CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasette yaptığı açılımlardan birisi helalleşmedir. Bu aklı danışmanlarından birisi mi verdi, hoşgörü ve barış ortamı yaratmak için kendisi mi planladı bilemiyoruz. Ama “helalleşme” çağrısı sonuç vermedi.
Bir düşünce ve adımın altyapısı sağlıklı ve gerçekçi değilse, yarar getirmez, zarar getirir. Bunu Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” politikasında gördük.
Bir kişi bir başkasının, bir kurumun, bir ulus yahut devletin hakkını yerse, vebal altında kalır. Bundan kurtulmak için o kişinin hakkını yediği kişi, kurum yahut devlete varıp: “Ben sizi zarara soktum, pişmanım, “helalleşelim” der; karşı taraf da “tamam” derse, helalleşme olur, konu kapanır.
Buna göre Kılıçdaroğlu kimlerden ve niçin helallik istedi? T.C.’nin kuruluş yıllarında Atatürk ve devrim kanunlarına karşı çıkan, kan akıtan ve bu yüzden ceza alan kişilerden, türbanı siyasal İslam’ın maskesi yaptığı için haklarında “hukukun uygulandığı” kesimlerden, Türkiye’yi bir Ortadoğu ülkesi yapmağa kalkıp da engellenen kimliksizlerden ve benzeri kesimlerden helallik istedi. Olayın seyrinden anladığımız budur.
Kendimize gelelim. Hak yiyen, Atatürk’ü silmek isteyen, yobazlığı hortlatan, uygarlıktan intikam almaya kalkan güç ve zihniyetlerden “helallik” istenmez; onlar bizden, Türkiye Cumhuriyeti’nden, katledilen aydınlarımızdan, zindanlarda çürütülen onurlu generallerimizden “helalleşme” istemeliler.
Biz hak yemedik. Sizin “helallik” istediğiniz kişi ve kesimler bizim beynimizi çürüttüler, inancımızı bozdular, millî birlik ve güvenliğimizi yaraladılar. Bizim onlarla değil, onların bizimle helalleşmeleri gerekir. Onlar önce yaptıklarının hesabını versinler. Saf olmayalım, suçluluk psikozuna girmeyelim.
Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” projesinin yanlış olduğunu, kimlerle, hangi yolda, nasıl bir yolculuk yapmak gerektiğini şu son seçim gösterdi. Bakın, “helalleşmek” için çağrılan kişi yahut kesimler hala haram yiyorlar yüzsüzler, yalancılar, çıkarcılar. Durmaksızın elinizden yiyip, dirseğinizden ısırıyorlar.
Artık bilinçli ve ilkeli olmak zorundayız. Yoksa geleceğimiz olmayacak.