Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Ocak 2010'da İran'ın Natanz uranyum zenginleştirme tesisindeki sorunların farkına vardı.
Santrifüj montaj sahasının dışına kurulan kameralar aracılığıyla nükleer denetimciler, binlerce mil öteden, 10 yıllık beklenen hizmet ömrüne sahip olan IR-1 santrifüjlerinin, büyük arızalar nedeniyle bir ay içinde alışılmadık derecede yüksek sıklıkta değiştirildiğini gözlemledi. Bu da İran'ın ulusal güvenliği için kritik öneme sahip bu altyapıların büyük ölçüde tahrip edildiğinin işaretidir.
Bunun nedeni neydi? O zamanlar kimse bilmiyordu. Ancak bir yıl sonra, New York Times muhabiri David Sanger'in konuyla ilgili ayrıntılı yazdığı bir makale ortalığı karıştırdı.
Kanıtlar, Natanz’daki uranyum santrifüjlerinin kontrol sistemine ABD ve İsrail tarafından ortaklaşa geliştirilen Stuxnet adlı bilgisayar virüsünün bulaştığını gösteriyor. Virüs, kontrol odasındaki bilgisayarları ele geçirdikten sonra santrifüjlerin uzun süre yüksek devirde dönmesine ve arızalanmasına neden oldu.
Bu, insanlık tarihindeki bir bilgisayar virüsünün kritik bir altyapıya saldırıp zarar vermesine ilişkin ilk vaka oldu. Bunun ardından, dünya ülkeleri, dünyanın internete bağlanma nedeniyle daha kolay hale geldiği gibi, aynı zamanda daha az güvenli olduğunu anladı. ABD'nin siber hegemonya arayışı, bu tür güvensizlik duygusuna neden oldu.
Pentagon’a ait gizli belgelerin geçen hafta sızdırılmasıysa ABD'nin siber hegemonya arayışına dair daha fazla kanıt sağladı. Bu belge sızıntısıyla açığa çıkan aşağıdaki iki gerçek, ABD'nin siber hegemonya arayışına ilişkin suçlamaları destekledi:
ABD siber altyapı tesislerinin dağıtımı ve içerik üretimi gibi önemli prosedürleri kontrol ederek diğer ülkelere karşı avantajlar elde etti. Fakat, kendi avantajlarını kötü niyetli bir şekilde kullanan ABD, kötü niyetle dinleme faaliyetlerine başlayarak ahlaksızca siber saldırı düzenledi ve sonunda küresel siber alanı güvensizlik ve istikrarsızlıkla dolu ilkel bir ormana dönüştürdü.
Siber hegemonya peşinde olan ABD, dünyada genel kabul gören ilkeleri hiçe sayan bir güç haline geldi. Washington, sadece Çin, Rusya ve İran gibi ciddi "düşmanlarına" sızmaya çalışmakla kalmayıp aynı zamanda kendi müttefikleri üzerinde de gözetleme ve inceleme operasyonları yürütmeye başladı.
ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA), 2009 yılı itibariyle zamanın Almanya Başbakanı Angela Merkel’in içinde bulunduğu 122 yabancı lideri gözetliyor. İstihbarat paylaşım ittifakı ile tanınan Beş Göz ittifakının müttefikleri bile, ABD’nin gözetiminden kaçamadı. Bu da ABD’nin diğer ülkelere gösterdiği köklü güvensizliğini ve ısrarlı siber hegemonya hayalini teyit ediyor.
Güvenlik, kalkınmanın ön koşuludur ve insanlar bölünmez bir güvenlik birliği içindedir.
ABD’nin siber güvenlik hegemonyasını savunmak için elindeki avantajları sonuna kadar kullanması, kendi güvenliğini diğer herkesin güvenliğinin üstünde görmesi, içinde bulunduğumuz çağın temel eğilimlerine aykırı bir yaklaşımdır.
Siber alan, insanlığın geleceği için hayati öneme sahip bir alandır. Askeri, ekonomik ve teknolojik alanlarda hegemonya peşinde koşan ABD, siber alanda da kötü emellerini tekrarlamak istiyor.
Kaynak Çin Uluslararası Radyosu