Eski rektör açtı ağzını yumdu gözünü: “Bu isimlerle FETÖ temizliği yapılmaz”

featured

Prof. Dr. Ali Gür, FETÖ’yle mücadelede siyasi ayağa dikkat çekti. Gür, ‘Tayyar’ın dediği gibi Akar ve Fidan derdest edilseydi, 15 Temmuz bir FETÖ darbe girişimi olmaktan çıkıp emir komuta zinciri dahilinde bir askeri darbeye dönüşecekti. MİT de bu darbenin meşrulaştırıcısı olacaktı.’ dedi.

Aydınlık Gazetesi’nden Mustafa İlker Yücel ile söyleşi yapan Prof. Dr. Ali Gür açtı ağzını yumdu gözünü. Şamil Tayyar’ı eleştiri yağmuruna tutan eski rektörün röportajı Aydınlık’ta şu şekilde yer aldı:

  • Milli orduya kumpas döneminde FETÖ’nün sözcüsü konumunda hareket eden Şamil Tayyar gibi isimler nasıl oluyor da AK Parti’nin üst düzey yöneticisi haline geliyor? Bu FETÖ’ye karşı mücadelenin sulandırılması değil midir? Kaldı ki Tayyar gibi isimler milli kuvvetlerin arasına nifak sokma çabasında. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haklısınız. Yakın geçmişte FETÖ’nün etki ajanlığını yapanlar hızlı bir dönüş yaparak anti-FETÖ savaşçı maskesi takmışlardır. Devlet refleksi ortaya çıkıncaya kadar FETÖ ile ilgili ağzını açmayan hatta onları kutsayan basın mensupları, siyasi figürler 15 Temmuz sonrası kıblelerini değiştirip anti-FETÖ’cü oldular ve hemen FETÖ’ye karşı yıllardır mücadele verip bedel ödeyenleri hedefe koydular.

Bunlardan biri de 28 Şubat’ta Erbakan Hükümetine karşı aktif pozisyon alan ve DSP’ye yanaşan, 2014 yılına kadar FETÖ ile işbirliği yapıp, FETÖ elemanlarının verdiği bilgi belgelerle yazdığı çok sayıda kitap ve televizyon programları ile Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının etki ajanlığını yapıp birçok kişinin tutuklanmasına ve bazılarının ölümüne sebep olan, Ergenekon davalarından ceza alacağını anlayınca siyasetin gölgesine sığınan ve başta şahsım ve eşim olmak üzere birçok masum insanı iftiraları ile itibarsızlaştırmaya çalışan Şamil Tayyar’dır. FETÖ, operasyonlarında büyük oranda medya ayağı olarak Taraf gazetesini, Şamil Tayyar’ı ve Mehmet Baransu’yu kullanmıştır.

Şamil Tayyar

BALYOZ’DA BARANSU ERGENEKON’DA TAYYAR

Yine Tayyar’ın mağdur ettiklerinden eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un “Gururuna yediremeyip intihar edenler ne olacak?” sorusunun cevabı da hâlâ önemini korumaktadır. Bu davaların FETÖ’nün açık kumpaslarının bir eseri olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti Silahlı Personellerine yönelik sızma girişiminin bir sonucu olduğu açıkça bilinmekle birlikte, o dönem etkin rol oynayan ve kitaplar yazan şahıslardan Mehmet Baransu, Emre Uslu, Tuncay Opçin yargılanarak hüküm giymesine, bir kısmı yurt dışına kaçmasına rağmen aynı durumda olan Şamil Tayyar’ın siyasetin gölgesinde faaliyetlerine devam etmesini toplum anlamakta zorlanmaktadır. Zira “Balyoz’da Baransu ne yaptıysa Ergenekon kumpasında aynı işi Tayyar yaptı”.

