Diyânet Tarîkatlar Raporu’nda bir taraftan bazı tarîkat ve cemâatleri ustaca savunurken, bir taraftan da Kuran-İslam araştırmaları alanında ciddi ve nitelikli çalışmalar yapan ilâhiyat hocalarını hedef alıyor. İşte bir örnek:
“Bayındır’ın (Prof. Dr. Abdülaziz) Kuran’ı yeniden okuyup kimsenin anlamadığı anlamlar çıkarma tutkusu onu genel olarak kabul edilen İslami hükümleri Ehl-i Sünnet ilim çevrelerinde emsali görülmemiş bir biçimde yorumlamaya sevk etmiştir. Bazı durumlarda hiçbir İslam mezhebinde öngörülmeyen manalar verdiği de müşahede edilmektedir.
Tipik örneklerden bazıları şunlardır: Kader yoktur. Allah insanların yapacaklarını önceden bilemez. Peygamberlerin ismet sıfatı yoktur. Teravih namazı meşru değildir…” (Sayfa: 73)
Bu alıntıda Diyânet Bayındır’ı: “Kuran üzerinde emsali görülmemiş yorumlar yapmakla” suçluyor. Bu eleştiri dinen çok yanlış. Çünkü İslam dini taklidi uygun görmez, aklı kullanmayı, yeni durumlar karşısında içtihat yapmayı ister, içtihat yapanlara sevap/ödül sözü verir. Bayındır iyi ki emsali görülmemiş yorumlar yapmış; emsali görülen yorumları aktararak beynimizi aynı ebattaki kalıba sıkıştırıp dursaydı ne kazanacaktık?
Kesinlikle ifade edelim ki, düşüncesizlik ve dar kafalılık sıradan bir Müslüman için eksikliktir. Bu durum Diyanet’in yönetici ve raportörleri için söz konusu ise, eksiklikten öte ayıptır, İslam dünyasının yolunu kesmektir.
Sn. Bayındır yorum yapmayı bıraksın; taklitçilik ve nakilcilik yapsın öyle mi? Sözünüzden bu çıkar. Türkiye dâhil, tüm İslam ülkelerini geri bırakan, Müslümanları çiğneten zihniyet işte bu “AKILSIZLIK” zihniyetidir.
Bu zihniyetin Müslümanlar için çok büyük bir zararı ve hatta tehlikesi daha var: Müslümanları Allah’a değil; “Şeyh-Hazret” kılıklı din baronlarına tapındırmak. Nasıl olur bu? Şöyle olur: Siz Müslümanlara: “Aklınızı kullanın” demezseniz, bizi uyandırmaya kalkanları boğarsanız, din baronlarını Müslümanların kıblesi ve hatta İlah’ı yapmış olursunuz.
Yaratan her Müslüman’a düşünme görevi vermiştir. Öğrenme ve inanmada araştırıcı olmak esastır, taklitçi olmak yanlıştır. Yaratan duyu organlarını kullanmayanlar için: “Onlar dört ayaklı hayvanlar gibidir, hatta hayvanlardan bile daha sapıktırlar” der. (Araf: 178, 179)
Sn. Bayındır geçmişte Diyanet’te görev yaptı. İlahiyatlarda öğrenci yetiştirdi. Şimdi siz bunları hiç görmeyeceksiniz, koltuğunuzun gölgesine sığınarak Müslümanları uyandırmaya çalışanları karalayacaksınız, bir anda AB, ABD, DİNLERARASI DİYALOG suskunu olacaksınız, kimi politikacıların ömrünü uzatmak için renk ve gömlek değiştireceksiniz, öyle mi? Çok ayıp, çok.
Diyanet’in Bayındır ve benzeri hocaları ölçüsüz bir biçimde eleştirdiğini okuyunca aklıma Ortaçağ Hıristiyan dünyasının Papa ve Papazları geldi. Ortaçağın Papa ve Papazları İncil’i inhisar ve kontrollerine almışlar, kendileri dışında ve kendi düşüncelerine aykırı kim varsa herkesi “sapık, din dışı” ilan ediyorlardı. Bu raporu hazırlayanların metot olarak onlardan farkı yok.
Alıntının ikinci paragrafında Abdülaziz Bayındır’a atfen yapılan suçlamalardan bazılarını (hepsini yazmadım) öğreniyorsunuz.
O suçlamaların bir kısmı Türkiye ve diğer İslam ülkelerdeki İslam bilginleri tarafında tartışmalı olan, Bazıları da Sn. Bayındır’ın asla söylemeyeceğine inandığım iddialardır.
İslam bilginleri hükmen ve aklen kesin olan bir hususu şimdiye kadar hiç tartışmamışlar, hükmen ve aklen kesin olmayan hususları tartışmışlardır. Kesinliği söz konusu olmayan hususları tartışmak dinen sakıncalı değildir. Aksine, sakıncasızdır ve hatta zorunludur. Diyanet’in raporunda Bayındır’ı suçlayan: “Kadınlar adet günlerinde oruç tutabilirler. Ölünün arkasından Kuran okumanın ölüye bir faydası yoktur. Peygamberlerin ismet sıfatı yoktur” gibi konular tartışılan konulardır.
Anlaşılan o ki, Diyânet dedi-kodu üretiyor, tartışılan konuları aydınlatmak için adım atmıyor. Eğer Bayındır Hoca’nın iddiaları yanlış ise, bu konular ile ilgili ilmi bir kitap hazırlatır yayınlarsınız. Yahut bir ( ve hatta birden çok) panel, sempozyum gibi organizelerle kamuoyunu bilgilendirirsiniz. Siz bunların hiç birisini yapmıyor; basit ve yaralayıcı bir silah kullanıyorsunuz.
Raporda Bayındır hocaya atfen: “Allah insanın yapacaklarını önceden bilemez” suçlaması çok ilginç geldi. İslamî bilimlerde akademik çalışması olan, kurduğu bir vakıfla hizmet etmeye çalışan, yeni akademisyenler yetiştirmek için uğraşan birisinin “Allah’ta bilgi eksikliği var” diyeceğini sanmıyorum. Bayındır’ın bu iddiaya cevap verip vermediğini de bilmiyorum. Bayındır bu konuya açıklık getirirse iyi olur. Bu noktada benim aklıma şu geldi:
Bayındır bu konuyu sözlü veya yazılı olarak açıklarken yanlış anlamaya müsait bir cümle mi kurdu, yoksa Diyanet’in raporcuları Bayındır’ın o açıklamalarını önünden ve sonundan keserek böyle bir sonuç mu çıkardılar, tarafların bunu açıklaması gerekiyor.
Sonuç olarak Diyanet, hazırladığı raporunun her sayfa ve paragrafında personeli ve sağlam İslam kültürüyle uyuşmayan düşüncelerle karşımıza çıkıyor.