İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ disiplin kuruluna sevkedilmiş ve 16 Kasım 2020’de, İYİ parti tarafından, parti üyeliğinden, Kurucular Kurulu Üyeliği de dahil olmak üzere kesin olarak çıkarılmasına Müşterek Disiplin Kurulu tarafından oy birliği ile karar verildiğini açıklanmıştı.
Özdağ’ın İYİ Parti Disiplin Kurulu’na gönderdiği savunma şu şekilde;
”
İYİ Parti Müşterek Disiplin Kurulu Başkanlığına
Sayın Meral Akşener
İYİ Parti Genel Başkanı
Sayın Genel Başkan,
Sizin ile İYİ Parti’yi kurduğumuz günden bu yana bazı konularda temel ihtilaflarımız oldu. Bu ihtilafları kamuoyu ve İYİ Parti tabanı ile paylaşmadan “Kol kırılır, yen içinde kalır” diyerek aşma mücadelesi verdim. Ancak İYİ Parti’nin 20 Eylül 2020 kurultayında, kendi parti kurucularınıza ve milletvekillerinize karşı çıkardığınız bir kara listeyle siyasal bir darbe gerçekleştirdiniz. İYİ Parti’nin fikri eksenini, gerçekten içtenlikle benimsemediğiniz ve ancak benim sürekli yaptığım baskılarla ucundan tuttuğunuz Gökalp-Atatürk-Türkeş çizgisindeki Türk Milliyetçiliğinden tamamen uzaklaştırarak liberal bir eksene oturtma kararı aldınız. Parti kadrolarını başta Prof. Dr. Bahadır Erdem olmak üzere yeni baştan şekillendirdiniz.
Sayın Genel Başkan,
Türk kamuoyu ve İYİ Parti teşkilat ve seçmeni, sizinle aramızdaki politik çatışmanın Kurultay sonrasında eski genel başkan yardımcısı, İYİ Parti sözcüsü ve İstanbul il başkanı Buğra Kavuncu ile ilgili açıklamalarımdan kaynaklandığını düşünmektedir. Oysa siz de ben de biliyoruz ki, aramızdaki politik çatışmanın en önemli nedenlerinden birisi, siz ve Cihan Paçacı tarafından daha İYİ Parti kurulmadan Bodrum’da yapılan ve bir gün bütün gerçekliği ortaya çıkacak olan temaslar çerçevesinde Buğra Kavuncu’nun müstakbel genel başkan olarak belirlenmesi olmuştur. Bununla beraber son 3 yılda başka temel ihtilaflarımız da olmuştur.
Bu temel ihtilaflarımızdan ötürü yaptırdığınız araştırmada beni “İYİ Parti içinde muhalefeti başlatan Ümit Özdağ” şeklinde nitelendirerek, parti kurmam durumunda ne kadar oy alacağımı sordurdunuz. Oysa, Size en son İstanbul’daki büronuzda yaptığımız görüşmede “Kendinizi İYİ Parti’nin CEO’su olarak nitelendirmeyin. İYİ Parti’nin ve Türkiye’nin lidere ihtiyacı var. Ayrıca genel başkanlığınız önündeki süre sınırını tüzükte değişiklik yaparak kaldıralım. Hiç kimse Sizden sonrasının hesabına girmesin. 20 Eylül Kongresinde Türkiye’yi yönetme iddiasını taşıyacak bir heyeti ortaya koymak için blok liste çıkarın” dememiş miydim?
Size partinin kuruluşu aşamasında verdiğim destek sözüne uyarak, CNN Türk TV’de 2 Ekim 2020 tarihine kadar genel başkanlığınıza karşı asla ve bir tek kez bile bir tenkit içinde olmadım. Bugün de genel başkanlığınızı değil, politikalarınızı eleştiren tutumumu sürdürüyorum.
Buna rağmen beni parti içinde muhalefeti başlatmak ile suçlamanızın nedeni, Sizin genel başkanlığınıza değil, uygulamak istediğiniz ve bazıları da İYİ Parti yetkili kurullarından habersiz uygulanan politikalara karşı gösterdiğim dirençtir. Beni neden muhalefet olarak gösterip tasfiye etmek istediğinizi ortaya koymam bir zorunluluk olmuştur. Türk Kamuoyunun, İYİ Parti teşkilatlarının ve İYİ Parti’ye gönül veren, oy veren milyonlarca Türk milliyetçisinin ve vatanseverin artık önce arkadaşlarımın sonra benim İYİ Parti’den ihracıma giden süreci anlamasının vakti gelmiştir.
Sayın Genel Başkan,
İYİ Parti’nin kuruluş aşamasından bugüne değin aramızda yaşanan ihtilaflar şu şekilde sıralanabilir.
1) Parti programları ortak aklın ve çalışmanın ürünüdür. İYİ Parti’de böyle bir süreç yaşanmıştır. Ancak sonunda siz, eşiniz ve yardımcınız Cengiz Bey evinizin mutfağında oturarak İYİ Parti programına son şeklini verdiniz. (Cengiz Bey bu durumu bana bir araba yolculuğu sırasında anlattı ve hayretler içinde kaldım.) Son şeklini verdiğiniz programda bir PKK/HDP kavramı olan “eşit vatandaşlık” kavramı bulunmaktaydı. Ben parti program ve tüzüğüne İYİ Parti Kurucuları Kurulu üyeleri tarafından imza atıldığı gece programda bu kavramı gördüm, programdan çıkardım ve size çıkardığıma dair bilgi verdim. Bozuldunuz, şaşırdınız, kızdınız ancak tepki vermeyerek kabul etmek zorunda kaldınız.
