ANKARA- Hamasetin egemen olduğu Türk siyasetinde, öngörüde bulunmak epey zor. 14 ve 28 Mayıs’taki seçimlerin ardından açıklanan kabine ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın özellikle ekonomi konusunda verdiği mesajlar, geçen 5 yıldan farklı bir süreç yaşanacağına yönelik yorumları beraberinde getiriyor.
Yeni dönemin öne çıkanları ise; uluslararası alanda kabul gören ekonomi politikalarına geri dönüş için atılan Mehmet Şimşek adımı, yeni anayasa tartışmasının yeniden gündem olması ve kabinedeki teknokrat ağırlık…
Bakanlar Kurulu’nda Kürt isimlerin olması, ‘şahin’ söylemleriyle öne çıkan Süleyman Soylu gibi isimlerin geri plana çekilmesi gibi adımlar atıldı, ancak 2015’te ‘buzdolabına kaldırılan’ Çözüm Süreci’ne yönelik bir işaret görülmüyor.
Seçimin galibi AK Parti’den Diyarbakır Milletvekili seçilerek 5 yıllık aradan sonra TBMM’ye geri dönen Galip Ensarioğlu, Kürt sorunu konusunda partisinde öne çıkan isimlerden biri. Kendi tabiriyle “Türkiye’nin en kalabalık” insanlarından biri olan Ensarioğlu’yla ve danışmanlarıyla zorlu bir telefon trafiğinin ardından bir araya geldik.
Önce TBMM’deki odasında daha sonra da bir pastanede sorularımızı yanıtlayan Ensarioğlu’nun görüşme trafiği dikkat çekiciydi. Aynı gün içinde bakanlar ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’la randevularına yetişmeye çalışan Ensarioğlu, dediği gibi epey ‘kalabalık’. TBMM’deki odası dolup taşan Ensarioğlu’nun kendi telefonu da odasının telefonu da danışmanlarının telefonu da hiç susmuyor. Ziyaretçiler ve arayanların talepleri tek tek not ediliyor. Taleplerin ne kadarı makul ve yerine getirilebiliyor sorusunun yanıtını ise yeni dönemin başında olduğumuz için şimdilik alamıyoruz.
Ensarioğlu’na göre bu dönemin en önemli gündemi yeni anayasa. Bu anayasanın olmazsa olmazı ise eşit yurttaşlık. Anadilde eğitim konusunda evrensel normlara işaret ediyor. Ensarioğlu, Çözüm Süreci’nin tekrar başlaması halinde ise PKK’nin sadece şiddet konusunda muhatap alınabileceğini söylüyor.
Yeni kabinede 3,5 Kürt olduğuna vurgu yapan Ensarioğlu, “Kabine, bize oy vermeyenler tarafından da olumlu karşılandı” görüşünü dile getiriyor.
Buzdolabına kaldırılan süreçteki en büyük hatalarının PKK’yi muhatap almaları olduğuna da değinen Ensarioğlu’na göre, olası yeni bir sürecin bittiği yerden başlaması mümkün değil. Önceki süreçte PKK lideri Abdullah Öcalan’ı samimi bulduğunu söyleyen Ensarioğlu, “Süreci Kandil yönetimi ve Selahattin Demirtaş bitirdi” diyor.
Ensarioğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Cumhurbaşkanı seçimi kazandı ama AK Parti’de ciddi bir oy kaybı var. Siz partinizdeki oy erimesini neye bağlıyorsunuz?
Bir taraftan 21 yıllık iktidar sürecinde muhakkak küstürdükleriniz oluyor, darılanlar oluyor, işi olmayan oluyor veya değişim talepleri olabiliyor. Ama en önemli mesele şu; öyle bir algı yaratıldı ki sosyal medya ve normal medya üzerinden. Cumhurbaşkanlığı seçimini CHP ve Kılıçdaroğlu kazanmış, Erdoğan da kaybedecek, AK Parti meclis çoğunluğunu da alamayacak algısı bilinçli bir şekilde piyasaya pompalandı ve bunu satın alanlar oldu. Ayrıca insanların kazanacak partinin ve kişinin yanında yer almak gibi bir içgüdüsü var. Bunun etkisi de çok. Kaymalar olabilir ama sonuç itibarı ile yine de tabi ki hem parlamento çoğunluğu hem cumhurbaşkanlığının alınması da 21 yılın sonunda bir başarıdır, başarısızlık değildir.
‘CHP’DEN TEKLİF GELDİ’
5 yıldır TBMM’de değildiniz. Bu dönemde küskün müydünüz? Yeni bir siyasi arayışınız oldu mu?
