“FETÖ yöneticisi” olma suçlamasıyla verilen 10 yıl hapis cezasının Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca bozulmasının ardından yeniden yargılanan eski Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı İbrahim Okur hakkında bir kez daha “FETÖ yöneticisi” olduğu kararı verildi. Ancak etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılan Okur’un cezası 5 yıla indirildi. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra tutuklanan Okur 5 yıl 5 ay hapis yatmıştı.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararından sonra ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nde yeniden yargılanmasına başlanan İbrahim Okur 3 Mayıs’taki celsede savunmasını tamamlayamayınca duruşma bugüne ertelenmişti. Okur’un savunmasından önce Savcı ilk kararda direnilmesi yönünde mütalaa verirken Mahkeme de, kurduğu ara kararla “örgüt yöneticiliği” suçunda direnmiş, etkin pişmanlık indirimi yönündeki bozmaya uyulmasına hükmetmişti.
Bugünkü duruşmada kendisine yöneltilen tüm suçlamalara madde madde cevap vermeye devam eden İbrahim Okur, yine aynı durumda oldukları halde gerek Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin gerekse Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Birol Erdem hakkında verdiği beraat kararına dikkat çekti.
“FETÖ” ile mücadeleye 2007’den itibaren başladığını, bırakın eski “FETÖ’cüleri”, “kripto FETÖ’cüleri” deşifre ettiğini, buna karşılık “FETÖ’cülere karşı devlet refleksini akim bırakmakla” suçlandığını anlatan Okur, “Devletin Ergenekon ve Balyoz savcılarını görevden almak için hiçbir refleksi olmadı. Hatta Adalet Bakanlığı, Ali Suat Ertosun’un çıkardığı kararameyi ‘korsan’ olarak nitelendirdi.” dedi.
“Anılarını Yazmasın” Tehdidi
Okur, bazı “FETÖ”cülerin Bylock yazışmalarında kendisinin isminin geçmesi suçlamasıyla ilgili olarak da şu açıklamaları yaptı:
“Bunlardan birisinde, ‘İbrahim okur, duayı ben yaparım.’ yazılmış. Okur, soyadı değil fiil. Bu delil olarak dosyaya sunuldu. Bir diğer yazışmada benim anılarımı yazdığımdan söz etmişler. Bunu da bir tanıdığımla yazışmamdan öğrenmişler. Belli ki izliyorlarmış. ‘Anı yazanların başına ne geldiği hatırlatılarak vazgeçirilebilir.’ demişler. Bu yazışmadan örgüt yöneticiliği çıkar mı? Evet, ben anılarımı yazıyordum. 18 Haziran 2015 seçimlerinden sonra yayınlayacaktım. Ancak ülkede yaşananlar sebebiyle erteledim. Sonra 15 Temmuz oldu. Anılarım bitti. Şimdi ikinci bölümü bitirip yayınlamak için bu davanın sonucunu bekliyorum”
“Bilal Erdoğan’ı Alacaklardı”
İbrahim Okur, 17-25 Aralık operasyonları süreciyle ilgili olarak da şunları anlattı:
“18 Aralık’ta üç cemaatçi geldi. Başsavcı Turan Çolakkadı’nın görevden alınıp Fikret Seçen’in atanmasını istediler. ‘Olmaz.’ dedim. Daha sonra Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan geldi. Kriptolu telefonundan Efkan Ala’yı aradı. Bakan Sadullah Ergin ve Erdoğan İstanbul’daydı; onlarla da görüştü. O gün Zekeriya Öz’ün Bilal Erdoğan’ı almak istediğini öğrendim. Turan Çolakkadı’yı arayıp Zekeriya Öz’ün tek başına tasarrufta bulunmasını engellemesini istedim. Öyle yaptı. Zekeriya Öz o gece Kısıklı’ya baskını yapamadı; ama HSYK’daki cemaatçiler Turan Çolakkadı’yı görevden almak için çalışmalarını sürdürdü. 25 Aralık operasyonu olunca Hasan Doğan arayıp Başbakanlık’a çağırdı. Başbakan ve Binali Yldırım oradaydı. Başbakan da Turan Çolakkadı’nın görevden alınmasını istedi. Bunu cemaatçilerin istediğini söyleyip, ‘Alınırsa yerine Fikret Seçen’i getirecekler.’ dedim. 03.30’a kadar değerlendirme yapıldı. Turan Çolakkadı konusunda ikna ettim; ama soruşturmanın Muammer Akkaş’tan alınması istendi. Bunun üzerine Çolakkadı ile görüşüldü ve soruşturma Akkaş’tan alındı. 7 Ocak’ta da Zekeriya Öz’ü görevden aldık.”