2) Parti programının “Dış Politika” ve “Güvenlik” bölümlerini ben yazarak size teslim ettim. Mutfak masası etrafında programa son şeklini verirken benim “Güvenlik” bölümünde “İttifaklar” alt başlığı altında yazmış olduğum NATO ile ilişkiler bölümünü oradan alarak kopyala-yapıştır şeklinde “Dış Politika” bölümüne aktarmışsınız. Dış politika bölümünde yazdığım bazı hususları da tamamen silmişsiniz. Güvenlik ve askeri ittifaklar bölümünde bir anlamı olan NATO bölümü dış politika bölümünde gerçekten anlamsız oldu. Sonra programda “NATO’ya sadakat var” eleştirileri gelince “Ümit Özdağ yazdı” diyerek, sorumluluğu üzerinizden atarak, kenara çekildiniz.
3)İYİ Parti’nin kuruluş aşamasında ayrıldığımız konulardan birisi de Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmesi meselesi idi. Ben o zaman da bugün de Suriyelilerin vatanlarına dönmesi gerektiğini ısrarla savunuyorum. Siz ise İYİ Parti’nin kuruluşu aşamasında Nuri Okutan’ı görevlendirerek –Suriyelilerin Türkiye’de kalmasının mümkün olup olmadığını araştıracak kadar bu fikre karşıydınız- araştırma yaptırdınız. Suriyelilerin Suriye’ye dönmesi konusunda sağlam bir politikayı savunma konusunda hiçbir zaman istekli olmadınız. Sadece benim ısrarlı çalışmalarım ile bir Suriyeli Çalıştayı düzenlemeyi kabul ettiniz. Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönmesi konusunda yapılması gerekenler ile ilgili Size getirdiğim bütün diğer teklifleri reddettiniz. Çevrenizin benim hakkımda, “Ümit Özdağ kafasını Suriyeliler ile bozmuş” diye arkamdan konuşmasına izin verdiniz.
4)İYİ Parti’ye dış bağlantılı ve yönlendirmeli Denge ve Denetleme Ağı’nın üst düzey yöneticisini önce milletvekili adayı olarak getirdiniz, seçilemeyince Genel başkan baş danışmanlığına atadınız. Bu atamayı bana soran basın mensuplarından öğrendim. Size danışmadan atamanın İYİ Parti’ye zarar vermemesi için, böyle bir atamanın yapılmadığı bilgisini basın ile paylaştım. Size de bilgi verdim. HDP üst düzey yetkilileri ile aynı STO bünyesinde çalışanların İYİ Parti’de yerinin olmadığını düşünüyorum.
5)Televizyonlarda Türkleri sözde Müslüman yapmak adına Arap Şovenizmi ile kitleler halinde katleden bir Arap komutanı öven kişiyi İYİ Parti GİK’ine almak istediğinizi duyunca itiraz ettim. “Gençlikte çok popüler” diye ısrar ettiniz. Oysa bu kişinin ne gençlikte ne aydınlar arasında hiçbir karşılığı olmadığını seçimlerde gördük. Sadece GİK’e almakla kalmadınız, genel başkan yardımcısı ve milletvekili yaptınız. Ve o da genel başkan yardımcılığı görevinden ayrıldığı gün partiden istifa etti.
6)İYİ Parti’ye dış bağlantılı ve yönlendirmeli Denge ve Denetleme Ağı’nın diğer bir üst düzey yöneticisi olan Hasan Seymen’i genel başkan yardımcısı olarak atadınız. Hasan Seymen, Türkiye Cumhuriyetini Çerkeslere karşı kültürel soykırım yapmakla suçlamış bir azınlık ırkçısı politik duruşu temsil etmektedir. İYİ Parti Kurucular Kurulu, bazı divan üyeleri ve milletvekilleri dahil bütün taban ayağa kalktığı halde haftalarca istifasını istemediğiniz gibi istifa etmeye kalktığında engellediniz. Daha sonra Hasan Seymen’i bana yolladınız. Ben de Hasan Seymen’e neden istifa etmesi gerektiğini açıkladım. Hasan Seymen istifa etti. Bunu içinize sindiremediniz.
7)Aramızdaki bir anlaşmazlık da genel seçimlerden sonra yaptığınız gençlik kolları genel başkanı atamasından dolayı oldu. Atadığınız adayın İYİ Parti gençlik kolları başkanlığına uygun olmadığını kamuoyu önünde açıkladım. İYİ Parti kuruluş aşamasında gençlik İYİ Parti’ye karşı büyük bir ilgi ve coşku göstermişti. Bu coşku; bir fikir, bir ülkü ile güçlendirilmediği gibi, gençlere İYİ Parti’de kısa zamanda siyasal kariyer yapma imkanı olduğu duygusu verildi. Hiç aday gösterilmemesi gereken gençlik kolları genel başkanı İzmir’den 5. sıradan aday gösterildi ve o da bunu beğenmeyerek istifa etti. Yerine atanan gençlik kolları başkanının iki özelliği vardı. Zengin ve AKP’li olması. Zaten bu aileye neden ise özel bir önem veriyorsunuz. Baba, Büyükşehir Belediyesinde İYİ Parti grup başkanı, büyük oğlu milletvekili adayı, küçük oğul gençlik kolları başkanı. Kasım 2015’te verdiğimiz mücadelenin hiçbir yerinde yoklar. Sonuçta atadığınız gençlik kolları başkanını adi bir suçtan karakolluk olduğu için görevden almak zorunda kaldınız. Buna rağmen Siz ve aileniz görevden aldığınız gençlik kolları başkanının ağabeyinin teknesinde yaz tatilinizi geçirdiniz.
8)Yerel seçimlerden aylarca önce size İYİ Parti’nin 2023’de iktidara gelme iddiasını taşıması için yerel seçimlere tek başına girmesi gerektiğini, parti teşkilatlarının eğer iktidar iddiamız var ise tek başına seçime girme deneyimi kazanmasının şart olduğunu yazılı ve sözlü olarak ifade ettim. Size 2019-2023 arasında “ekonomik çöküş ve Suriyeli sığınmacılar” üzerine kurulu bir sürekli propaganda stratejisini yazılı olarak önerdim. Bu görüşümü divanda savunmam gerektiğini söylediniz. Ancak siz de divanda CHP ile ittifak tezinin yanında durdunuz. Ben tek başıma kaldım. Oysa bunların tartışıldığı tarihte AKP ve MHP yollarını ayırmışlardı. Eğer İYİ Parti ve CHP ayrı ayrı seçime girselerdi, AKP ve MHP de ayrı partiler olarak seçime gireceklerdi. İYİ Parti ve CHP yerel seçim için görüşmelere başlayınca, AKP ile MHP ile de tekrar ittifak kurdular. Özetle, sizin ve İYİ Parti divan üyelerinin İYİ Parti teşkilat ve seçmenine güvenmemeniz Cumhur İttifakının yeniden kurulmasına neden olmuştur.
