Günümüz dünyasında yüksek sesle konuşanların, kurnaz ve arsızca kendine güvenenlerin değer gördüğü ve başarılı sayıldığı eleştirilmektedir. Gerçek bilginin, derin düşüncenin, sorgulamanın ve vicdanın önemsizleştiği belirtilmektedir. Zeki ve vicdanlı insanların gürültülü ve yüzeysel çağda kendilerini “yanlış zamanda doğmuş” kurbanlar olarak hissettikleri ifade edilmektedir. Ancak yazar, tarihin, yüzeysel başarı hikayelerini değil, sessizlik içinde üretilen kalıcı ve gerçek fikirleri hatırlayacağını vurgulamaktadır. Yazar, mevcut düzenin kurbanı olup olmadığını veya kendini zeki sanan bir aptal olup olmadığını sorgulamaktadır.
Eğer gürültülü ortamlarda başınız ağrıyorsa, yastığa koyduğunuzda beyniniz susmuyorsa, rutin işlerden bunalıyorsanız, küçük detayları hemen fark ediyorsanız, yalnızken huzuru buluyorsanız… Kusura bakmayın, siz bu çağın kahramanı değil, “yanlış zamanda doğmuş” kurbanısınız.
Çünkü bu çağda zeki olmanın, derin düşünmenin, vicdanlı davranmanın hiçbir kıymeti yok. Önemli olan yüksek sesle konuşmak, bildiğini değil bilmediğini iddia etmek. Bugün ekranlara çıkanların, kürsülere tırmananların, makam odalarına çökenlerin çoğu bilginin değil; kurnazlığın, cehaletin ve arsız özgüvenin eseridir.
Bakmayın siz “başarı hikâyesi” diye anlatılanlara… Çoğu, fırsat kollayan kurnazın, cahilliğini utanmadan pazarlayanın hikâyesidir. Zekâlı insan düşünür, sorgular, tereddüt eder. Ama kurnaz olan hiç durmaz, cahil olan hiç utanmaz. Onların yakıtı bilgi değil; arsızlık, dalkavukluk ve boş özgüvendir.
Toplum da buna bayılır zaten: Gerçeği söyleyeni değil, kulağa hoş geleni pohpohlayanı alkışlar. Derinlik yorucudur, yüzeysellik keyifli. Vicdan ağırdır, cehalet hafif. O yüzden kalın sesliler, parlak yalanlarla yol alır; ince ruhlular kendi sessizliğinde kaybolur.
Ama sahne ışıkları bir gün mutlaka söner. Tarih, cehaleti altın yaldızla süsleyenleri değil, o yaldızı kazıyıp gerçeği gösterenleri hatırlar. Bugün alkışlanan cahiller, yarın ancak ibretlik birer fıkraya malzeme olacak.
Kurnazlıkla şişirilmiş kahramanlık hikâyeleri unutulur. Ama sessizlikte doğan gerçek fikirler, yüzyıllar sonra bile yankılanır.
Ve ben bazen kendime soruyorum:
Acaba bu düzenin mağduru muyum, yoksa kendini zeki sanan bir alık mı?