDB’nin bu veya şu partiyle işbirliği içinde bahanesi yaratılarak, toplumun birliğe katılmamalarını ve destek vermelerini ortadan kaldırmak adına bilinçli bir linç kampanyasının yürütüldüğünün altını çizmektedir (Karamuço, 2018: 149).”

Burayı atlamak yanlıştır. Halk TDB’yi bağrına bastı. Heyecan doruktaydı. TDB halkın yeşeren umudu olmuştu. Siyasi oluşumu kötüleme diye bir şey yoktu. Ne zaman ki genel Başkan Sadık Tanyol bireysel demeçler, söylemler, davranışlar… sergilemeye başlayınca ve tarafsızlığını bozarak taraf olunca, halkın o zaman TDB’ye bir tepkisi olmaya başladı. Başkan, parti yönetimi kararlarını hiçe sayarak bireysel hatalarıyla TDB’yi bir yıl içinde maddi ve manevi açıdan zor duruma düşürdü. Dolayısıyla halkın tepkisi TDB’ye değil doğrudan doğruya Sadık Tanyol’a olmuştu. Halk ile beraber hareket etmeyen TDB’nin bir yıl içinde ne hallere düştüğünden hiç belirtilmemiş.

“Söylemlerimizi desteklemesi açısından, Türk Toplumunun daha güçlü ve örgütlü bir şekilde görmek istemeyen bazı kötü niyetli kişiler, Türk Demokratik Birliği’nin aleyhinde çeşitli propagandalar yaparak, halkı ikilemde bırakmıştırlar. Bu görüşleri körüklemek amacıyla da basında bazı yazılar yer alarak, süreci baltalamaya çalışmışlardır. Bu süreçten olumsuz etkilenen Mamuşa halkı, TDB şubesinin kurulması konusunda geç kalması buna ve ancak Kasım ayında kurulabilmesi örnek olarak verilebilir (Karamuço, 2018: 149).”

Zaman her şeyin ilacıdır. Evet, Birtakım insanlar TDB’yi kuran arkadaşları Sırp yanlısı anlatmaya çalışıyordu. Ama halk genç aydınlarına inanıyordu. Araya tatilde girince istenilmeyen bir gecikme oldu. Ne var ki Mamuşa halkı ve ikilemde olanlar perde arkasında birilerinin Sırplarla beraber hareket edildiğinin şüphesinde haklı çıkmıştır. Kaldı ki Prizren ve diğer yerlerde yaşayan Türk halkının çoğunluğu da aynı fikirdeydi. Nitekim bu hakikat bir yıl kadar sonra ortaya çıktı. Ortaya çıkınca da TDB parçalanma sürecine girdi.

“Türk Halk Partisi” adında Genel Başkanlığını Sezair Şaip’inin yürüttüğü yeni bir Türk partisi de kurulmuştur. TDB’nin kuruluşuna tepki olarak kurulmuş olan THP varlığı süresince temel politika olarak Arnavut yanlısı bir çizgi çizerek, ülkede cereyan eden mücadelede Arnavutları destekler bir tutum içinse olmuştur. TDB’nin Türklerin okulları protesto etmesi kararını eleştiren THP, sürekli bu konuyu gündemde taşıyarak, TDB’yi asılsız şekilde suçlayarak, puan kazanmaya çalışmıştır (Karamuço, 2018: 149).”

THP sadece Sezair Şaipi ile Turhan Pişmiş’ten ibaret bir siyasi parti değildi. Diğer ünlü üyeleri de vardı. THP 1999’dan itibaren varlığını sürdürmüş müdür? THP’nin diğer üyeleri kimlerdir? 1999’dan sonra THP ve olaylar nelerdir? Türkiye Cumhuriyeti neler yapmıştır? Bu konu daha net yazılmalıydı.

“Seçim yasasında azınlık toplulukların taleplerinin dikkate alınmamasına tepki olarak TDB, 1993 yılında yapılan genel seçimlere katılmayarak, seçim sürecini boykot etmiştir. Bundan sonra da TDB herhangi bir genel seçim sürecine katılmayarak, seçim sürecini boykot ederek, mücadelesine parti çatısı altında yürütme eğilimi içinde yer almıştır. TDB’nin bu yönde bir tutumda yer almasını eleştiren ve Türklerin Devlet Organlarının Dışında Kalmaya Mahkum mu? Sorusunu yönelten Ergun Kuzev, “Parti federal seçimlere kendi adayıyla katılmadığına göre, bırakın Türklerin bir temsilcisinin seçilmesini, bir başka siyasi parti yada örgüt tarafından herhangi bir Türk halkı mensubunun aday gösterilmesi için gerek bile duyulmadı” diyerek partiyi suçlarken, TDB’nin diğer Balkan ülkelerinde olduğu gibi Kosovalı Türklerin de diğer partilerden aday olması gerekliliğini savunmuştur (Karamuço, 2018: 164).”

1993 seçimlerinden bahsederken “TDB seçimi boykot etmiştir” diyorsun. Diğer yandan boykot kararını kimler aldı söylemiyorsun. Hâlbuki seçimden önce dönemin genel başkanıyla Priştine Televizyonunda bu konuda 7 dakikalık yayınlanmış bir yayın var ve halk o yayının ardından rahat bir nefes almış, “şükür ki TDB var” demiştir. Olayları, süreci, gerçekleri işine geldiğine göre yazmışsın. Bu nasıl bir bilimsellik? Oysa O gün ve Mahir Yağcılar döneminde vekil seçilememeleri korkusuyla karşı çıkanlar TDB dışında diğer partilerden aday çıkarabilenleri çeşitli propagandalarla lekelemiş ve başarılı olmuşlardır. Bugün farklı partilerden Türk aday çıksa ne olur? Çıktı ne oldu? Daha fazla oy çıkmadı mı? Diğer partilerden çıkan Türk adayların da oyları hesaba katılacaktı!

“Yerel yönetim seçimlerinde ise Prizren’de yapılan her seçimlere katılım gösterildiği gibi bu seçimlerde genelde Mamuşalı bir meclis üyesi belediye meclisinde yer alarak, Türk Toplumun sesi olmaya çalışmıştır. Kasım 1996 tarihlerde yapılan yerel seçimlerde parti Prizren belediyesi için beş adayla katılırken, bu seçimlerde Mamuşa adayı sadece Rüstem Morina seçilme şansına sahip olmuştur. Genel olarak TDB Partisi, seçim süreçlerinde tek başına hareket ederek, ülke içinde var olan kutuplaşmalara dahil olmadan kendi tarafsız çizgisini korumaya özen göstermiştir (Karamuço, 2018: 164).”