CHP ile yapılan aday pazarlığı görüşmeleri için Koray Aydın ve Müsavat Dervişoğlu’nu görevlendirdiniz. Yapılan felaket pazarlık, ortaya çok kötü bir sonuç çıkardı. Hiç pazarlık yapmayıp Kemal Kılıçdaroğlu’na boş kağıt verseydiniz, daha iyi bir liste alırdık. Yerel seçim sonuçları İYİ Parti için tam bir hezimet oldu. Elimizde olan tek büyükşehri Mersin’i aday çıkaramayıp kaybettik. Siz GİK’te yaptığınız seçim sonuçları değerlendirmesinde “Çırak çıktık” dediniz. Evet, Sayın Genel Başkan, yanlış politikanız İYİ Parti’yi çırak çıkardı. CHP’nin İstanbul ve Ankara’yı kazanmasının ortaya çıkardığı sevincin içine İYİ Parti’nin mağlubiyetini gizleyerek durumu kurtarmaya çalıştınız. Mağlubiyetin mimarlarından Müsavat Dervişoğlu’nu ödüllendirerek grup başkanvekili yaptınız.
İYİ parti genel başkan yardımcılarından birisini CHP’li belediyeye genel müdür, basına ve partiye “deha” diye tanıştırdığınız kişiyi CHP ilçe belediyesine belediye meclisi üyesi yaptınız. Bu İYİ Parti’nin küçük düşürülmesidir. Şimdi CHP’li belediye başkanları ve divan üyeleri, İYİ Parti divan üyelerine kendi belediyelerinde potansiyel genel müdür diye bakıyorlarsa bu duruma hiç şaşırmam.
9) CHP ile ittifak kararının alınması sonrasında divanda yaptığım konuşmada AKP ve MHP’nin, CHP ile HDP arasındaki olası yakınlaşmadan ötürü İYİ Parti’yi de HDP ile ittifak içinde göstermek isteyeceklerini ifade ettim. Genel seçimlerde kamuoyunda FETÖ-karşıtı tanınan isimlerin aday listelerimizde olmasına rağmen İYİ Parti’nin FETÖ’cülük ile suçlanması ile ağır şekilde muhatap olduğunu anlattım. Elimizdeki propaganda araçlarının “İYİ Parti-HDP-CHP” ittifak suçlaması ile baş etmeye müsait olmadığını ifade ettikten sonra, “AKP’nin bu stratejisi ile mücadele edemeyeceğimize göre bu stratejiyi bozalım” önerisinde bulundum. Sizin “Nasıl olacak bu?” sorunuz üzerine, “HDP son yerel seçimlerde Iğdır’ı alınca HDP milletvekili ‘Kürdistan’ın sınırları Iğdır’a kadar uzandı’ açıklamasını yaptı. “Hakkari’den Edirne’ye, Iğdır’dan Muğla’ya burası Türkiye’dir. Bu lafı ilgili şahsa yedirelim. Iğdır ve Kars’ta İYİ Parti aday göstermesin. MHP adaylarını destekleyelim” önerisini getirdim. Müsavat Dervişoğlu’nun “Bu bizim değil, devletin işi” diyerek karşı çıkması üzerine, “Sen 12 Eylül öncesinde Ülkücü Hareketin neyin mücadelesini neden verdiğini anlamamışsın” cevabını verdiğimi hatırlarsınız. Ortam benim ağır tepkimden dolayı gerilince Siz, “Iğdır’da aday çıkarmayalım ancak MHP’yi de desteklemeyelim. Seçmeni serbest bırakalım. Kars’ta aday çıkaralım” dediniz. Bütün seçim boyunca İYİ Parti’ye yönelik HDP suçlamalarını göğüslemek için benim önerim olan “Iğdır’da aday çıkarmama” tezinin arkasına sığındınız.