Hiçbir arayışım olmadı. Arasam bulurdum. Ama bulmaya da ihtiyacım yok.
Size CHP’den teklif geldiği yazıldı. Geldi mi böyle bir teklif?
Böyle bir teklif geldi, görüştük ama bunlar özel birtakım şeylerdir.
Kemal Kılıçdaroğlu ile mi görüştünüz?
Hayır. Bu tip teklifleri her siyasi parti yapar. Ama görüştüğümüz arkadaşların hukukunu korumak adına içeriğini paylaşamam.
‘ERDOĞAN’DAN SONRA DA AK PARTİ’NİN GELECEĞİ VAR’
Erdoğan fenomeni AK Parti’nin önünde mi sizce?
Muhakkak, AK Parti demek Erdoğan demektir. AK Parti, lider partisidir, dava partisidir. Tamam partinin bir misyonu var ama bu misyonu üstlenen bir lider var.
Erdoğan sonrasında partinizden ümitli değil misiniz? AK Parti’nin Erdoğan sonrasında geleceği var mı?
Var tabii ki. Neticede 5 yıl daha sürerse 26 yıllık bir iktidardan bahsediyoruz. Bu ülkede 80 yıllık vesayeti ortadan kaldıran bir partidir AK Parti.
‘İTTİHAT TERAKKİ ANLAYIŞI ORTADAN KALKTI’
Vesayet ortadan kalktı mı sizce? ‘Eski Türkiye’ diye anılan dönemin Mehmet Ağar, Doğu Perinçek gibi simgesel isimleri Erdoğan’la doğrudan ya da dolaylı olarak hala birlikte…
80 yıllık vesayet ortadan kalktı. 80 yılın sonunda, Türkiye’deki darbeler, muhtıralar sonrasında ilk defa bir darbeyi bir lider, bir parti ve bir halk engellemiş, darbe pratiğini de ortadan kaldırmış oldu. Ayrıca, AK Parti’nin yaptığı demokratik ve ekonomik reformlar öyle küçümsenecek şeyler de değil.
Vesayet diyerek İttihat Terakki anlayışının resmi ideolojiye dönüşmüş halinden bahsediyoruz. Bu anlamda bir vesayet ortadan kalkmıştır. Yani Özel Harp Dairesi’nin yönettiği bir Türkiye bütün karanlık odakların devlet içinde kümelendiği ve senkronize bir şekilde çalıştığı, ucu dışarıda olan bir darbe mekanizmasından bahsediyoruz.
Bu durumda kişilerin hiçbir önemi yok. Kişiler gelir gider. Ama biz bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapı ortadan kalkmıştır. Darbe mekanizmasıyla birlikte, daha da önemlisi İttihat Terakki anlayışının ortadan kalktığını görüyoruz.
‘SİYASET NORMALLEŞİYOR’
Siz CHP’den gelen teklifi reddettikten sonra Sezgin Tanrıkulu Diyarbakır’dan aday gösterildi ve CHP 21 yıl sonra ilk kez Diyarbakır’dan milletvekili çıkarttı. Bölgede CHP’ye yönelik bir teveccüh mü var yoksa Tanrıkulu’nun aday olması mı etkili oldu size göre?
Siyaset normalleşiyor. Bu bence kötü bir şey değil. Bir bölgede halkın sadece bir veya iki partiye mecbur olması, siyasi partilerin Türkiyelileşememesi gibi sorunlar var. CHP gibi büyük bir parti Türkiyelileşemiyordu. Belli sahil kesimlerine sıkışıp kalmıştı. Doğu ve Güneydoğu’da sadece bir tabela partisiydi. Varsın Türkiyelileşsin. Örneğin MHP de Türkiyelileşsin. Ben bunu kıymetli buluyorum. Bu durumun şahıslarla bir ilgisi yok. Sezgin Tanrıkulu da arkadaşımızdır ve kötü bir siyasetçi değildir. Ama CHP’nin Diyarbakır’daki oy artışını Sezgin Tanrıkulu’na bağlamak doğru değil.
‘BÖLGEDE MESELEYİ KAVRAYABİLECEK AKTÖRLERLE YOL YÜRÜMEDİK’
Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, seçimin ikinci turundan önce, HÜDA PAR’ın AK Parti listesinde TBMM’ye girmesiyle ilgili “Çok güçlü bir sosyolojik adımdır, büyük bir devlet aklıdır” ifadelerini kullandı. AK Parti’nin HDA PAR adımı bölgede size ne ifade ediyor? Bu adımın muhafazakar Kürtleri HDP’den uzaklaştırmak için atıldığı görülüyor. Sizce bu adımın karşılığı olacak mı?