Yazılan tezde 1990’dan hemen 1996’ya geçilmiş. 1991 – 1995 yılları arasında olup bitenlerden hiç bahsedilmemiş. Bir bilim adamı bu kadar kolaya kaçamaz ve bu kadar taraf olamaz. Bunlar çok önemli seneler. 1992’den sonra artık ilk günkü TDB yok. Bu tarihten sonra Sadık Tanyol görevden alınmış yerine geçici TDB başkanı Dr. Taner Yusuf, arkasından Alaattin İsmail, yardımcıları Erhan Köroğlu ve Bürhan Sait seçilmiş. Bu TDB’nin en önemli dönemi. Bu kocaman yılları nasıl olurda hiçe sayar görmemezlikten gelirsin?

“Türkiye ziyaretinde bulunan TDB Genel Başkanı Cemali Krüezi başkanlığındaki heyet Meclis Başkanı Murat Karayalçın ile gerçekleştirdikleri görüşmelerinde ülkedeki iç savaştan dolayı 1998 eğitim yılı için yüksek öğretim kontenjanının 25’ten 50’ye çıkarılmasını talep etmiştirler.361 Bu talep kısmi bir artış göstererek, 1998-1999 eğitim yılı için Kosova’daki Türk toplumuna 35 burslu bir kontenjan ayrılmıştır (Karamuço, 2018: 164).”

Bildiğim kadarıyla Cemali Krüezi hayatı boyunca TDB’nin Genel Başkanı seçilmedi. Genel Başkan olabilmek için TDB’nin mevcut şubeleri ve delegelerinin katılması ve çoğunluğun oylarını alması lazım. Cemali Krüezi genel başkan seçildiyse, ne zaman, hangi toplantıda ve o toplantıda hangi delegeler vardı? Bu doktora tezinde yazılmamış. Gerçekse hadi yaz bakayım! Bilim insanı bir şey söylüyorsa onu kanıtlaması gerekir. İşkembeden atmakla bilime katkıda bulunulmaz, hıyanetlik olur. 1991-1996 olaylarını iyice irdelemek ve “boş yıllar dolduruldu” diyerek katkıda bulunmak lazım!

“Birlik adımlarının atılmasının beklendiği bir dönemde Erhan Köroğlu’nun geçici başkanlığını yürüttüğü TDB, 18 Haziran 1995 tarihinde seçim gündemli meclis toplantısı gerçekleştirerek, süreci farklı bir boyuta taşımıştır. Prizren delegelerinin katılmadığı toplantıda hazır bulunan Mamuşa delegeleri de seçimli toplantının yapılmasına karşı gelerek, toplantıyı terk etmiştirler. Buna karşın Priştine, Gilan, Mitroviça ve Vuçırın şube temsilcilerinin toplantının devam etmesi yönünde karar almasından sonra yapılan seçim sonuçlarına göre Ergin Köroğlu başkanlığını sürdürürken, Başkan Yardımcılığına Orhan Sait ve Sekreterlik görevine de Muharem Süleyman seçilmiştir. Toplantıda, TDB Prizren Şubesinin birlik çatısı altına girmeyi dışlamasının devam etmesi durumunda şubenin fesih edilmesine ve yerine yeni bir şubenin kurulması kararı alınmıştır. Bunun yanı sıra Prizren ile var olan sorunların aşılmasına kadarki süreçte parti merkezinin Priştine’ye taşınmasına ve yeni yönetimin şubelerde var olan sorunları çözmede aktif rol alması da karara bağlanmıştır. Mamuşa Şubesi de yayınlamış olduğu bir bildirisinde, partinin birleştirilmesi yönünde bir tutum takınıldığını ve bu çerçevede seçim toplantısının ertelenmesini gündeme getirmesine rağmen bunun kabul görmesi üzerine de toplantının terk edildiğine yer verilmiştir. Yeni yönetim seçim sürecinin çoğunluk olmadan ve taraflı olarak yapılmasından dolayı Mamuşa Şubesi tarafından kabul edilmeyeceği de bildirilmiştir (Karamuço, 2018: 169-170).”

1991 – 1995 yılları arasında yaşanan tüm olaylar eksiksiz yazılmalı. Ne hikmet ise tarafsızlığı teşkil edecek tek bir olay yazılmamış. Oysa bölünmüş bir TDB’nin birleşmesi için ne mücadeleler verilmişti. Defalarca toplantılar yapılmıştı. Niçin bölündü? Bölünme sebepleri neydi? Bölünmeye kimler sebep oldu? Bölünmemek için ne yapıldı? Neler yaşandı? Kimler hangi safta yer aldı?

“Bu harekete Prizren Şubesi de uyarak, Mamuşa, Prizren ve Gilan meclis üyelerinin katılımıyla meclis toplantısı düzenleyerek, yeni yönetimini seçerek, resmen parti de bölünmüştür. Meclis toplantısında yapılan oylama sonucuna göre Genel Başkanlığa Müvvedet Bako seçilirken, Başkan yardımcılıklarına Cemali Krüezi ile Celal Mustafa, Genel Sekreterliği ise Fevzi Karamuço’nun sürdürmesi yönünde karar kılınmıştır. Toplantıda TDB’nin 21 Kasım 1990 yılında kaydı yapılan ve merkezi Prizren’de olan tek Türk toplumunun partisi olduğu hatırlatılarak, bunun dışındaki aynı adla varlığını sürdürmeye çalışan kimi gruplar ise Türk toplumunu sadece parçalamaya neden olabileceğini bu yüzden de partinin tüzük ve program çerçevesinde çalışması yönünde karar alınmıştır (Karamuço, 2018: 170).”

Allah’ım bu tez nasıl bir tez! Nereye dokunsan elinde kalıyor! Bilim adamı verileri toplar, veriler ışığında yoluna devam eder. Verilere saygı gösterilse zaten bu mükemmel bir tez olacak. Ama anladığım kadarıyla gerçek kahramanlar ortadayken, Karamuço sahte kahramanlar yaratma peşinde. Bunun kime ne faydası olur. Kaldı ki Türk toplumu bu kötü alışkanlığın ceremesini günümüzde çekiyor. Bunun halka bir faydası var mı? Bu kişiler seçildi denilmekte. Seçildiyse ne zaman? Nerede? Kimler tarafından? Bakıyorsun genel başkan yardımcısı seçilen zat bu kez karşımıza genel başkan olarak çıkıyor.