10)İYİ Parti yerel seçimlere hazırlanırken propagandadan sorumlu genel başkan yardımcısı olarak seçim propaganda çalışmalarına başladığım zaman, Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan yardımcısı Müsavat Dervişoğlu’nun reklam ajansları ile görüşmeler yaparak tüzükte bana verilmiş bir görevi gasp ettiğini öğrendim. Konuyu divanda gündeme getirdim ve bütün divan üyelerinin huzurunda size sordum. “Propagandadan kim sorumlu? Ben mi, Dervişoğlu mu?” Dervişoğlu, “Tabii biz bazı çalışmalar yaptık, ancak sizin riyasetinizde yürüyecek” cevabını verdi. Size döndüm. Kısık bir sesle “Beraber çalışın” cevabını verdiniz. Divandan sonra odanıza gelerek “bu durumun tüzüğe aykırı olduğunu, tüzüğün bana verdiği görevi paylaşmayacağımı” ifade ettim. Siz de “haklı olduğumu, çalışmaları benim sürdürmem gerektiğini” ifade ettiniz ve eklediniz “Dervişoğlu’nun çalışmaları başlattığı firma ile devam edin”. Talimatınız doğrultusunda ilgili firma ile görüştüm. Başarısız bir çalışma yapmışlardı. Divanda Genel Sekreter Cihan Paçacı, Basından sorumlu Aytun Çıray ve Mahalli İdarelerden sorumlu Müsavat Dervişoğlu’nun ve benim katılacağım bir koordinasyon toplantısı talep ettim. Siz de bu toplantıya başkanlık edeceğinizi söylediniz. Konuyu ciddiye almanızdan memnun oldum. Sizin odanızda toplandık. Odada o güne kadar hiç tanımadığım bir bayan vardı. Kendisi, Cihan Paçacı’nın reklamcı olan kızı imiş. Bir süreden bu yana Müsavat Dervişoğlu ile birlikte reklam ve propaganda konusunda çalışıyorlarmış. O zaman Cihan Paçacı’nın neden bana birkaç gün önce “Hocam, Müsavat bu propaganda işini sana bırakmaz” dediğini anladım. Paçacı’nın da derdi partinin propagandasının yapılması değil, kızının proje alması imiş. Size herkesin huzurunda böyle bir tiyatronun parçası olmayacağımı, söyledim. Toplantıda görüş açıklamayacağımı beyan ettim. Herkes odadan ayrılınca size “Burada yaşananları doğru buluyor musunuz?” diye sordum. Cevabınız “Ne yapabilirim? Yönetemiyorum” oldu. Bu ifadeniz üzerine yerel seçimlere kadar propagandadan sorumlu genel başkan yardımcılığı görevini askıya aldığımı, genel merkezdeki odamı kapatarak seçimlere kadar çalışmayacağımı ifade ettim. Sizin sahip çıkmadığınız tüzüğe ben sahip çıktım. Şimdi duyuyorum. Bazı ahlaksızlar benim divandan ayrılmamla ilgili değişik il teşkilatlarında iftira mektubunda yazılan iftiraları tekrarlayıp, Size verdiğimi iddia ettikleri reklam projesi reddedilince istifa ettiğim yalanını söylüyorlarmış. Çok ayıp. Gerçeği Siz, ben ve Allah biliyor.
11)Yerel seçimlerde Ordu Büyükşehir Belediye Başkan adaylığına İdris Naim Şahin’in aday gösterileceğini duyunca sizinle bu konuda dört kez görüştüm. Konunun bana nasıl ve kimler tarafından bildirildiği konusunda size kapsamlı ve defaatle bilgi verdim. Konunun detaylarının kamuoyu önünde tartışılmasında fayda yok. İdris Naim Şahin’in İçişleri Bakanlığı döneminde FETÖ, EGM’de hiç olmadığı kadar güçlendi. MİT müsteşarının tutuklanma girişimi, PKK içindeki istihbarat görevlilerine sözde KCK’ya karşı operasyon gerekçesi ile -aslında PKK’ya yardım etmek amacıyla- operasyonların yapılması, Andıç davasından tutuklamaların gerçekleştirilmesi, vatanseverlerin eski TBMM önünde polis tarafından coplanması İdris Naim Şahin döneminin eserleridir. İdris Naim Şahin, 17/25 Aralık’tan sonra AKP’den ayrılıp parti kurduğu zaman da partisi FETÖ tarafından desteklenmişti. Her görüşmemizde sizin konu ile ilgili bir bilginizin olmadığını, İdris Naim Şahin’in adaylığını konusunda Ordu il başkanının ısrar ettiğini ifade ettiniz. Ben de Size inandım ve Ordu il başkanına telefon ederek, “partinin başını belaya mı sokmak istiyorsun” diyerek kızdım. Sonra bir gece İdris Naim Şahin’in Ordu Büyükşehir Belediye başkan adayı olduğunu televizyondan öğrendim. Bunun üzerine sizin yanınızdan arayan Cihan Paçacı’ya divandan istifa edeceğimi ve istifanın gerekçesini basına açıklayacağımı açıkladım. Bu sert çıkış üzerine İdris Naim Şahin’in adaylığını geri çektiniz. Ancak sonradan öğrendim ki, İdris Naim Şahin’e teklif götüren sizmişsiniz. Şahin’in milli görüşçü olduğunu düşünüyormuşsunuz. Ve beni karşı çıktığım için hiç affetmediğinizi söylemişsiniz. Türkiye’yi 15 Temmuz’a sürükleyen politikacılardan birisi olan İdris Naim Şahin’i partimizin adayı gösterebilecek kadar affediyorsunuz, ancak ona karşı çıkan ve hiçbir zaman Sizin affınıza ihtiyacı olmayan “Ümit Özdağ’ı affedemiyorsunuz!” Sayın Genel Başkan, hassasiyetlerimizin çok farklı olduğu açık. Sizi, Allah ve Türk tarihi affedecek mi acaba?
12)Yerel seçimler sırasında genel merkezde siyasi faaliyetlerimi durdurmama rağmen sizinle Kars konusunda görüşlerimiz üç kez paylaştım. Kars’ta kazanmamızın mümkün olmadığını ancak adayımız çekilmezse, MHP’nin kaybedeceğini ısrarla ifade ettim. Bana konuyu A.K. ile görüştüğünüzü söylediniz. Ancak yapmanız gereken adayımıza telefon ederek çekilmesini istemekti. Bunu yapmadınız. HDP Kars seçimlerini 1200 oy fark ile kazandı. İYİ Parti 900 oy aldı. Eğer biz MHP’yi destekleseydik ortaya çıkacak sinerji ile HDP’nin kaybetmesi kesindi. HDP’ye kazandırmak için çalıştığınızı söylemiyorum; ancak MHP’nin kazanmasını da istemediğiniz için gereken hassasiyeti göstermediğiniz kesin. Oysa bazı konular parti meselesi değil, milli meseledir. İdris Naim Şahin ve Kars seçimleri sonrasında size olan güvenimi tamamen kaybettim. Yerel seçimlerden sonra sizi ziyaret ederek, İYİ Parti başkanlık divanından istifa ettiğimi bildirdim. Siz “Böyle konuşmamıştık” diyerek, istifama karşı çıktınız. Ben de “Yanlış anlamışsınız” diyerek, ısrar ettim.