Muhafazakâr kitlenin ana damarı tabii ki AK Parti’dir. Biz bölgede hem demokratik anlamda hem de ekonomik anlamda büyük reformlar yaptık. Doğu ve Güneydoğu’ya büyük hizmetler yapıldı. Kürt dili ve kimliği önündeki engellerin kaldırılması, demokratikleşme, faili meçhul cinayetlerin bitirilmesi, işkencenin sistematik olarak kaldırılması ve birçok meselede çok önemli işler yapıldı. Ama bazen bölgenin psikolojisini ve algısını doğru yönetemediğimiz dönemler olabiliyor. Türkiye’de birtakım akımlar sizi birtakım şeylere itebiliyor. O dönemlerde belki bölgenin algı ve psikolojisini yönetmede birtakım eksikliklerimiz olmuş olabilir. Yaptıklarımıza bakılırsa, almamız gereken oy bu değil. HDP’nin alması gereken oy da bu değil. Demek ki burada oy alamadığımız zaman milleti suçlama yerine dönüp kendimize bakacağız, demek ki eksik bırakmışız, algıyı iyi yönetememişiz, psikolojiyi iyi yönetememişiz. Bölgede belki tam bu meseleyi kavrayabilecek veya dönüştürebilecek aktörler ile yol yürümemişiz.
Bundan sonrası için daha iddialısınız. Potansiyelinizi nerede görüyorsunuz?
Daha iddialıyız. AK Parti kurulduğundan bugüne kadar her ne kadar bölgede bazı yerlerde yüzde 60-70 oy almış olsa bile Doğu ve Güneydoğu toplamında HDP’den daha güçlüdür. Türkiye’nin batısındaki Kürtleri de hesaba katarsak, Kürtlerin 3’te 2 oyunu almış bir partiyiz. HDP ise 3’te 1’ini alabilmiştir. Bölgedeki sembolik yerlerde algıyı daha iyi yönetirsek alacağımız oy çok farklı olacaktır.
‘AK PARTİ TÜRKİYE MİLLİYETÇİSİ’
2018 ile 2023 arası siyasette milliyetçi dil çok hâkimdi. Seçimlerde de milliyetçi partiler ve Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan kayda değer bir oy aldı. Aynı zamanda partinizde Süleyman Soylu milliyetçi söylemleriyle ön plana çıktı. Aradan geçen 5 yıldan sonra yeni süreçte bu tablonun devam edeceğini düşünüyor musunuz? Yoksa daha yumuşak bir süreç mi yaşayacağız?
Bir normal milliyetçilik vardır, bir de ırkçılık vardır. Mesela Zafer Partisi ırkçı bir parti. Kurucusu Ümit Özdağ’ın kişiliğine ve fikir yapısına uygun bir parti olduğunu görüyoruz. Takiye yapmıyor. Üç günde kurulan bir parti bir anda sert bir söylem ile direkt hedefini belirterek 1,5 milyon oy alıyor. Hedefi iktidar olmak değil, kendisi gibi düşünen kitleyi kapsamak. Ama Sinan Oğan’ın, MHP’nin milliyetçiliği ayrı bir şey. AK Parti’nin milliyetçiliği ise Türkiye milliyetçiliği. Yani bağımsız, büyüyen, gelişen, özüne dönen bir Türkiye olarak tarifleyebiliriz.
Kendinizi Türkiye milliyetçisi olarak mı tanımlıyorsunuz?
Ben liberal, muhafazakâr demokrat olarak tanımlıyorum. Şimdi milliyetçilik farklı algılanabilir. Ben bir Kürdüm, demokratım, muhafazakârım, liberal bir insanım. Türkiye milliyetçiliği dersek yanlış anlaşılır. Türk milliyetçisi gibi anlaşılır. Benim millet kavramım ümmettir, insandır. Ben buna bakarım. Ben bu sınırlar içinde yaşayan herkese eşit gözle bakarım. Kim olursa olsun, mezhebine, dinine, ırkına bakmam. Ben bu ülkede bağımsız, demokratik, eşit yurttaşlık temelinde bir demokrasinin hakim olmasını isterim. Kürdün de Alevi’nin de, herkesin… Daha büyük, daha güçlü, daha bağımsız bir Türkiye isterim. Kimisi buna Türkiye milliyetçiliği de diyebilir, başka bir şey de diyebilir.