“Bu süreçte Kosova ziyaretinde bulunan Türkiye Cumhuriyeti Belgrad Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Ali Engin Oba, toplumun bölünmüşlüğünden duyduğu üzüntüyü dile getirerek, “Bölünmüşlük zayıflık tohumunu taşır ve hiçbir etkinlik yaratmaz. Bütünlük ise faydalı sonuçlar doğurur. Bir lider etrafında toplanmak, bir kişinin liderliğinde hareket etmek veya buradaki bazı coğrafi bölünmeleri bir yana bırakarak birleşmenin gerekliliği kanısındayım. Bu yönde bir çalışmanın yapılması gerektiği izlenimimi edinmekle birlikte herkesi bu konuda çalışmaya davet ediyorum” diyerek, Türkiye’nin de bölünmüşlükten memnun olmadığını açıklamıştır (Karamuço, 2018: 171).”

Türkiye Cumhuriyeti Belgrad Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Sn. Ali Engin Oba’nın ziyaretine yer verirken, 1992-1993 yılları arasında T.C. Belgrat Büyükelçiliği’nden Kosova’ya gelip, TDB yöneticileriyle görüşmelerde defalarca ve saatlerce bulunan, bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak için canı gönülden büyük emek vermiş T.C. Maslahatgüzar Sn. İskender Okyay’a hiç yer verilmemiş. Böyle biri var mıdır, yok mudur? Umurunda bile değil. Nedense bu kişinin de ne adı, ne şanı yok! Kaç toplantıya katılmıştır? Nerelerde, hangi toplantılar, kimlerle yapılmıştır? O isimler bugün hayatta mıdır?

 

cats_32

 

Hangi hakkın tanınması olmuştur (o tanınan hakla bugün aramızda çok sayıda çifte vatandaş olan kardeşimiz var) biliyor musun Sayın Karamuço? Dış İşleri Bakanlığı’ndan bilgi alabilirsiniz!

cats_33

Peki, bu fotoğrafta kimler var? Arif Bütüç de, Cemali Krüezi de, Ergin Jable de var. Ne kadar ilginç değil mi? Hangi yıl bu toplantı yapılmış? Bu toplantıdan defalarca görüşme yaptığın Cemali Krüezi size hiç bahsetmedi mi? Yoksa siz anlatmayı gerek mi duymadınız?

“Toplumsal beklentileri göz önünde bulunduran Tan Gazetesi iki tarafın başkanlarıyla birer söyleşi yaparak, birleşmeye bakış açılarını yansıtmaya çalışmıştır. TDB Genel Başkanı Erhan Köroğlu, bölünmenin nedeninin parti başkanının 7 Haziran 1992 tarihinde Priştine’de ve 26 Eylül 1992’de Mamuşa’da yapılan olağanüstü meclis toplantılarında alınan kararları kabul etmemesinden kaynaklandığını ifade etmiştir. Adı geçen toplantılarda başkanın anti demokratik davranış, politik fiyasko ve maddi araçları kötüye kullandığından görevden alındığını, bu kararın Prizren Şubesi tarafından kabul edilmeyerek, bu şubenin yeni bir parti hüviyetine kavuşturulduğunu ileri sürmüştür. Bu gelişmeden sonra da Prizren dışında bütün şubelerin katılımıyla parti tüzüğü çerçevesinde yeni bir yönetim seçildiğini dile getiren Köroğlu, Türk toplumunun gerçek temsilcisinin kendisinin başkanı olduğu Türk Demokratik Birliği olduğunu savunmuştur. Partinin birleşmesi için kendilerinin olaya sıcak baktığını da sözlerine eklerken, Prizrenlileri bu konuda yapıcı olmaya davet etmiştir (Karamuço, 2018: 171).”

Meclis üyeleri çoğunlukta iken toplantıya katılmanın antidemokratik bir hususu yoktur. TDB’nin ilk ve tek Gençlik Kolu Girişim Kurulu Başkanı da Kosova’da diğer şubelerden ayrılıp yalnız kalan Prizren Şubesinin yanında yer almamıştır. Üstelik TDB Gençlik Kolunun kurulduğundan hiç bahsedilmemiş ve Başkanı da Prizrenli Ergin Jable idi. Bu göreve 1991’de seçilmiştir. O da irfanı, vicdanı hür bir Türk genci olarak,“Sırpçı” veya… olmamak için herkes gibi mücadele etmiş diğer arkadaşlar gibi Sadık Tanyol’u devirmek veya ondan ayrılmak için mücadele etmiştir. 1992’deki bölünmeyi görmemezlikten gelen zat, 7 Haziran 1992 Priştine ve 26 Eylül Mamuşa’da yapılan olağanüstü meclis toplantılarından haberdar olduğunu görüyoruz. Mademki böyle bir sürecin farkındasın neden bu süreçte yaşananları yeri geldiğinde yazmadın? Erhan Köroğlu, Dr. Taner Yusuf…Allah uzun ömür versin bugün hayattalar.

“Ülke genelinde var olan bölünme furyasına 1998’de Prizren de uyarak, TDB Partisi Genel Merkez tarafından görevinden alınan Prizren Şube başkanı Sadık Tanyol, bu kararı kabul etmeyerek TDB Prizren Şubesinin paralel bir şubesi olarak etkinliklerini sürdürmüştür. Bu süreçte partinin çizgisinden farklı bir politika izleme eğilimi içine giren şube, özellikle Kosova sorununa yönelik Sırp yanlısı bir politika izlediği gözlenmiştir (Karamuço, 2018: 171).”

Sadık Tanyol’un yanından hiç ayrılmayan ve en çok destekleyen Fevzi Karamuço ile Cemali Krüezi 7 yıl sonra Sadık Tanyol’dan ayrılmıştır. Uyanmaları 7 yıl sürmüştür. Lakin, Sadık Tanyol’un arkasındaki (Kırste Tanaskoviç, Zeynel Abidin Kureyş ve Ratko Markoviç… gibi) destekçileri tarafından kendilerini de akredite edememişlerdir. Yine Müveddet Bako’yu en çok destekleyen Cemali Krüezi ile Fevzi Karamuço bir zaman sonra Müveddet Bako’nun yanından da ayrılmışlardır. Bir türlü kendilerine Genel Başkan bulamayan çifti, Bako’dan ayıran sebepler ne idi? Herkes 7 yıl önce aynı nedenlerden ayrılırken, niçin bu iki arkadaşımız Sadık Tanyol ve Müveddet Bako’nun yanında 7 yıl görevlerine devam etmişlerdir?