13) Sayın Akşener, 2018 genel seçimlerinden önce İYİ Parti’den iki kişi sizin talimatınız ile benim de olduğum divandan habersiz CHP, Saadet ve HDP’liler ile birlikte oturup 4 ay boyunca seçimlerin ikinci tura kalması durumunda açıklanacak bir anayasa hazırlamışlar. Bu kadar hayati öneme sahip bir konuda divana ve GİK’e bilgi vermediniz. Divandan onay almadınız. İYİ Parti’nin iki kurucusundan birisi, İYİ Parti milletvekili olarak ben bundan tesadüfen haberdar oldum. Size nasıl haberdar olduğumu açıklayayım. Divandan istifa ettikten sonra 28 Haziran 2019’da Odatv’de bir haber okudum. 4 muhalefet partisinin anayasa taslağından bahsediyordu. Odatv’den Barış Terkoğlu’nu aradım. “Böyle bir taslak yok, olsa haberim olurdu” dedim. “Haber bizim değil, Birgün gazetesinin” dedi. Haberi yazan muhabiri aradım. Kendisi bana Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nu kaynak olarak gösterdi. İbrahim Kaboğlu ile görüşmeden Genel Sekreter Aytun Çıray ile görüştüm. Aytun Çıray “Böyle bir taslak çalışmasından haberinin olmadığını, araştırıp döneceğini” söyledi. Kısa bir süre sonra Aytun Çıray beni arayarak “İYİ Parti adına Ahmet Erozan katılmış” dedi.
Sayın Akşener, ikimizin de çok iyi tanıdığı, ancak size çok daha yakın bir milletvekili arkadaşım bu konu ortaya çıkınca, “Ben bir anayasa taslağı hazırlandığını o zaman duydum. Bunun üzerine Sayın Genel Başkana gittim. Ben neden katılmıyorum bu taslak çalışmalarına diye sordum. Genel Başkan bana ‘Sen onlar ile aynı masaya oturmazsın cevabını verdi” dedi. Bu Sayın milletvekili, yaşatmış olduğunuz hayal kırıklığına rağmen size olan sadakatini sürdürdüğü için bunu kamuoyu önünde açıklamıyor. Ben de bu vekilimize duyduğum saygıdan dolayı ismini açıklamıyorum. Ancak Siz, ben, O ve Allah biliyor.
Bir süre sonra İbrahim Kaboğlu ile TBMM’deki odasında buluştum. Kaboğlu’na sordum. “İYİ Parti CHP, Saadet ve HDP ile birlikte bir anayasa taslağı çalışmalarına katıldı mı?” “Evet, katıldı” cevabını verdi. Kulaklarıma inanamadım. Ben partiyi kim temsil etti diye sorunca “Önce Nuri Okutan katıldı. Sonra o hastalanınca Ahmet Erozan ile devam ettik” cevabını verdiğinde inandım. Gerçekten Nuri Okutan o dönemde hastalanmıştı. Bir CHP’li ortak mesai yapmamışsa, Nuri Okutan’ın hastalandığını nereden bilecekti. Anayasa taslağını rica ettim. İkinci görüşmemizde Kaboğlu anayasa taslağını teslim etti. Sizin gayet iyi bildiğiniz gibi taslak mahrem bir yol haritası öngörüyor. Bir anayasa çalışması neden gizli yapılır?
Türk Milletinden, İYİ Parti divanından, GİK’inden, İYİ Parti seçmenlerinden böyle bir çalışmayı nasıl gizlersiniz? Ve yol haritasının sonunda “dört siyasi partinin liderinin katılımıyla gerçekleştirilecek bilimsel bir anayasa toplantısı vesilesiyle kamuoyu ile örtülü veya açık olarak paylaşılacağı” ifade ediliyor. 13 Ocak 2018-7 Mayıs 2018 tarihleri arasında iki haftada bir yapılan düzenli toplantılarla hazırlanan anayasa taslağı seçimlerin ikinci tura kalması durumunda açıklanacakmış.
Sayın Akşener, HDP ile masaya oturmak kabul edilebilir değil. İYİ Parti sizin babanızın çiftliği hiç değil. Böyle bir adımın Türkiye’nin yararına olacağına düşündüyseniz, bunu herkesten gizli saklı yapamazsınız. Divanda görüşmeden ve sorumluluğu paylaşmadan İYİ Parti’yi HDP ile masaya oturtamazsınız, ancak bunu yaptınız. Anayasa yapımı teknik uzmanlık ve politik olarak sağlam bir milli omurga gerektirir. Sizin anayasa yapımı için HDP ile masaya yolladığınız Nuri Okutan milletvekilleri ve divan üyelerine verdiğiniz son yemekte, İYİ Parti’nin politik kimliğinden bahsederken “Biz nasyonalist değiliz, olsa olsa vatanseveriz” deyince, bu tür toplantılarda hiç konuşmayı tercih etmememe rağmen bağırarak, “Kendin için konuş. Ben Türk Milliyetçisiyim” cevabını vermiştim. Kavga çıkacağını anlayıp araya girmiştiniz. Ahmet Erozan’a gelince İYİ Parti milletvekili grubunda “Jirinovski’yi de biz yarattık…MHP veya Le Pen tipi bir milliyetçidir” diyerek, Türk milliyetçiliğini küçümsemiş bir vekildir. Erozan’ın bu yazısı üzerine kendisine “Sayın Büyükelçim, MHP tipi milliyetçilik diye küçümsedığiniz Türk Milliyetçiliği Gökalp-Atatürk-Türkeş çizgisinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesi olan, Türkiye’nin 1970’lı yıllarda Afganistanlaşmasını engelleyen siyasi ve fikri harekettir. İYİ Parti’yi kuran Türk milliyetçisi kadrolar, MHP’yi milliyetçi olduğu için değil Türk milliyetçiliğini iktidara taşıyamadığı için terk etmiştir. MHP’de savunduğumuz ve bugün de savunmaya devam ettiğimiz Gökalp-Atatürk-Türkeş çizgisinde Türk milliyetçiliğini Jirinovski palyaçosu ve Le Pen soytarısı ile kıyaslayamazsınız” cevabını vermiştim.
