Yeni bir ahmaklık görüntüsü canımızı yakıyor.
26 Ağustos’a itibar eder görünenler 30 Ağustos’a soğuk bakıyorlar.
Gel de anla!
Bu da son yılların işi büyük bir cehalet örneği.
Hükumetimiz maalesef tavır ve davranışlarıyla bu algının yayılmasına yol açıyor.
Önüne geçmek bir kenara bu aptalca ideolojik bakışa göz yumuyor.
Lütfen uyanın!
Bir dostumla konuşuyorduk, çok haklı şeyler söyledi.
Kadir Mısıroğlu gibi cahillerin kurgusuna inanarak bu işler olmaz.
Tarihle bu kadar oynanmaz.
Kendinize göre tarihi değiştiremezsiniz.
30 Ağustos olmasa siz de olmazdınız!
İlla bunu mu diyelim?
Ortalık kaynıyor.
Çünkü bu sene yine öyle oldu.
Aklım almıyor, nasıl oluyor da buna yol açılabiliyor?
İki yıldır Malazgirt’te çok kötü düzenlenmiş, okul müsameresi gibi törenlere bir yenisi ekleniyor.
Bu bakımdan da utanıyoruz, onu ayrıca yine yazacağım.
En azından aynı ilgiyi 30 Ağustos’a göstermeyen bir devlet adamı olamaz!
Bunu bu netlikte söylemezsek tarihe, millete dostluk etmeyiz.
Halbuki gayet kolay:
Cumhurbaşkanımız 26 Ağustos’ta Malazgirt’te.
30 Ağustos’ta daha büyük bir ilgiyle kutlamaların hazırlanmasını ister ve o kötü algı biter.
Yıllardır süren cehalet eseri aptallıklar da böylece biter.
Tarihle milletle barışma da böyle olur.
Böyle yaparsa bu durum, böyle alay ve öfke konusu da edilmez.
Bakın neler neler söyleniyor:
Cumhurbaşkanımız Ahlat’ta ve Malazgirt’te.
Oraya virüs uğramamış.
Bizim yöneticilere böyle ilham edilmiş.
Biz gaipten habere muhatap olmayanlar bunu anlayamayız.
Virüsten dolayı 30 Ağustos ne kadar kutlanacak, ne kadar kutlanmayacak belli değil.
Afyon’da, Ankara’da, İstanbul’da virüs kol geziyor.
Bizimkilere haber öyle gelmiş.
Geçen yıl da böyle olmuştu.…
Bunlara yol açmak her bakımdan tadımızı kaçırır, kaçırıyor.
İnsanlar kendilerinin aptal yerine konmasını hazmedemiyorlar.
Başka diyecek söz bulamadığım için böyle diyorum.
Böyle dediğime bakmayınız, içim kan ağlıyor.
Biz bu hale mi düşecektik?
Etrafımız çevrili.
Tek dostumuz kalmadı.
İçerde ayrışma hamleleri de böyle devam ediyor.
Burada giderek iyi niyet arayamayacak hale geliyoruz.
Bir daha söylüyorum: Düşmanların bütün servetlerini harcayarak yapamayacakları kötülüklerdir.
Yani problem içerdedir.
Diyebileceğim şudur:
Bu kararlarımızda, uygulamalarımızda, o savaşları kazanan ve bize bu toprakları yurt edenler yok.
Bilelim ki önce dedemiz Alparslan yok.
Sonra, dedemiz Atatürk yok.
O Atatürk ki Büyük Taarruz’u Sultan Alparslan’ın Malazgirt’i başlattığı gün başlatmıştı.
1071’de geldik, gitmiyoruz demek için de o güne denk getirmişti.
Evet, o gün aynı zamanda istiklâlimiz için son hamleyi yaptığımız büyük taarruzun başlangıç tarihidir.
Atatürk’te bu tarih şuuru vardı.
O büyük Türk, Türklüğün muazzam kudretinin en çaresiz anlarda bile ortaya çıkacağını biliyordu.
Bu sağlam ve gerçek imanla memleketi kurtardı.
Olağanüstü bir güç sağlayan o büyük tarihin çocuğu olduğunu bilmekle kurtardı.
1922 30 Ağustosunu görmeyen bir şuursuzluk haline müsaade edersek, nankörlüğün getireceği kayıpları önleyemeyiz.
Aklımızı başımıza devşirelim.