“Uluslararası toplumun diyalog yönündeki çağırılarından sonra Sırbistan Yönetimi, hükümet ve parlamentodan oluşan bir heyet kurarak, ülkede yaşayann topluluk temsilcileriyle bir araya gelmek amacıyla Priştine’ye gönderilmiştir. Başbakan yardımcısı Ratko Markoviç başkanlığındaki heyet, Arnavutların katılmadığı beş gün süren toplantılarda Türk , Müslüman, Rom ve Mısırlı temsilciler katılarak, insan hakları ve topluluk hakları üzerinde tartışmalar yürütülmüştür. Markoviç, Kosova’nın azınlıkların yaşadığı çok etnikli bir yapı olduğuna işaret ettiği konuşmasında, azınlık toplulukları arasında küçük – büyük ayrımının yapılamayacağına dikkat çektiği gibi bu diyalog sürecine Arnavutların da katılmasının gerekliliğine işaret etmiştir. Türk temsilci Zeynelabidin Kureyş ise Türk toplumunun var olan haklarından bahsederken, Prizren’de Öğretmen Fakültesinde Türk sınıfın açılmasının dışında toplumsal bir beklentinin bulunmadığını ileri sürmüştür (Karamuço, 2018: 175).”

Bu toplantıda Zeynel Abidin Kureyş’in dışında başka kimler yer aldı? Bir karar alındı bu kararı kimler imzaladı? Bunları niye yazmadınız? İşinize geldiği zaman birçok kahramanın adını zikrediyorsun ne var ki işler sıkıştığı zaman bu kahramanlar ortada yok buharlaşmış oluyor. Yukarıda saydığı bu meşhur kahramanlar neredeydi? Mesela Raif Vırmiça’dan o kadar bahsederken dananın kuyruğu kopacağı gün kendisi neredeydi? Zeynel Abidin Kureyş yalınız mıydı? yoksa perde arkasından birileri Zeynel Abidin Kureyş ile gizli görüşmeler yapıyor muydu? 24 Mart’ta NATO harekâtı başlamadan 1 hafta kadar önce hangi isimler Sırplara destek belgesini (“VOA Amerika – Amerikanın Sesi” televizyonunda yayınlanan) imzaladı? Lubişa Stefanoviç (Çançe) ile kimler Prizren Belediyesi’nde gizli görüşmeler yaptı?

“Sırplar TDB’den beklediği desteği görememesi üzerine Fransa’da Kosova sorununa çözüm için Arnavut ve Sırp temsilcilerinin gerçekleştirdiği Rambouilet görüşmelerine Türk toplumunu temsilen Zeynel Abidin Kureyş’i dahil ederek, uluslararası topluma Türklerin de bu süreçte Sırpları desteklediği tezi empoze edilmeye çalışılmıştır (Karamuço, 2018: 179).”

İşinize geldiği zaman TDB var, gelmediği zaman yok. Şayet olaylar farklı neticelense Zeynel Abidin Kureyş’i TDB olarak kahraman ilan edecektiniz ama tersi olunca onu günah keçisi seçtiniz. Zeynel Abidin Kureyş’i göreve kim seçti? 11 Şubat veya 10 Mart 1999’da tarih yanlış olsa da Doğru Yol’da yapılan toplantıda Sadık Tanyol, “Hakan Olcay bey söylesin. Zeynel Abidin Kureyş’i göreve kim getirdi? Rambouilet’e kimin kararıyla gidebildi?” demedi mi? Bunları bilen var ve bu bilenler, şahitler kimlerdir?

“Barış görüşmelerinin sonuç vermemesi üzerine ülkede Sırp rejimi baskısı üst seviyeye çıkartılarak, iç savaş ile burun buruna bırakılmıştır. Ülkede etnik temizlikten kaçan mülteci akımına Kosovalı Türkler de katılarak, Türkiye’nin yolunu tutmuştur. Kosovalı Türklerin savaş sırasında da bir söz birliğinden uzak olduğuna dikkat çeken Mehmet Bütüç, “bazı dostlarımın hiç haber vermeden Türkiye’ye nasıl kaçtıklarını, bizler Kosova’da ölüm kalım savaşı verirken, onların Türkiye’nin TV kanallarında boy göstermeleri, doğru olmadıklarını bilmeden “Kosova’da evim yandı” söylemleri405, Kosova Türk Toplumunun toplumsal bellekten çok kişisel bellek ağırlığında bir politika güttüğü açıkça gözlenebilmektedir (Karamuço, 2018: 181).”

Muhammet Ustaibo ile bu konuda görüşmeler yapılmalıydı. Asıl gerçeklerin o gün nasıl geliştiğini canlı şahit olarak söylerdi. Bazı arkadaşlarımız Türkiye’nin televizyonlarında programlara katılmış ve Kosova Türkleriyle ilgili konuşmuşlardı. Bu konu ile ilgili onlar da konuşmalıydı. En zor günde halka rehberlik etmesi gereken TDB, neden halkını bir başına bıraktı!

“21 – 22 Kasım 1999 tarihlerinde Strazbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenterler meclisi toplantısında TDB davet edilmiş ve ilgili toplantıya parti başkanı Cemali Krüezi katılım göstermiştir. Kosova Türk toplumun tarihsel süreç içinde yaşadığı sorun ve çalışmaları hakkında bilgi verdiği konuşmasında, Türkçenin resmiyeti, Türkçe basın ve yayının durdurulması, kamu kurum ve kuruluşlarında Türklere fırsat eşitliğinin sağlanmaması, Türkçe eğitimin korunması ve teşvik edilmesi, kimlik kartı gibi temel kamusal belgelerin Türkçe verilmesi gibi konular üzerinde durulara, Avrupa Parlamentosundan bu konularda destek talep edilmiştir (Karamuço, 2018: 183).”

Cemali Krüezi’nin bunları dile getirmesi olumlu bir adım olsa da Strazbourg’da Alev Kılıç isimli TC Büyükelçisine Türk toplumunun işlerine karışmakla “birilerini” kim şikayet etti ve bu şikayette büyük bir gaflet yaşanmadı mı? İki de bir Cemali’yi bulup konuşturduğuna göre bunun yanıtını da kendisinden alamadın mı? Kendisinden alamadıysan Dış İşleri’inden veya İç İşleri’nden alamadın mı?

“Fakat ilgili atamalar gerçekleşmediği gibi, 7 Şubat 2000 tarihinde Mark Baskin bir araya geldiği TDB Parti yetkililerine gerekçe olarak Arnavut siyasi partilerinin TDB’yi istemediğini öne sürülmüştür. Parti yetkilileri de bu gerekçeyi gerçeği yansıtmadığından dolayı dışlarken, oyun olarak ifade ettikleri kararın arkasında bazı kişlerin var olduğuna savunmuşturlar (Karamuço, 2018: 186).”

Bu doğruysa bunu diyenleri araştıracaksın delilleriyle beraber teze yazacaksın. Mark Baskin ile görüşmeyi gerçekleştiren TDB heyeti ortada. Öyle ise bu kişilerin kim olduğunu bulmak zor değil. Ama korkarım ki “çamur at izi kalsın” TDB’nin klasik karalamalarından biri de budur.