Sayın Akşener, HDP ile parti yetkili kurullarına bilgi verilmeden Anayasa yapmak bir rezaletken bir de masaya İYİ Parti’yi temsilen bu isimleri yollamak ayrı bir skandaldır. HDP ile hazırladığınız anayasa taslağı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine, Türk milliyetçiliğine açık bir ihanettir.
Özetle, Sayın Akşener, “İlla da cumhurbaşkanı olacağım” şeklindeki bir politik hırsla, babalarımızın, ağabeylerimizin, kardeşlerimizin, şehitlerimizin partisi olan Milliyetçi Hareket Partisi’ni terk ederek Türk Milliyetçiliğini iktidara taşımak amacıyla İYİ Parti’yi kuran samimi Türk milliyetçilerinin, bütün partilerden gelerek İYİ Parti’nin kuruluşuna destek olan vatanseverlerin güvenine HDP ile yazdığınız Anayasa taslağı ile ihanet ettiniz.
14) Sayın Akşener, HDP ile yaptığınız Anayasa taslağında Anayasanın değiştirilmesi ve değiştirilmesinin teklif dahi edilmesi 4. Madde ile yasaklanan, 2. ve 3. Maddesini değiştirmeyi kabul etmişsiniz. 2. Maddeden milli dayanışma ve Atatürk milliyetçiliğini çıkarıp, “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir” şekline dönüştürmüşsünüz.
- Maddede “Dili Türkçedir” ifadesini “Resmi dili Türkçedir. Buraya Fransız Anayasasının 75/1. Maddesinden ve İspanyol Anayasasının 3/3. Maddesinden esinlenerek “Türkiye’nin farklı dillerden oluşan zenginliği ortak kültürel mirasın bir parçasıdır” ifadesini kullanmışsınız.
Mevcut Anayasamızın girişi, “Türk vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ölümsüz ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda…” şeklinde başlamaktadır.
HDP ile yapılan Anayasa taslağında ise giriş şu şekilde değiştirilmiştir: “Biz, Anadolu uygarlıklarının mirasçısı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin, -çocukları dahil- kadın ve erkek yurttaşları olarak özünde insan onurunun bulunduğu halk ve özgürlüklere dayalı, eşitlik ve barış içinde yaşayan bir toplumu kurmak ve bunu gelecek kuşaklara emanet etmek amacıyla, bu Anayasa’yı hazırladık.”
Taslağın 15 sayfasında, “HDP ile yapılan Anayasa taslağında “Anadilde eğitim konusunda yasa koyucuya belirli bir takdir alanı bırakılmalı ve çift dilli (resmi dil ve anadil) eğitime açıklık prensibini benimsemelidir” iki dilli eğitimin önü açılmıştır.
HDP ile yapılan Anayasa taslağında “Yerinden Yönetim ve Bölgesel Yönetimler” bölümünde ise şöyle denilmektedir: “1982 Anayasasının tek yapılı (üniter) devlet konusundaki temel sorunları nelerdir? Öncelikle yetki genişliği çerçevesinde merkeziyetçi yapının alanı daraltılmalıdır. Üniter devlet, ademi merkeziyetçi biçimi ile yeniden yapılandırılmalıdır…Yerel Yönetimlerin güçlendirilmesi, yerel kararlara katılımın sağlanması, merkezin yerel yönetimler üzerindeki idari vesayet yetkisinin sınırlandırılması gerekmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, asgari standart olmalıdır. Bu bağlamda Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın özellikle yerel yönetimlerin denetimine ilişkin 8. Maddesindeki çekinceler kaldırılmalıdır. Ayrıca mali işlere ilişkin 9. Maddesindeki çekinceler kaldırılmalıdır.” Benzer hükümleri uzatabiliriz.
15) Sayın Akşener, İYİ Parti yönetiminden gizlice hazırlıklarına katıldığınız, ortaya çıkınca İYİ Parti milletvekillerine “Yok böyle bir taslak. İbrahim Kaboğlu etki ajanı” dediğiniz taslağı okuyunca, bir Türk Milliyetçisi olarak ben utandım. Eminim ki, rahmetli Alparslan Türkeş’in ve rahmetli Muzaffer Özdağ’ın ülküdaşı olan ağabeyiniz rahmetli Nihat Gürer de utanırdı.
16) Sayın Akşener, genel seçimden sonra yaptığınız basın toplantısında HDP’den bahsederken neden “Kürt siyasi hareketinin temsilcisi” ifadesini kullandığınızı, bu anayasa taslağını okuyunca anladım. HDP ile masaya oturup anayasa taslağı hazırlarsan masaya oturursan, HDP eşittir PKK diyemez, ancak Kürt siyasi hareketi diyebilirsin.
Şimdi bütün bunlar ortaya çıkınca televizyon kameralarının önünde “Biz CHP ile de HDP ile de, Saadet Partisi ile de anayasa taslağı hazırlamadık” diyorsunuz. Sayın Akşener, diyelim ki, İbrahim Kaboğlu sizin dediğiniz gibi etki ajanı ve HDP anayasa taslağı görüşmelerine katılmadığı halde katıldı diyor. Peki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2 Haziran 2020’de Cumhuriyet gazetesine verdiği demeçte “CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi olarak Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun başkanlığında anayasa taslağımız hazırladık” derken yalan mı söylüyor? Şimdi taslak ortaya çıkınca herkes panik içinde el birliği ile bir şeylerin üzerini kapatmak için çalışabilirsiniz. Ancak gerçekleri ortadan kaldıramazsınız.