‘EŞİT YURTTAŞLIK TEMELİNDE BİR YENİ ANAYASA’
Eşit yurttaşlıktan bahsediyorsunuz. Bir yanda da yeni anayasa tartışması var. Size göre eşit yurttaşlık, yeni anayasada anadilde eğitim hakkını da kapsıyor mu?
Sivil, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasadan bahsediyoruz. Burada herkesin kendini içinde görebileceği kendi haklarının teminat altına alındığını hissedebileceği bir anayasadan bahsediyoruz. Burada evrensel değerler evrensel normlar, evrensel demokratik değerler her ne ise bu anayasada olmalı. Anayasa her şeyi tek tek tarif etmek zorunda da değil. Genel anlamda bu kadar çok madde yazmanıza gerek yok. Temel hakları garanti altına alan, özgürlükçü, eşitlikçi bir anayasayı Türkiye çoktan hak ediyor.
Hak ediyor ama hazır mı?
Hazır. Muhalefet burada ortak çalışmayı kabul etmezse, Sayın Cumhurbaşkanı da söyledi, gerekirse referanduma da götürmek lazım. Bunu başarmamız lazım.
Ana dilde eğitim hakkı ve talebi konusunda net bir yanıtınız olmadı…
Yanıtımda evrensel normlar dedim. Evrensel normlar neyi kapsıyorsa hepsi yeni anayasada olmalı.
Anayasa konusu her gündeme geldiğinde ilk 4 madde vurgusu yapılıyor. HÜDA PAR’ın en yetkili ağızları da bu ilk 4 maddenin tartışmaya açılmasına yönelik ifadeler kullandılar. Siz ne düşünüyorsunuz?
Şu anda HÜDA PAR’lılar ayrıldı, kendi partilerine geçti. Onların bir parti programı var. HÜDA PAR ayrı bir partidir, AK Parti ayrı bir partidir.
Ama AKP Meclis’e taşıdı HÜDA PAR’ı. Birbirinden tamamen bağımsız düşünebilir miyiz?
Herkes birbirini taşıdı. Kim kendine daha yakın gördüyse onu taşıdı. Hatta CHP kendine yakın uzak gördüğü herkesi taşıdı. Ama en azından AK Parti daha seçici oldu.
Siz ilk 4 madde konusunda ne düşünüyorsunuz? Ayrıca 66. maddede Türklük vurgusu var. Bu sizi bir Kürt olarak rahatsız ediyor mu?
Ben halkın egemenliğine inanıyorum.
KABİNEDE 3,5 KÜRT VAR’
Kürt bakanların ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın da olduğu yeni kabineye yönelik değerlendirmeniz nedir?
Kabine son yılların en güçlü kabinesi. Kabinede 3,5 Kürt var diyebiliriz. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Bey, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Bey ve Sağlık Bakanı Fahrettin Bey Kürt’tür. Hakan Fidan’ın da Kürt olduğunu söyleyenler var. Ama yani Kürt olup olmamak önemli değil. Kabinede bölgesel dağılım ve liyakat çok önemli. Bu kabine, liyakat anlamında ve bölgesel dağılım anlamında herkesi tatmin eden bir kabinedir. AK Parti’nin bu güne kadarki en güçlü kabinelerinden biridir. Sadece kabine de değil. Meclis grubu da meclis komisyon başkanları da umut veriyor. Bu kabineyi bize oy vermeyenler de olumlu buluyor.
‘KÜRT SORUNU YÜZDE 95 ÇÖZÜLDÜ’
Sizi 5 yıl sonra siyasete döndüren şey neydi?
Ben parlamentoda olmaya çok heves etmiş biri değilim. Parlamento olmadan da siyasetin içindeyim. Duyarlılıkları olan bir insanım ve sorumluluk hissediyorum. Bu dönemde de katkım olacağına inanıyorum.
Bu dönemde katkınızı olası bir Çözüm Süreci içinde görebilir miyiz? Siyasette böyle bir gündem var mı?
Çözüm Süreci çok klişe bir laf oldu artık. Çözüm Süreci bitti, bittiği yerden başlamaz.
Sürecin muhatabı kim olur? PKK sürece dahil edilir mi?
Öyle şey olur mu? Zaten yanlışlarımızdan biri de oydu. PKK şiddetin muhatabıdır. Ama Kürt sorununun veya demokratikleşmenin muhatabı bu ülkede yaşayan herkestir.
Size göre Kürt sorunu çözüldü mü?
Yüzde 95 çözülmüştür
‘PKK İLE BELKİ SADECE ŞİDDETİ KONUŞMAMIZ GEREKİR’
Kalan yüzde 5 neyi içeriyor? Bir de bu oranlar sizin vicdani kanaatiniz mi siyasi kanaatiniz mi?