“Türk toplumunun tarihi boyunca temsiliyet konusunda büyük sorun yaşadığı konusuna vurgu yapan gazeteci Raif Kırkul, “Nadir örnekler hariç, genelde Türkçeleri berbat, kimliklerini unutmuş, kalıplaşmış “Papadan daha büyük Katolik”, geleneklerinden utanan “aydınlar”, Türkler adına yönetim organlarında yer almıştır. Bunların birçoğu döneme göre Arnavut, döneme göre Sırp olmakla birbirleriyle adeta yarışmışlardır. Türklüğünden daha çok taviz verenlere daha “toplumca” daha da çok ödüllendirilmiştir. Aralarında öyle sivrilmişleri olmuştur ki dönem gereği veya “görev” icabı mensubiyetlerini gece aşırı değiştirmişlerdir. Görev süresi boyunca dört yıl Türk, ikinci dört yıl da Arnavut olarak koltuklarını korumuş olanlar da olmuştur” şeklinde tepki göstermektedir (Karamuço, 2018: 187).”

Raif Kırkul’un öne sürdüğü bu görüş gerçektir. Öyle ise TDB bu unsurlarla savaşmak, Partiyi bu unsurlardan temizlemek yerine, hükmü elinde tutabilmek için yeri geldiğinde bu şahıslarla hareket etti. İlginçtir Prizren şubesi bu unsurlarla savaşılması gerektiği diğer şubelerle hareket etmesi gerekirken, bu konularda talep Prizren dışındaki şubelerden geldiği zaman onları önemsememiş, dışlamış bununla da kalmayarak daha sonra kendi bünyesinde adaleti savunanlara karşı ikinci hatta üçüncü bir cephe açmayı ihmal etmemiştir. Diğer bir sözle bu iş yürüyecekse başta ancak Prizrenli olursa olur. Onlar için gerisi teferruat. Fakat başkaları yoksa bu kez işin içinde sadece Prizrenliler olursa, o zaman aralarında yine sonu gelmeyecek kavgalar başlar.

“Kurultayda parti meclisini oluşturacak olan delegelerin seçiminden sonra Genel Merkez Genel Başkanlık için Cemali Krüezi’yi, Prizren Şubesi ise Mahir Yağcılar’ı genel başkan adayı olarak önermiştir. Cemali Krüezi adaylık beyanlarından sonra Kosova Türkleri ve TDB’nin geleceğini gözettiği gerekçesiyle Genel Başkan adaylığını kabul etmeyerek, süreçten çekilmiştir. 39 delegenin oy kullandığı kurultayda Mahir Yağcı, 31 oy alarak, TDB’nin yeni genel başkanı olmuştur.431 Cemali Krüezi adaylığının geri almasıyla ilgili kaleme aldığı kendi kitabında süreci şu şekilde açıklamaktadır: “2 Nisan 2000 tarihinde partimizin seçim kongresinde son saatine kadar benim dışımda hiçbir aday yokken, son anda hatta gece yarısında, bazı işgüzarların marifetiyle büyükelçilikten iki şahsın kapıma gelip, adaylıktan çekilmem lütfunda bulunarak, kendilerinin de benim de pek tanımadığım hatta parti üyesi olmayan bir zaatın aday olmasını ve bu zatla beraber çalışabileceğimi bana ilettiler. Ben de partimin ve halkımın iyiliği için hayırlı olacaksa her tür fedakarlığı yapmaya hazır olduğumu söyledim ve seçim kongresinde yaptığım değerlendirme konuşmamın sonunda adaylıktan son anda verdiğim bir kararla çekildiğimi kıymetli delegelere ifade ettiğimde, bu sözlerim onların üzerinde bir soğuk duş gibi düşmüştü. Çünkü genel başkanlığı havadan zembille düşmüş gibi hiç tanımadığımız biri geliyordu” diyerek, Türkiye’nin sürece müdahalesini dile getirmektedir (Karamuço, 2018: 191).”

En zor dönemlerde haklı veya haksız da olsa birçok riskli görevi yerine getiren Cemali Krüezi TDB’den bir an olsun kopmamıştı. Hatta yeri geldiğinde en yakın arkadaşlarına bile sırt çevirebilmişti. Meyveleri toplamaya geldiği zaman yapılan bir manevrayla son anda adaylıktan çekilmek zorunda kalmıştı. Prizren şubesi delegeleri genel başkanlık için Mahir Yağcıları önerirken, Genel Merkez ise Cemali Krüezi’yi önerdi. Bunun ardından dramatik bir olay yaşanır. En çok inandığı, sürekli görüştüğü ve güvendiği diplomat olan Hakan Olcay ve yanında bir iki arkadaşı daha Cemali Bey’i arabalarına alıp bir ara ortadan kaybolurlar. Dönüşte Cemali Bey, adaylıktan çekildiğini açıklar. Bu beklenmedik açıklama toplantıya bomba gibi düşer. Buna rağmen Mahir Yağcılar, Arif Bütüç’ün Yeni Dönem gazetesinde açıkladığı “aldığı 16 oy ile genel başkanlığa seçilir.” Buna karşı çıkan Arif Bütüç ve Mehmet Bütüç Yeni Dönem gazetesinde yazdıkları yazılarından dolayı (Arif Bütüç) gece yarısı görevinden alınır. Alınma sebepleri neydi? Bu nasıl bir parti iradesidir ki birileri yukarıdan bütün adalet kurallarını ayaklar altına alıp, partiyle bağlantısı olmayan birini parti başına getirebiliyor. Bunlar hiç belirtilmemiş.

“Toplumda bakan, milletvekili, bakan yardımcılığı mevkilerine bir de Mamuşa belediye başkanlığının da eklenmesi, parti başkanlığında da iştahların ve beklentilerin artmasına neden olmuştur. Geçen kongrede bağımsız Türk milletvekili adayı olarak büyük sükse yaratan Cemil Luma’nın Mahir Yağcılar’a karşı kaybetmesi sürecinde büyük rol oynayan Arif Bütüç’ün de içinde yer aldığı Mamuşa Şubesi, bu kongrede ise Mahir Yağcılar’a karşı açık bir savaşım içinde yer almıştır. 3 Temmuz 2010 tarihinde Priştine’de yapılan olağan kurultayda, Prizren Şubesi Genel Başkan adaylığı için Orhan Lopar ve Mahir Yağcılar’ı önerirken, Mamuşa Şubesi ise Arif Bütüç’ü önermiştir. Bu da sürecin bir bakan, bir belediye başkanı ve bir belediye başkan yardımcısı arasında yaşanacağını göstermiştir (Karamuço, 2018: 195).”

Konuları birbirine karıştırarak şaşırtılmaya çalışılmış. 2000 yılından 2010 yılına atlanmış. Cemil Luma kaybederken iptal edilen oyların hangi nedenlerden ötürü iptal edildiği ve Cemil Luma’ya aday olmaması için hangi kurumların baskı yaptığı açıklanmalıydı. Açıklanmaması yazık olmuş.