Sayın Akşener, doğrusu gerçekten Sizin ve bazı partililerin bana yönelik psikolojimin, akıl sağlığımın bozuk olduğu şeklindeki ifadeleri kullanmanızı kim istiyorsa o kişiye, kişilere dikkat edin. FETÖ ile mücadele edenlere psikolojik rahatsızlık isnat etmek, hasta demek bizzat Fethullah Gülen’in talimatı ile uygulanan örgütsel çalışmadır. F. Gülen’in bu talimatı gerek açık kaynaklarda gerekse FETÖ ele başının videolarında kayıtlıdır. Fethullah Gülen giydiği haki yeşil cübbenin darbe hazırlığı olarak ANALİZ edilmesine karşı, 15 Temmuz’dan önce video yayınlayarak tekraren örgütle mücadele edenleri akıl hastası olarak hedef gösterdi. Bu açıklamalardan sonra sosyal medyada örgüt militanları FETÖ ile mücadele edenleri akıl hastası olarak nitelendirerek, itibarsızlaştırma operasyonları yapıldı. Bütün FETÖ psikolojik operasyonlar devlet güvenlik ve istihbarat birimleri tarafından tespit edildi ve yargı makamları dahil gerekli mercilere bildirildi.
17) Sayın Akşener, açıklamanızda “Bir yandan HDP ile bir yandan AKP ile anayasa taslağı yapıyormuşuz” şeklinde konuşmuşsunuz. CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi anayasa taslağı konusunu benimle değil, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşün. Açıklama ona ait. CHP, HDP, İYİ Parti, Saadet Partisi anayasa taslağı konusunu ise Sayın Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile görüşün. Açıklama ve taslak Sayın Kaboğlu’na ait.
Gelelim AKP ile anayasa görüşmelerine. İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz Ankara’da katıldığı değişik toplantılarda, “6 aydan bu yana AKP Genel Başkan yardımcısı Ömer Çelik’in başkanlığında yeni bir anayasa komisyonu çalışmalara katıldığını” ifade etmektedir. Siz “TKP ile olur AKP ile olmaz” derken nasıl olur da genel sekreteriniz İYİ Parti milletvekillerinin bilmediği görüşmelere katılır? İYİ Parti divanının, GİK’inin, milletvekillerinin haberi olmadan HDP ile anayasa yaptığınız gibi şimdi de hiçbir kurumsal onay almadan aynı şeyi AKP ile mi yapıyorsunuz? Yoksa, yapmadığı bir çok şeyi yapar, bilmediği bir çok şeyi bilir gibi görünmekten hoşlanan bir kişiliğe sahip olduğunu sizin de bildiğiniz Uğur Poyraz kendisini önemli göstermek için yalan mı söylüyor? Bunu da Uğur Poyraz ile görüşün.
18) Sayın Akşener, bugün İYİ Parti’de içten içe yaşadığı krizin patlak vermesine neden olan Buğra Kavuncu’yu Kurucular Kuruluna alınmaması için uyardığım günden bu yana 3.5 seneden fazla bir zaman geçti. Enver Altaylı’nın beni ziyareti ettiğini ve parti kurmayıp sokağa çıkmamız gerektiğini ifade etmiştim. Daha sonra Buğra Kavuncu’nun Kurucular Kuruluna alınmaması uyarımı kabul ederek almadınız. Fakat nedense 1 Nisan 2018 Kongresi’den sonra tekrarladığım uyarıma rağmen Kavuncu’yu, “Bütün sorumluluğu üzerime alıyorum” diyerek önce GİK üyesi, sonra hemen genel başkan yardımcısı, sonra Türk siyasi hayatı hakkında hiçbir müktesabatı olmayan bu şahsı İYİ Parti sözcüsü yaparak zirveye taşıdınız. Kavuncu’nun alınmasına sadece ben karşı çıkmadım. FETÖ konusunda Türkiye’deki ilk 3 uzmandan birisi olduğu genel kabul gören E. Emniyet Müdürü Fatih Eryılmaz da 3.5 saatlik bir görüşme yaparak sizi, Buğra Kavuncu’yu GİK’e almaktan vazgeçirmeye çalışmıştı.
Kavuncu’nun genel başkan yardımcısı olmasından sonra iki divan üyesi yakın çevrelerine “Buğra Kavuncu’nun geleceğin genel başkanı” olduğunu sürekli yaydılar ve Kavuncu’nun propagandasını yaptılar. Siz ise bana size bu projeden bahsettiğim zaman inkar ederek, Buğra Kavuncu’yu sözde küçümseyerek böyle bir kapasitesinin olmadığını ifade ettiniz. Buğra Kavuncu ile ilgili üzerinde çalıştığınız projenin detayları ortaya muhakkak çıkacaktır.
Buğra Kavuncu’nun işadamlığını bırakarak Türkiye’yi siyaset ile kurtarmaya karar vermiş bir kişi olarak değerlendirmemeliyiz. Buğra Kavuncu, Ruzi Nazar-Duane R. Clarridge (Ruzi Nazar’ın patronu)-Enver Altaylı ve Altaylı’nın bugünkü bağları çerçevesinde değerlendirilebilir. Buğra Kavuncu’nun babası Orhan Kavuncu da Enver Altaylı’dan fikri liderim diye bahsediyor. Altaylı ise Nazar ve Clarridge konusunda “ Saygıdeğer büyüklerim Ruzi Nazar ve Duane Clarridge’e (ruhları şad olsun) karşı taşıdığım ahlaki sorumluluğun bilinciyle” diyerek, manevi ilişkisini çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Sayın Akşener, Altaylı’nın saygıdeğer büyüğü Duane Clarridge, “A Spy For All Seasons” adlı kitabında ise kendi kahramanı olarak Lawrence’i gösteriyor. Buğra Kavuncu’nun İYİ Parti öncesinde Kazakistan’daki iş kariyerinde de başarılı olmasını sağlayan, İYİ Parti’de hızla yükselmesinin önünü açan, daha genel başkan yardımcısı iken bir divan üyesinin odasında “geleceğin genel başkanı” olarak kulaklara fısıldanmasının nedeni arkasındaki gelenek ve bu geleneğin son 25 yılda kontrol ettiği şebekedir.
Sayın Akşener, 20 Eylül Kongresi’nden önce il başkanları ile yaptığınız toplantıda “Buğra Kavuncu FETÖ’cü olsa ben bilirim” dediniz ve bir il başkanından bahsederek o arkadaşımızın da bileceğini ifade ettiniz. Bahsettiğiniz il başkanı arkadaşımız bu süreçte bana sözlü ve yazılı olarak Buğra Kavuncu’nun ve Altaylı-Kavuncu ailesinin devlet tarafından CIA ile ilişkiler için görevlendirildiğini, FETÖ’nün de bu sürecin bir parçası olduğunu söylemiş ve YAZMIŞTIR.