“Biz Çıkacağız 17-25 Aralık’ı Engellediğin İçin Sen Yargılanacaksın”
Okur, sözlerini şöyle sürdürdü:
“FETÖ’nün altın vuruş yapıp gemileri yakmaya çalıştığı bir sırada tarafsız kalsam adamlar hedefe ulaşacaktı. Ancak hakkımda verilen kararda, ‘bir şeyler yapıyormuş gibi göründüğüm’ iddia edildi. Bu konularda birlikte çalıştığımız Birol Erdem’in ise aktif çalışma yürüttüğü belirtildi. Birlikte yaptıklarımız Birol Erdem’de ‘mücadelenin’, bende ise ‘örgüt yöneticiliğinin’ delili sayıldı. Mahkeme kararlarının tutarlı olması gerekmez mi? Cezaevinde bana, ‘Hepimiz çıkacağız. Şartlar değişecek, ama sen 17-25 Aralık operasyonunu engellediğin için içerde kalacak ve yargılanacaksın.’ denildi.”
“Zekeriya Öz Firarda Zihniyeti Savcılarda”
Devletin bu yapıyla mücadelesinin söylediği gibi 7 Şubat 2012’deki MİT krizinin ardından değil 17-25 Aralık’tan sonra başladığına dikkat çeken İbrahim Okur, kendisinin mücadelesinin ise görmezden gelindiğini vurguladı.
Okur, bir tanığın kendisi için “1 numara”, Birol Erdem için “2 numara” dediğini, aynı tanığın mahkeme huzurunda dinlendiğinde ise bununla bürokrasideki etkilerini kastettiğini söylediği halde bu ifadelerin örgüt bağlantısı olarak yorumlandığını vurguladıktan sonra şunları söyledi:
“Oysa Adalet Bakanlığı ve HSYK’daki etki anlamında kullanılan bir ifadeydi. Bakın, Muzaffer Bayram HSYK ve Türkiye yargı imam yardımcısı olarak 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Daireniz de onadı ve kesinleşti. Bu durumda benim yönetici olduğum nasıl iddia edilebilir? Bylock’um, kod adım, Bank Asya hesabım, FETÖ’nün tepe ve çatı yönetimindeki 72 kişi ile HTS kaydım, şüpheli para hareketim, ailemde tek bir FETÖ’cü yok. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün hazırladığı yargı yapılanması şemasında adım yok. Bakanlık’ta, HSYK’da yönetici olmak suç değildir. Zekeriya Öz firar etti, ama zihniyetinin savcılarda aynen devam ettiği anlaşılıyor; aynen İlker Başbuğ’a, ‘Genelkurmay Başkanı’sın, o halde örgütte yöneticisin.’ denmesi gibi. Varsayımlarla itham ederseniz itham edilirsiniz. Resmi görev ve sıfatım beni örgüt yöneticisi yapmaz, yapmamalı. 9. Ceza Dairesi sanki bürokrat değilmişim, hükümetin politikalarına aykırı davranmışım gibi örgütün nihai amacını bildiğimi iddia etti. Birol Erdem için ise örgütün nihai amacını bilemeyebileceğinden beraat verdi. Ben nasıl bir örgüt yöneticisiyim ki örgüt üyeleri beni dinlemiyor, hep [benimle] ters düşüyor? Ben kimi sevk ve idare ediyor, kime talimat veriyorum?”
İftira Rahatsızlığı
Okur, savunmasının bu bölümünde, iddianamede kendisine yöneltilen son suçlamanın 2014 HSYK seçimlerinde adaylığını koyması olduğunu, kararda ise “15 Temmuz’a kadar örgüt içinde kaldığı”, “imamlarla işbirliği yaptığı” iftirasıyla kendisine ceza verildiğini kaydedince Mahkeme Başkanı müdahale etti ve şu konuşma yaşandı:
Başkan: İftira kelimesini kullanmayalım. Bu neticeyle Mahkeme kararıdır. Hukuki bir terim değil.