“61 delegeden 34’ünün imzasıyla genel başkana acil toplantı yapılması talebinin ulaşmasından sonra tüzük gereği 12 Eylül 2010 tarihinde Prizren’de meclis toplantısını düzenlenmiştir. Toplantı sonucunda basın sözcüsü Engin Beyoğlu 34 meclis üyesi adına bir bildiri yayınlayarak, Genel Başkan Mahir Yağcılar’ın genel başkanlıktan alındığı yönünde bir bildiri yayınlamıştır. Bildiride 34 meclis üyesinin genel başkanın görevden alınması yönünde beyanda bulunduklarına dikkat çekilirken, 23 delegenin hayır ve 3 delegenin de çekimser kaldığına yer verilmiştir. Bu sonuçtan sonra Genel Başkan ve bir kısım delegenin toplantıyı terk edildiğini, buna rağmen 36 meclis üyesiyle toplantının devam edildiğini ve toplantıyı terk eden delegelerin de katılımın sağlanması için yeni genel başkan seçiminin bir sonraki toplantıda yapılması kararı alındığı bildirilmiştir (Karamuço, 2018: 195).”

Mahir Yağcılar görevinden alındıktan sonra ne türlü oyunlarla görevde kaldığını az da olsa yazabilmişsin. Lakin, tüm çıplaklığıyla nedenleri yazılamamış. Bilimde veriler ortadayken su bulandırılmamalıydı.

“Mahir Yağcılar’ın görevden alınıp alınmadığı tartışmaları devam ederken, süreci farklı bir boyuta taşıyacak gelişme tüzüğün değiştirilmesi yönünde yapılan toplantıdan sonra gerçekleşmiştir. 5 Ağustos günü Prizren’de gerçekleştirilen toplantıda partinin yeni tüzüğünün kabul edildiği ve Prizren Şubesinin yönetim kurulu üyeleriyle ilgili kararların iptal edildiği bildirilmiştir.443 Bu toplantıyı karşılıklı olarak yapılan bir dizi karşıt toplantılar izleyerek, sayısal anlamada çoğunluğun olmadığı ve bu yüzden tüzük ve ondan sonra alınacak olan bütün kararların hukuka aykırılıklarını yönündeki söylemler, parti içinde büyük bir bölünme adım adım gelmiştir. Prizren Şubesi, toplantının ertesinde olağanüstü toplanarak, toplantı sonucunda yayınlamış olduğu bildiride, sayısal çoğunluğu olmayan ve her üyenin davet edilmediği meclis toplantısı olarak ifade edilen toplantının hiçbir hukuksal dayanağı olmadığı üzerinde durulurken, yeni tüzüğün kabulü ve MYK üyelerinin seçiminin parti tüzüğüne aykırılık teşkil ettiğinden bir bağlayıcılığı bulunmadığı fikri savunulmuştur. Tüzüğün değiştirilmesi süreci hakkında da yer verilen bildiride, tüzük gereği belli şartların sağlanmasından sonra uzun bir prosedürden sonra tüzük değişikliği ilgili düzenleme belirlenmesine rağmen, basitçe bir kısım meclis üyesini iftar niyetine davet ederek, 5 dakikada bir tüzüğün kabul ettirme zihniyetinin anlamasında zorluk çekildiğine de yer verilmiştir. Merkez Meclis üyesi olmayan insanlarla sahte çoğunlukla tutulan toplantıda alınan bütün kararların tüzüksel açıdan geçersiz olmasının yanı sıra bir suç teşkil ettiği bildirilirken, bunun artık bir partinin iç sorunundan çıkarak, adalete sevk edilmesi gereken bir konu olduğu ileri sürülmüştür. Muhalefet şube toplantılarının yanı sıra olaya dikkat çekmek amacıyla bir basın toplantısı düzenleyerek, tüzük değişiklik sürecinde yaşanan usulsüzlükleri ve bunun düzeltilmemesi durumunda olayı yargıya intikal edeceklerini bildirmiştirler. Toplantıya katılan dört şube başkanı da genel olarak yaşanan gelişmelerin sorumlusu olarak Genel Başkan Mahir Yağcılar’ı gösterirken, iftar yemeği adı altında yasal çoğunluğu olmayan bir kesim tarafından tüzüğün kabulünün olanaksızlığı üzerinde dururken, toplumu ilgilendiren o kadar çok konu olmasına rağmen kişisel çıkarlardan dolayı toplumu bölünmesinin kabul edilemeyecek bir gelişme olarak tepkilerini göstermiştirler. 445Arif Kera’nın başkanlığında toplanan KDTP Vıçıtırın Şubesi Yönetim Kurulu da yaptığı toplantısında kabul edilen tüzüğü geçersiz olarak ilan ederken, diğer şubelere kıyasen daha sert bir tutum takınarak, şube kararları dışında tüzüğü kabulünden ve şube toplantılarına katılmadığından dolayı Abdullah Pirçe’nin şubeden ihraç kararını almıştır (Karamuço, 2018: 198-199).”

Genel Başkan görevinden alınmayı kendine yedirememiş. Gizli ve tek tek kişilerle görüşerek kendisini görevden alan kişilerden bazılarını çeşitli yollarla ikna ederek tekrar kendi safına çekmiştir. Hukuken de yasal olmayan bu hareketler sadece filmlerde “yasal mafya” tarafından onaylanır! Bunu gerçekleştiren Yağcılar kendisini görevden alan organizatörleri yeniden görevden almıştır. Dünya üzerinde görülmeyen bir olaydır bu. Bu olay ile ilgili aşağıdaki fotoğrafta bulunan tüm isimler ile görüşülecekti. Asıl görevden alınma haberini Raif Kırkul’un kosovahaber sitesinde (aşağıda fotoğrafın altında gösterilmiştir)ve tüm Türkiye’deki haber sitelerinde gösterilen fotoğraf ve imzaları kullanabilirdin!

cats_34

Görevinden alındıktan sonra 23 destekleyeni ile beraber Mahir Yağcıları görevden alan meclis üyeleri aynı günün fotoğrafında. Tanyol’un yapmış olduğu aynı oyun Mahir Yağcılar ile de tekrarlanmıştır.

https://kosovahaber.com/haber/mahir-yagcilar-kdtp-genel-baskani-gorevinden-alindi-2501

“Kosova’da Sırpça ve İngilizceye evet, Türkçenin eşit haklı resmi kullanımınahayır demesi Türk Toplumunun büyük tepkisine neden olmuştur. Tepkilerin arttığı bir noktada ortamın sakinleştirilmesi adına Prizren’de Başbakan Agim Çeku, Meclis Başkanı Kol Berişa ve KDTP Genel Başkanı Mahir Yağcılar bir araya gelerek, bir anlaşma imzalamıştırlar. İmzalanan üçlü anlaşma, Türkçenin sadece Prizren Belediyesinde resmiyetini sağlarken, diğer belediyelerde yüzde beşlik barajı şart koyduğu yasa, eylül ayında yapılacak ilk meclis toplantısında öneri olarak sunulmasını içermektedir. Dillerin kullanımı yasası ile Türkçenin resmiyeti üzerine yaşanan gelişmeleri değerlendirmek üzere 4 Ağustos akşamı KDTP merkez ofisinde, sivil toplum kuruluşları başkanları ile toplumun ileri gelen temsilcileriyle bir toplantı yapılmıştır.