Ergenekon-Balyoz ile ilgili medyadaki paylaşımlarından dolayı aldığı cezalardan ve tutuklanmaktan kurtulmak için AK Parti’de siyasetin gölgesine sığınan, 10 kitabından 7 tanesini FETÖ’ye yakınlığı ile bilinen Timaş yayınevinde bastıran ve NT gibi FETÖ kitabevlerinde “bestseller” olarak raflara konulan, FETÖ medyasının/programlarının aranan ismi olan, FETÖ adına propaganda yürüten, Kanal 24’te 20.12.2013 tarihli “Söz Bitmeden” adlı programda FG için “Fikirlerine değer verdiğim bir din adamıdır” diyen, 17/25 Aralık döneminde bile “Benim tek referans noktam var, o da sayın Fethullah Gülen’dir, hoca efendidir” diyecek kadar kutsayan, siyasetin koruması altında geçmişte yaptığı gibi FETÖ ile aktif mücadele edenleri hedefe koyup sahte deliller/yalancı gizli tanık ifadeleri/tehdit/şantaj ve kumpaslarla itibarsızlaştırmaya çalışan, yargıyı/güvenlik bürokrasisini tehdit eden, “FETÖ borsası” söylemiyle kendisini aklamaya çalışan Şamil Tayyar’ın Ergenekon-Balyoz kumpaslarının hesabını vermeden siyasetin gölgesinde hiçbir şey olmamış gibi yargısız infazlarına devam etmesi kamuoyunda FETÖ ile mücadele hususunda tereddütler oluşturmakta ve FETÖ’nün siyasi ayağının neden gündeme alınmadığı sorgulanmaktadır.

DARBE GECESİ BİLE ALGI ÇALIŞMASINDAYDI

Diğer taraftan Şamil Tayyar’ın 15 Temmuz gecesi, “Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan derhal görevden alınmalı ve yargılanmalıdır” diyerek olayın sıcak anında bile FETÖ’nün algısına yönelik faaliyet yürütmesi dikkat çekicidir. Millet vatan derdindeyken Tayyar, Hulusi Akar ve Hakan Fidan’ı infaz ettirme derdine düşmüştür. Zira Tayyar’ın dediği gibi iki önemli kurumun başı suçlanarak derdest edilseydi, 15 Temmuz bir FETÖ darbe girişimi olmaktan çıkıp emir-komuta zinciri dahilinde bir askeri darbeye dönüşecek ve MİT de bu darbenin meşrulaştırıcısı olacaktı. Böylece FETÖ’nün katliamları ve aktif rolü örtbas edilerek bir terör örgütü olarak anılmaktan kurtulacaktı. Devlet refleksi ferasetle karar vererek bu tür hezeyanlara pirim vermemiştir. Ancak bu tür söylemlerin yeterince hesabı da sorulmadığı için Şamil Tayyar gibiler daha fazla cesaretlenip saldırganlaşmış ve toplumda da FETÖ ile mücadelenin sulandırıldığı yönünde kanaat hasıl olmuştur.

 

MÜCADELE YÖNTEMİ

“Dini kült yapılanmaların genelinde örgüt elemanlarının kimlik ve kişiliklerini Mesihiyet/Mehdiyet şahs-ı manevisi potasında erittiğini” belirtiyorsunuz. Bu durumun insanı muhakeme yeteneğinden de kopardığını düşünürsek devlet bu yapılanmalarla mücadelede hangi metotları kullanmalı?

Öncelikle bu tür yapıların bağlılarına sundukları imkan ve avantajlar iyi belirlenmeli, meşru ve hukuki zemin dışında sundukları imkanlara devlet tarafından izin verilmemelidir. Zira bir zamanlar iş bulmanın, memuriyete geçmenin, terfi almanın, yönetici olmanın, esnaf/sanat¬kar/sanayici/iş insanları için tanınma ve para elde etmenin, öğrenciler açısından zahmetsiz sınav kazanmanın ve bekârlar için hızlıca eş bulmanın en hızlı yolu FETÖ yapılanmasına girmekten geçtiği için farklı saiklerle beklentisi olanlar ateşe uçan pervaneler gibi kendilerini FETÖ’nün ateşine atmışlar ve kavrulmuşlardır.

Eğitimci ve ilahiyatçı akademisyenler tarafından liderin kutsallığı ve liderliği sorgulatılmalı, inanç bağlılığı açısından ilahiyatçı akademisyenler ve din görevlileri tarafından tahrif edilmiş din algısı ayrıntılı anlatılmalı, psiko-sosyal destek verilmelidir.