Bu benim vicdani kanaatimdir. Ben bu konulara kafa yormuş, içinden gelen biriyim. Biz, farklı düşünen farklı siyasi partilerde veya ideolojilerde yer almış Kürtlerin, yıllarca birlikte yaptığı bütün çalıştaylarda, konferanslarda, sohbetlerimizde dile getirdiğimiz, ortaklaştığımız taleplerin yüzde 95’i gerçeklemiştir. Bugün bazı siyasi partilerin ve farklı ideolojik görüşlerin talepleri olabilir. Onlar ideolojik taleplerdir, bütün Kürtlerin ortaklaştığı talepler değildir.
“PKK’yi muhatap alarak yanlış yaptık” dediniz. Doğru olan neydi?
Şiddetin muhatabı PKK’dır. Kürt sorununun muhatabı herkestir. Çözüm Süreci’nde belki sadece şiddeti PKK ile konuşmanız gereklidir. Farklı çözümleri tüm kesimlerle konuşmanız gerekir. Bunu da Akil Adamlar toplantılarıyla kısmen yaptık. Çözüm yöntemleri konusunda dünyadaki örneklerine bakarak yol aldık. Fakat benzer dünya örneklerinin hiçbirindeki örgüt PKK’ya benzemiyor. Biz bunu atladık.
Fark neydi?
PKK, IRA’ya, ETA’ya benzemez. Mesela İspanya’da, İrlanda’da bu işin siyasetini yapanlar silahlı örgüte yön verebiliyordu. Türkiye’de bu siyaseti yapanlar, PKK’nin vesayeti altındadır. Buradaki siyasetçiler, örgüt üzerinde belirleyici olamazlar. Ama diğer dünya örneklerinde siyaset yapanların örgüt üzerinde belirleyici rolleri vardır. Burada örgütün yüzde 100 hâkimiyeti vardır. Siyaset alanını, kiminle neyi ne kadar yapacağını, adaylarını belirleyen örgütün kendisidir.
‘DEMİRTAŞ KANDİL’LE DOĞRU ORANTILI İLERLİYORDU, ÖCALAN’LA DEĞİL’
Selahattin Demirtaş’ın bazı söylemleri PKK ve HDP’yle ayrışıyordu…
Buna katılmıyorum. Demirtaş geçmişte Kandil ile doğru orantılı ilerliyordu. Abdullah Öcalan’la değil.
Öcalan ile Kandil arasında bir fark var olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Var elbette. Bu fark Çözüm Süreci’nde çok bariz bir şekilde ortaya çıktı. Öcalan daha samimiydi.
Çözüm Süreci’ni bitiren kimdi, Kandil’deki örgüt yöneticileri miydi?
Kandil’in ve Selahattin Demirtaş’ın sürecin bitmesinde günahı var. Kandil’e isteyerek veya istemeyerek boyun eğdi. Öcalan’ı ve Çözüm Süreci’ni boşa çıkarmada irade ortaya koyamadı.
‘ÖCALAN ‘SENİ BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ’I DESTEKLEMİYORDU’
7 Haziran seçimlerinden önce “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı sürecin bitmesine mi neden oldu?
”Seni başkan yaptırmayacağız” lafının arkasında sadece Kandil yoktu. Bu laf Batı’nın da lafıydı.
Abdullah Öcalan bu sözü desteklemiyor muydu?
Desteklemiyordu. Ama sonuçta millet iradesi hakim oldu.
Samimiyetine inandığınızı söylediğiniz Abdullah Öcalan’ın olası bir süreçte, yeniden muhatap yapılmalı mı?
Demokratikleşecekseniz Kürt sorununu çözecekseniz hiç kimseyi muhatap almak zorunda değilsiniz. Başarabiliyorsanız, dünyadaki demokratik, evrensel normlar çerçevesinde eşit yurttaşlık temelinde Türkiye’de demokrasiyi tesis edebiliyorsanız sizin muhataba ihtiyacınız yok. Ama hani şiddetin muhatabı örgüttür. Örgüt ile -diyalog kurulur mu kurulmaz mı onu devletin ihtiyacı belirler.
Yeni dönemde reformist bir AK Parti mi göreceğiz?
İnşallah. Yeni anayasa en önemli şeydir. 1921 anayasası, demokratik ve sivil bir anayasaydı. O da zaten kısa sürdü. Türkiye’ye yakışır, kalıcı bir anayasa yapmamız gerekiyor.