Süreç hakkında katılımcıları bilgilendiren Mahir Yağcılar, son olarak imzalanan üçlü anlaşma hakkında da bilgiler vermiştir. Tabanla, sivil toplum kuruluşlarıyla ve şubelerle danışılmadan böyle bir anlaşmanın imzalanması üzerinde toplantıda gergin ve sıcak tartışmaların yaşandığı bildirilmiştir. Bu aşamadan sonra bu tür toplantıların anlamsız olduğunu ifade eden katılımcılar, barajın tamamen kaldırılması ve Türkçenin Türklerin yaşadığı belediyelerde eşit haklı kullanım hakkının geri iadesi tutumunu ortaya atmıştırlar. Sivil toplum kuruluş temsilcilerinin tepkisini çeken bu durum üzerine toplantıda KDTP’nin ya meclis önünde protesto düzenlemesi yada Yağcılar’ın istifa etmesi talep edilmiştir (Karamuço, 2018: 245).”

Tüm dünyada bilinen, duyulan bu belgeyi Kosova’da Türkler’den saklamaya çalışan KDTP ve destekçileri başaramamışlardır. Ergin Jable bunu 2013 yılında Hasan Celal Güzel’in “Yeni Türkiye” isimli dergisinde yayımlamış ve tüm web sitelerde, bilimsel makalelerde, kongrelerde, sempozyumlarda konuşarak, yazarak ortaya çıkaran ilk kişidir. Sadece bir internet gazetesinde 30 bin kişi tarafından tıklanan bu haberi ve belgeyi doktora tezinde göstermemek içler acısıdır.

“Gazeteci Mehmet Bütüç562, Yağcılar tarafından imzalanan anlaşmayla Prizren dışında Türkçenin ölümünün de imzalandığını savunurken, Esin Muzbeg563 ise olaya ironiyle bakarak, “Kosova’da kedilerin miyavlaması yasaklanıyor, havlayarak veya kişneyerek anlaşmaları isteniyor. Buna razı olmak mümkün değil! Havlamayı bileneler, havlasın” diyerek olaya tepkini gösterirken, Orhan Lopar564 ise Prizren dışında yaşayan bütün Türklerin artık Prizren’e göç etmesini önerirken, hukukçu İskender Muzbeg 565 ise tepkisini “dilden kaçan, dilsiz olur” deyimiyle dile getirmiştir. Türk Eşgüdüm Bürosu sorumlusu Müsteşar Vural, Meclis Başkanı Kol Berişa’yı ziyaret ederek, Kosova’da çok uluslu toplumun işlevselliği ve Türk Dilinin yasal düzenlemesi konularını görüşmüştürler. Birkaç gün önce Prizren’de Türk Dilinin kullanımıyla ilgili imzalanan anlaşmadan duyduğu memnuniyeti dile getiren Vural, Prizren’i topluluklar arası hoşgörü, kültür, gelenek ve tarihi bir şehir olarak nitelendirmiştir. Üçlü anlaşma tekrar mecliste görüşülmesi için yasal zorunluluk gereği anlaşma önerge şeklinde Meclis Başkanlık Kurulu gündemine taşınmıştır. Meclis gündeminde yer alması için önergenin başkanlık kurulu üyeleri arasında fikir birliği istediğinden dolayı LDK’nın üyesi Sabri Hamiti’nin karşı çıkmasından dolayı meclis gündemine taşınamamıştır. Üçlü anlaşmanın imzalanması ve Türkçenin Prizren ile sınırlandırılması Kouchner döneminde olduğu gibi Türk sivil toplum kuruluşları ve aydınları yeni bir mücadele maratonu içine sokmuştur. Bu çerçevede Türk Aydınlar Ocağı girişimiyle 26 Ağustos akşamı 40’a yakın aydın ve kanat önderinin katılımıyla dil yasası ve Türkçe ele alınmıştır. Toplantının açılışını yapan dernek başkanı Ferhat Derviş, son gelişmelerle Kosova Türkleri ve Türkçenin büyük darbe aldığının altını çizerken, tepkilerin ve mücadelenin devam etmesi ve bunun meclisten başlayarak Birleşmiş Milletlere kadar sürmesi gerekliliği üzerinde durmuştur. KDTP Vıçıtrın Şube Başkanı Arif Kera, bu kararın Kosovalı Türkleri Prizren kantonuna hapsetme olarak yorumlarken, Nimetullah Hafız ise “biz taviz vermeyelim, onlar zorla alsınlar” diyerek tepkinin verilmesinin devam etmesini savunmuş, Fevzi Karamuço ise KDTP’nin hem merkezihem de yerel yönetimden çekilmesi üzerinde dururken, Mehmet Bütüç ise KDTP’nin Arnavut siyasetçiler tarafından aldatıldığına inandığını ifade etmiş, Öğretmen Özcan Micalar ise “resmiyet giderse, Türkçe eğitim de gider diyerek” sorunun büyüklüğüne işaret ederken, Esin Muzbeg “Kosova’da Türk Toplumunu temsil eden bütün kurumların, kendi iç kavgalarını ve meselelerini bir kenara bırakarak dil konusunda tek yumruk, tek yürek olamaya” davet ederken, ESNAF Derneği Başkanı Cemil Luma ise “tepkimizi en sert bir şekilde dile getirmeliyiz” şeklinde toplumsal bir tepki gösterilmiştir (Karamuço, 2018: 246 – 247).“

“3.1.1.6.2. Türk vekiller; Anayasaya hayır dedi (Karamuço, 2018: 254).”

Anayasaya hayır desen ne olur! Tartışanlar ne kadar nefes tüketse boşuna. Genel Başkan tarafından belge imzalanmış. O anda bu imzadan kaç kişinin haberi oldu?