FETÖ, ergenliğe geçiş dönemindeki kimlik bunalımlarını ve üniversiteye geçiş sınavlarındaki yorucu ve travmatik süreci yaşayan ve bir dost eli arayan lise son dönem öğrencilerini özellikle tercih ettiğinden bu yaşlardaki gençlere daha fazla özen gösterilmelidir.

Gülen’in sık sık Hz. Peygamber ile görüştüğünü, talimatları ondan aldığını, kendini kurtarıcı (Mehdi/Mesih), taraftarlarını da Hz. Peygamber tarafından müjdelenen, dünyayı değiştirecek bir misyona sahip “ikinci kutsiler”, “altın nesil” olarak nitelemesini düşündüğümüzde, liderine kesin itaatle sorgulamaksızın bağlanmalarının hatta gerektiğinde intiharı bile göze alabilecek eylemleri yapabilir hale gelmelerinin psikososyal altyapısı iyi irdelenmeli ve örgütsel çözülmeler için psikososyal yaklaşımlar uygulanmalıdır.

Tıp literatüründe bazı organların ürettiği salgı/hormonları ve işlevlerini baskılamak için ürettikleri salgılar dışarıdan verilir. Bu hormonların dışarıdan takviyesi bir anda kesilince de yoksunluk sendromu dediğimiz bir hastalık tablosu gelişir. Beyin de böyledir ve beynin görevi algılamak, düşünmek, sorgulamak ve çözüm üretmektir. Sürekli dışarıdan hazır bir şekilde yönlendirilen bir beyin zamanla bu fonksiyonlarını yitirir ve daima emir alır hale gelir. Bir anda dışarıdan yönlendirmeler kesilince de düşünme ve algılama fonksiyonu baskılanmış beyin bocalamaya başlar. Zira başlangıçta kolaycılık ve sorumsuzluk anlamında faydalı gibi algılansa da zamanla işlevini yitirmiş bir beynin sadece ağırlığını taşıyan kişi, hedefe kilitlenmiş bir zombiye dönüşür. Küçük yaştan itibaren çocuklara düşünme, sorgulama, alternatif sunma becerileri kazandırılmalıdır.

Ezoterik yapılanmalar siyasi baskıların tetiklediği travmaları istismar etmişler ve bu baskılara karşı manevi bir kurtuluş reçetesi olarak sunulmuşlardır. Görünürde kutsal bir liderin öncülüğünde başlayan manevi yolculuk zamanla maddi menfaatlerle iç içe geçer ve manevi çıkar/beklentiler sadece maddi menfaatlerin meşrulaştırıcısı konumuna geriler. Kamusal dayatmaların kişileri tedirgin edip sığınacakları bir liman arayışına iteceği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu tür yapılarda kitle psikolojisi ile hareket edildiği için değerlendirmeler buna göre yapılmalıdır.

“ARINDIRMA TEDAVİSİ UYGULANMALI”

FETÖ’nün cennet vaadiyle örgüt elamanlarının beynini nasıl yıkadığı ve zihinlerini nasıl kontrol ettiğini anlayabilmek açısından vereceğimiz örnek dramatiktir. FETÖ elebaşının hapse düşen binlerce militanının itirafçı olmasını engellemek için hapisteki FETÖ militanlarının cennete gideceği yönündeki mesajı üzerine, Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Elektrik Mühendisliği’nde görev yapan araştırma görevlisi Gökhan Baş, “Ben FETÖ’cüyüm beni hapse atın. Çünkü ben de cennete gitmek istiyorum” diyerek emniyet birimlerine başvurması üzerine polisin Baş’a “Örgütteki diğer arkadaşlarının da adını ver, onlar da cennete gitsin” demesiyle “Bir arkadaşımın daha cennete gitmesini istiyorum” diyerek FETÖ’cü olduğunu söylediği bir arkadaşının ismini de vermesi ve bir başkasının “biz hizmet için cehenneme girmeye bile razıyız!..” demesi akılla izah edilebilecek bir durum değildir. Bu tür vakalarda çözüme ulaşmak için ilaç bağımlılığı tedavisinde olduğu gibi önce zihin kontrol yöntemlerinden arındırma süreci uygulanmalıdır.

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!