Okur: Sözlüğe baktım; “bühtan, suç uydurma” anlamına geliyor. Bunlardan hangisini kabul ederseniz…
Başkan: İftira değil. Heyeti de itham etmiş oluyorsunuz.
Okur: Bu karara hüküm denilemez.
Başkan: “Ben Böyle Bir Savunma Görmedim”
Okur, savunmasını şöyle tamamladı:
“Daire beni cezalandırma konusunda o kadar istekli ki, ‘Bunları yapabildiğine göre, sen örgüt yöneticisisin.’ diyor. Kurt kuzuyu yemeye karar vermiş; kuzunun ne yaptığının, ne söylediğinin önemi yok. Ben bu örgüte ne zaman girmişim; hiyerarşisine nasıl dahil olmuş, hangi talimatlarını yerine getirmişim? Tamamen algılara dayanan bir karar. Onur kırıcı bu karar hukuku yok sayıyor. Kişisel husumet ve önyargıyla verilmiş bir karar. Birol Erdem’in beraat kararında ismen benden söz edilerek aklandım. Bu yeni durumun da gözden geçirilmesi gerekir. Bu karar, sıradan emsal olmasının ötesinde, birebir aynı olması gereken karardır. Benim durumumu Birol Erdem’inkinden ayıran, farklı kılan nedir? Birol Erdem’le ilgili verdiğim, ifadelerimin aynısı olan beyanlarıma orada itibar edilirken benim dosyamda ifadelerime neden itibar edilmiyor?”
Okur savunmasını tamamlandıktan sonra Mahkeme Başkanı’nın, “Ben böyle bir savunma görmedim. Söylenecek her şey söylendi.” ifadesi, bir üye hakimin de Okur’un avukatlarına “Sizin ne söyleyeceğinizi merak ediyorum.” demesi dikkat çekti.
Okur’un avukatlarından Mine Öztürk, “İbrahim Okur’un yargılamalarına katılan savcılar kendilerini önyargılardan yalıtılamadı. Bu heyet ne kadar yalıtılabilecek?” derken Av. Ahmet Haşim Öztürk şunları söyledi:
“İbrahim Okur FETÖ’yle mücadelede yalnız bırakıldı. Yetkisi, etkisi ne kadarsa o kadar mücadele etti. Yargıtay’a 160 üye atanması olayında hem sayıya hem isimlere karşı çıkıyor; ama Muzaffer Bayram, ‘Sizi Başbakan’a şikayet ederim.’ diyor. Adalet Bakanlığı Müsteşarı da bir şekilde anlaşmalarını istiyor. Kimse yanında olmamış.”
Okur’un eşi Av. Nurdan Okur da 7 yıldır adalet arama yolculuğunda olduklarını ifade ederek, “Dünyanın en kolay işi, gücün karşısında eğilmektir. En zor iş ise hiçbir güç karşısında eğilmeden, hakkaniyetle hakimlik yapmaktır. 17 yaşında tanıdığım, 1990’dan beri yol arkadaşım olan İbrahim Okur’un, bırakın kendisinin, isminin dahi terör örgütü ile yan yana gelmemesi gerekirdi.” dedi.
Beyanların tamamlanmasından sonra taleplerle ilgili görüşü sorulan Savcı, dosyanın tekamül ettiğini ve mütalaayı verdiklerini belirterek yargılamayı uzatma amaçlı olduğundan taleplerin reddedilmesini istedi.
Heyet oybirliğiyle talepleri reddedikten sonra İbrahim Okur’a son sözü soruldu. Okur, “Hain FETÖ örgütünün üyesi, yöneticisi değilim. Beraatime karar verilsin.” dedi.
15 dakikalık aranın ardından kararı açıklayan Mahkeme Başkanı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun örgüt üyeliği yönünden bozma gerekçesine direnilirken etkin pişmanlık indirimi yönündeki bozma gerekçesine uyulduğunu bildirerek Okur’un cezasının 5 yıla düşürüldüğünü, ayrıca yurtdışı yasağının kaldırıldığını bildirdi.