Sonuç ve Öneriler

Maalesef “Uluslararası İlişkiler” dönüşmüş “Çıkarlar arası İlişkilere”

Ekler kısmında her iki tarafta mevcut olan tutanaklar gösterilmemiş. Tutanaklar nerde? Bireysel görüşmeler beş kişi ile yapılmış. Dördü Prizrenli, biri Mamuşalı. Mamuşalı benzer konu ile doktora tezi yapmış olsaydı dördü Mamuşa’dan biri Prizren’den mi referans olacaktı? Adil ve bilimsel olur muydu? Raif Vırmiça kaç toplantıda yer almıştır? En azından belirtmediğin diğer Genel Başkanlarla ve Şube Başkanlarıyla görüşmeler yapılabilirdi. Onu da yapmamışsın! İnternet gazetelerinden, haberlerden, KDTP’den, Fevzi Karamuço’dan, Cemali Krüezi’den bilgiler alınıp haberleri bilgilendirmeye ve yorumlamaya benzer doktora tezi olmuş. Çok gazetelerden toplanan bilgi var. Sencar Karamuço kendi bildiği döneme en çok önem vermiş, yazmış. Lakin o dönemi de gerektiği gibi yazmamış. Sanki Cemali Krüezi ve Fevzi Karamuço kalmış, diğer herkes tavaf etmiş, gitmiş! TDB’de Genel Başkan Sadık Tanyol’dan yeterli bahsedilmemiş. 2. Geçiçi Genel Başkan Dr. Taner Yusuf’tan (sadece kurucu olarak ismi geçmiş) neredeyse hiç bahsedilmemiş. 2 yıl görev yapan (1992-1994) 3. Genel Başkan Alaaddin İsmailoğlu’nun (sadece kurucu olarak bahsedilmiş) neredeyse adından bile bahsedilmemiş. Erhan Köroğlu’dan sonra TDB’nin başka bir Genel Başkanı yok ki. Genel Başkanların kendileri de, dönemleri de yok! TDB Priştine Şubesi Başkanı Selahattin Raşit’in adı, şanı yok. Vıçıtırın’da Necmettin Kera yok. İlyas Sait ve Burhan Sait vefat etmiş olabilirler, Orhan Sait ile görüşmeler yapılabilirdi. Bilaç şubesinden konuşan kimse yok. TDB’nin son şubesinde yer alan, 1998-1999 yılları arasında Sırpların ve Sırp destekçilerinin karşısında rahatça dik durabilen isimlerden Cemil Luma, TDB Prizren Şubesi Başkanı (Şube Başkanı olarak bir yerde gösterilmiş mi?) Raif Kırkul, Ürhan Şilik, Taner Volkan, Engin Tokay, Ergin Jable, Cengiz Curcialo ve birçok isim anılmamış bile. Oysaki, bu tezde 132 kez Cemali Krüezi, 30 kez Fevzi Karamuço, 32 kez Raif Vırmiça, 792 kez Mahir Yağcılar, 124 kez Arif Bütüç, 1167 kez KDTP, 278 kez TDB isimleri zikredilmiş. Kaynakça bölümünde TAN gazetesinin sadece 1990 yılında TDB ile yayınlanan yazılar yer almış. 1991-1995 yılları arasında TAN gazetesinde TDB ile ilgili yayınlanan yazılar ortada yok! Cümlelerde 10 kez “parmak basmak” ve buna benzer tamlamalar ve benzetmeler çok kullanılmış. Benzetmelerle doktora tezleri yapılabiliyor mu? Bu tez ile Prof. Dr. Hasan Berke Dilan, Doç. Dr. Cemile Arıkoğlu Ündücü, Dr. Öğr. Üyesi Müzehher Yamaç, Dr. Öğr. Üyesi Nesrin Kenar, Dr. Öğr. Üyesi ve Danışman hocası İbrahim Kamil ve Sencar Karamuço başta bilim dünyası olmak üzere Kosova’da Türk toplumuna parmak basabilmişler mi acaba?! TDB ve KDTP’nin birçok toplantılarında yer alan ve birçoğunun canlı şahitler olarak halen hayatta olan Cemil Luma, Altay Suroy, Ferhat Derviş, Fadıl Derviş (rahmetli oldu), Cengiz Curcialo, Taner Volkan, Ergin Jable, Ürhan Şilik, Sadık Tanyol (rahmetli oldu), Raif Kırkul, Nevzat Hüdaverdi (rahmetli oldu), Orhan Sait, Selahattin Raşit (TDB Priştine Şubesi Başkanı), Nuhi Mazrek, Reşit Hanadan, Rüştü Taç, Cemal Bütüç, Levent Gaş, Osman Sulçevsi, Refike Sulçevsi, Halit Gaş (rahmetli oldu), Nazmi Bikliç, Arif Kera, Erhan Köroğlu, Erol Zekeriya…ve birçok isimle görüşmeler yapılmalıydı. Alttaki fotoğraflar yazdıklarımın belgesi değil mi? Nerde bu fotoğraflar? Mühürle beraber resmi değil mi bunlar? Yoksa biz gayri resmi mi yaptık? T.C. Belgrat Büyükelçiliği bizlerle neden görüştüğünü? Altta imzaları olan kişilerden hangi birine sorsan rahatça cevabını alabilirdin! Başta Dr. Taner Yusuf olmak üzere yukarıda adını zikrettiğimiz kişilerden hangi birine bu soruları sorsanız yanıtını kolayca alabilirdiniz! Böylece bilim dünyası mükemmel bir doktora tezine kavuşmuş olacaktı.

Herkese çok teşekkür ederken bu doktora tezinden esinlenerek yaklaşık 120 madde ile kendi ismimle milletimize olan borcumu tamamlamak ve olaylarla gerçekleri ortaya çıkarmak için “TDB’de ve KDTP’de Olaylar ve Gerçekler” isimli bu makaleyi milletimize hediye ediyor ve nasip olursa önümüzde ki dönemde tüm teferruatlarıyla, belgeleriyle, video görüntüleriyle ve isimlerini zikrettiğim kişilerle konuşmalarımı tamamladıktan sonra kitap yayınlayacağımı müjdeliyorum…

Okuyucuların bilgisine arz ederim…

Ekler:

cats_35

cats_36

cats_37

KAYNAKLAR

KARAMUÇO, Sencar. (2018) “Kosova Türklerinin Siyasal Örgütlenme Girişimleri: Kosova Demokratik Türk Partisi” Trakya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler Bölümü, Yayımlanmamış Doktora Tezi.

PTV Yayınları “1992”

TDB Belgeleri “1990 – 1995”

TDB Raporları “1990 – 1995”

TDB Toplantılarının Fotoğrafları “1990 – 1994”

TDB Toplantılarının Tutanakları “1990 – 1994”

TDB Toplantılarının Video Görüntüleri “1990 – 1994”

Alaaddin İSMAİOĞLU

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!