Sayın Akşener, CNN Türk’te programdan çıkınca bana ilk ulaşan ve tebrik eden Sayın Tuğrul Türkeş oldu. Tahmin edebileceğiniz gibi Tuğrul Türkeş Bey de ben de son 60 yıllık Türk siyasi tarihi ve Türk milliyetçiliği tarihini, bu tarihte yaşanan ve bir kısmı hiç yazılmayan ya da eksik ve yanlış yazılanların doğrularını, hangi müdahalelerin nasıl, nerede, kimler tarafından nasıl yapıldığını ve nasıl defedildiğini babalarımızdan dinleyerek öğrendik. Bundan dolayı, siyaseti kişisel bir tutku olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu ideolojisi olan Türk Milliyetçiliğinin Türkiye’yi tekrar yönetmeye başlaması ülküsü dışında hiçbir saik ile yapmadım ve yapmayacağım. Türk Milliyetçiliğine yönelik her dış hamleyi de beraberinde getirmiş olduğu kişisel bütün tehlikelere karşı göğüslemek konusunda kararlıyım.
Sayın Akşener, Size ve mücadele ettiğim projenin sahiplerine küçük bir kitapçıktan bahsetmek isterim. 72 sayfalık, 3 yazarlı bir kitap. “Bazı Gerçekler (Savunmalar)” Türkeş, Baykal, Özdağ tarafından yazılmış. Kitapta 21 Mayıs 1963’te Talat Aydemir’in darbe girişiminden sonrasında idam ile yargılandıkları askeri mahkemede yaptıkları savunmalardan oluşuyor.
Rahmetli Türkeş’in kitaba yazdığı önsöz şöyle bitiyor: “İnsanlar, hayatlarına mal olabilecek tehlikeli hareketlere hiç çekinmeden atılarak büyük fiziki cesaret gösterebilirler. Fakat bu, doğru olduğuna inanılan bir davanın başarıya ulaşmasına yetmez… Adi ihtirasların, alçak menfaatlerin kendi emellerine engel gördükleri kimselere karşı saldıkları iftira, fitne, fesat ve entrika dalgalarına karşı da yılmadan göğüs gerecek bir cesarete ihtiyaç vardır… Hayatta korkulacak tek şey, yalnız ve sadece korkunun kendisidir.”
Sayın Genel Başkan, Başbuğ Türkeş’in ne demek istediğini anladığınıza inanıyorum.
Buğra Kavuncu ile ilgili tartışma başlar başlamaz FETÖ’cü hesaplardan yapılan ve beni İYİ Parti’ye karşı “MİT ve Genelkurmay ile ortak operasyon yapmakla suçlayan” organize saldırıların ve karanlık pazarlıkların yıldıramayacağı, geri adım attıramayacağı, Türk Milliyetçiliği üzerinden Türk devleti ve Türk Milletine kurulan tuzak ile mücadele azmini ortadan kaldıramayacağını her ilgili bilmelidir.
18) Sayın Akşener, Prof. Dr. Bahadır Erdem’in yeni anayasa çalışmaları ve partinin liberal bir çizgiye kayması için İYİ Parti divanına alındığı Genel Merkez kaynakları tarafından açıklanmaktadır. Gerçekten de hem FETÖ’ye, hem PKK’ya karşı Prof. Dr. Bahadır Erdem’in aşırı liberal olduğu anlaşılmaktadır. Hayırlı olsun. Ancak Bahadır Erdem Anayasa hukuku profesörü de değildir. Bunun da büyük sorun çıkaracağını düşünmüyorum. Çünkü HDP ile hazırladığınız anayasa taslağına İYİ Parti adına katılanlar hukukçu bile değildi. Üstelik Bahadır Erdem’in anayasamızda en büyük takıntısı Anayasamızın “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” şeklindeki düzenlemesidir. Ancak Sayın Akşener siz zaten HDP ile yaptığınız Anayasa’da bu maddeyi “Vatandaşlık tanımı, etnik kimliğe vurgu yapmaksızın Türkiye Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denir” şeklinde değiştirmişsiniz. Aslında Prof. Dr. Bahadır Erdem’e de zaten yapacak çok iş kalmamış demektir.
Sayın Genel Başkan,
- yıldönümünü kısa bir süre önce kutladığımız İYİ Parti’nin artık bir kurum haline gelmesi gerekirdi. Ancak daha önce planladığınız ve icraya başladığınız benim İYİ Parti’den tasfiye edilme sürecimi, CNN Türk’te yaptığım açıklamalardan sonra siyasal bir linç ile ihraca dönüştürmeniz İYİ Parti’nin kurumsallaşmadığını göstermektedir.
İYİ Parti tüzüğünde bir milletvekilinin disipline nasıl sevk edileceği açık şekilde yazılmıştır. Bu yollar arasında il başkanlarının ve ilçe başkanlarının genel sekretere verecekleri ihraç talepli dilekçelerin genel sekreterlikte toplanması ve genel başkana sunulması diye bir yol yoktur. Ancak Siz, Sayın Akşener partiyi tüzüğe ve hukuka bağlı şekilde değil, keyfi kararlar alarak yönetiyorsunuz.
Bu hukuksuz sevke rağmen yazılı olarak müşterek disiplin kuruluna savunmamı ve suçlamalarımı bu şekilde ilettim.
Türk Milliyetçiliği mücadelemin sadece müşterek disiplin kurulu zemininde kalacağını düşünmeyin.
Türk Milliyetçilerine kurulan tuzaklar ile hukuk ve siyasi mücadelem her zeminde devam edecek.
İYİ Parti’de hüküm Sizin, ancak ADALET TANRI’nındır.
İYİ Parti İstanbul Milletvekili
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