TCMB, Eylül 2021 tarihinde faiz indirmeye başladığından bu güne kadar bir seneden fazla bir zaman geçti. Bu zaman için de nereden nereye geldik, rakamlarla konuyu özetlemeye çalışalım.
Merkez Bankası Eylül 2021 yılında yaptığı faiz indirimiyle enflasyonu öncelikli bir sorun olarak görmediğini ilan etmiş oldu. Eksi reel faize dayalı kredi genişlemesiyle, varsa yoksa büyüme diyerek yola devam edeceğini açıkladı. Şunu net olarak ortaya koymamız gerekir ki, üzerinde düşünülmüş, ortaya konan hedeflere nasıl ulaşılacağı konusunda tasarlanmış bir model yok. önce Çin modeli olarak ilan edilen bu modelin hiçde o kadar basit bir model olmadığı anlaşılınca “yerli ve milli” bir isim arayışıyla “Yeni Türkiye Modeli” olarak ilan edilen bu mekanizma süresince TCMB, politika faizini %19 düzeyinden %9 1a kadar indirdi. Politika faiz oranındaki bu düşüş neticesinde döviz kurları hareketlendi ve dövizdeki bu yukarı yönlü hareketlilik genel fiyatlara yansıdı. Dolar kuru Eylül 2021 ide 8.51 TL.den Aralık ortalarında 1 8. 60 seviyesine çıktıktan sonra bir gece yarısı ilan edilen Kur Korumalı Mevduat ile 12 TLlye kadar düştü. Daha sonraki süreçte de tüm baskılamalara rağmen dolar kuru bu seviyelere tekrar geri döndü. Yeni model olduğu iddia edilen bu politikalarla, TL’nin değer kaybetmesi neticesinde ihracatı arttırıp içeride de ithal ikamesine yol açmak, böylelikle cari açıktan cari fazlaya geçmek, yatırımları arttırmak, kuru dengeye getirmek ve nihayetinde bir süre sonrada enflasyonun düşürülmesi amaçlandı.
Bu sözde modelin temelinde enflasyon üzerinden emeği ucuzlatmak ve değersiz TL ile ihracatta rekabet avantajı sağlamak yatıyor. Fakat küresel dünyanın aksine politika faizini düşürmek, kurda önemli artışlar meydana getirmiş, bu da fiyatlar genel seviyesinin artmasına yol açmış, hem üretici hem tüketici enflasyonunda ciddi artışlara sebep olmuştur. Kurdaki bu sıçrama ve yaratılan enflasyon beklenildiği gibi ihracatı arttıran ve dış ticaret açığını azaltan bir sonuç yarattı mı? Bu sorunun cevabı kocaman bir HAYIR! Bulunduğumuz noktada beklentinin tamamen aksine sonuçlar görmekteyiz. 2021 yılının ilk sekiz ayına baktığımızda 207 milyar dolar ihracat 254 milyar dolarlık ithalatla birlikte 47 milyar dolar dış ticaret açığı görüyoruz. Buna karşılık sözde modelin uygulandığı 14 ayda 317 milyar dolar ihracat 433 milyar dolarlık ithalatla karşılaşıyoruz. Dış ticaret açığı 1 1 6 milyar dolara yükselmiş durumda. Bununla birlikte ihracat artış hızı da yavaşladı. Kasım 22 ihracatının artış hızı, Kasım 21 le göre %1 ,9 1a düştü, aynı dönemde ithalat artış hızı %14 olarak kaydedildi. Faizleri düşürerek ekonomik canlanma hedeflendi, artan üretim ve ihracatla dış dengenin düzeleceği varsayıldı. Faiz düşüşüyle ekonominin canlanacağını hesap eden hükümet, bunu kredi genişlemesiyle yapmaya çalıştı. Eylül 2021 iden Kasım 2022 sonuna kadar toplam kredi genişlemesi %84 civarında oldu. Ticari kredilerle canlanan ekonomide bir miktar istihdam artışı sağlanmakla birlikte Ağustos 2022den sonra imalat sanayi verilerinin 50 1 nin altına düşmesi istihdamda devamlılık sağlayamadı. İmalattaki bu yavaşlama GSYH’ daki büyüme artışına sanayinin katkısının azaldığına işaret
ediyor. 2021 l in ilk çeyreğinden bu yana %7,5 üzerinde büyüyen GSYH son çeyrekte %3,9 düzeyine geriledi. Vatandaşları yakından ilgilendiren bir diğer veri setinde işgücü ödemelerinin seyri. 2021 l in ilk çeyreğinde işgücü ödemelerinin payı %31,2 düzeyinden 2022nin ikinci çeyreğinde %22,6 düzeyine geriledi. Asgari ücrete yapılan zamla son çeyrekte %1, 1 lik bir artış sağlandı ancak enflasyonun sürekli artması bunu da anlamsız hale getirdi.
Ekonomi yönetimine güvenin tamamen ortadan kalktığı Türkiye ekonomisine dışarıdan yapılan yatırımların riskleri karşılamadığı 2020 yılından beri çok net olarak görülmektedir. Özellikle portföy yatırımlarındaki negatif seyir ve dış borç çevirme oranlarındaki düşüş göze çarpmaktadır. Bu kaçış sadece yabancı tarafta değil, yurtiçi yerleşiklerin de 2014 senesinden beri yurt dışına önemli miktarda sermaye çıkardığı gözlemlenmektedir. Bununla beraber, Türkiye ekonomisinin döviz ihtiyacı, sadece ithalat ve dış borç ödemelerini karşılamak için değil, bu çıkışı da finanse etmeye çalıştığı için oldukça artmıştır.
Tüm bu sorunlara rağmen, bu ucube mekanizma, iktidarı en azından seçimlere kadar bir ödemeler dengesi ya da borç krizi sorunundan kurtaracakmış gibi görünüyor. Seçimlerden sonra iktidarın bırakacağı molozun ardından Türk Milletinin acı bir reçeteyle karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacak.