Zafer Partisi Sözcsü Lütfü Şahsuvaroğlu gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Parti Sözcümüz Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu, gündemdeki gelişmeleri değerlendiriyor.#ZaferPartisi #ÜmitÖzdağ #LütfüŞahsuvaroğlu https://t.co/j6Pmyr3Hno
— Zafer Partisi (@zaferpartisi) September 15, 2022
Öncelikle Türk Dünyasına baş sağlığı dilemek istiyorum.
Ermenistan’ın işgal ettiği topraklarda dünden bu yana yaşanan çatışmalarda Azerbaycan Ordusu’nun 50 kahraman askeri şehit oldu. Şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Sakarya Meydan Muharebesinin 101.yılını kutlayarak başlamak istiyorum. Millî Mücadelenin en önemli askeri olaylarından biri olan Sakarya Zaferi ile, 1683 Viyana kuşatmasından beri devam eden Türk çekilişi burada durdurulmuş, bundan sonra Türk ilerleyişi başlamıştır.
Türkiye Sakarya Zaferini ve Büyük Taarruzu kutlarken Yunanistan tarihten ders almamış olmalı ki, Türkiye’ye meydan okumayı sürdürüyor.
Türkiye ekonomik olarak zor bir süreçten geçiyor, dış politikada ABD başta olmak üzere bazı ülkeler ile sorunlar yaşıyor, Güney sınırlarında terör örgütleri ile mücadele ediyor ve iç cephe bölünmüş bir görüntü veriyor.
Yunanistan bunu fırsata çevirmek, Ege ve Doğu Akdeniz’deki hedeflerine ulaşmak için Türkiye ile müzakere etmenin zamanının geldiğini ve taviz alacağını düşünüyor olmalı ki, tahriklerine devam ediyor. Son olarak, Bozcaada açıklarındaki uluslararası sularda seyreden gemimize taciz ateşi açtı. Yunanistan Bütün bunları yaparken AB, ABD’nin de yanında olduğunun farkında, Fransa ve Mısır ile Türkiye’ye karşı iş birliği içinde.
Türk kamuoyu ise bugüne kadar Ege adalarının işgaline ve silahlandırılmasını görmezden gelen ve Yunanistan’ın her küstahlığına sessiz kalan saray iktidarının nasıl tepki vereceğini merakla beklemektedir.
İktidar, Yunanistan’ın düşmanca bu tavırlarına karşı kararlı bir tutum sergileyerek, vakit kaybetmeden yeni bir Yunanistan politikası oluşturmalı ve en sert tepkiyi vermelidir
Dış politikaya kısaca değindikten sonra, yeni eğitim-öğretim yılın başlaması nedeniyle bugünkü basın toplantısını daha ziyade öğrencilerin ve öğretmenlerin sorunlarına ayırmak istiyorum. Sağlık Bakanlığı, okul çağı çocuklarında sağlıklı ve dengeli beslenmenin, büyüme ve gelişimin yanında okul başarısı, algılama, dikkat ve bilişsel yeteneklerin artmasında da etkili olduğunu belirtti ve çocuklara dönük beslenme listesi yayınladı.
Listeye göre; çocukların günlük beslenmesinde süt ve süt ürünleri, et, yumurta, kuru baklagiller ve yağlı tohumlar, sebze, meyve ile ekmek ve tahılların yer aldığı besin gruplarına dengeli şekilde yer verilmesi gerekiyor. Söylemesi kolay ancak dar gelirli hele 2-3 çocuğu olan ailelerin bunu sağlaması imkânsız.13 milyon sığınmacıya ev sahipliği yapan anlayış neden Türk çocuklarına yeterli beslenme imkânı sunmaz? Yetersiz beslenme ülkemizde önemli bir sağlık sorunu bunu iktidar bilmiyor olamaz.
Bir yanda dengeli beslenemeyen milyonlarca çocuk diğer yanda okul kantinlerinde satılan sağlıksız gıdalar. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 2020 yılında yayınlanan, Okul Gıdası Hakkında Tebliğ’e göre “millî Eğitim Bakanlığına bağlı resmi ve özel okul/kurumların bünyesinde faaliyet gösteren; kantin, kafeterya, yemekhane, büfe, çay ocağı gibi gıda işletmelerinde doğrudan öğrenciye satışa/tüketime sunulacak olan hazır ambalajlı gıdalar için Bakanlıktan okul gıdası onayı alınması zorunludur.” Ancak bu tebliğin uygulanması sürekli ertelenmektedir. Son olarak da tebliğin uygulaması 11 Eylül 2023 tarihine ertelenmiştir. NEDEN? Çelişkili gibi görünse de çocuklarımızda obezite ve yetersiz beslenme paralel artmaktadır. Sağlıklı nesiller için hem yetersiz beslenme hem de obezite ile etkin mücadele edilme gereği ortadadır.
Açık öğretimdeki öğrenci sayısı son yıllarda artarken, İlkokullardaki okullaşma oranları düşmeye devam ediyor. Yoksulluk başta olmak üzere birçok nedenle veliler zorunlu eğitim döneminde bile çocuklarını okula göndermekte zorlanıyor ve eğitim-öğrenimlerini açık öğretimle sürdürmesini tercih ediyor.
Millî Eğitim Bakanlığının geçen hafta açıkladığı eğitim istatistiklerine göre, Örgün Eğitimde okuyan öğrenci sayısı azalırken açık öğretimdeki öğrenci sayısı ise artıyor. Söz konusu istatistiklerde dikkat çeken unsurlardan birisi de iktidarın teşvik etmesine rağmen imam hatip okullarına giden öğrencisi sayısının azalıyor olmasıdır. Yine aynı istatistikler özel okulların sayısı artarken devlet okullarının sayısının artmadığını söylüyor. Bütün bu veriler Milli Eğitimin sorgulanmasını gerekli kılmaktadır.
Şu an okullarda kadroya geçmemiş iki öğretmen grubu var. Birincisi KPSS puanıyla atanmış ama henüz kadroya geçmemiş sözleşmeli öğretmen, diğeri KPSS puanından bağımsız tamamen okuldaki açığa bağlı olarak İlçe Milli eğitimin görevlendirdiği ücretli öğretmen. Sözleşmeli öğretmen büyük oranda kadrolu öğretmenin şartlarına sahip olsa da ücretli öğretmenlikte durum çok farklı. Maaşlar diğer öğretmenlerin sadece ek ders ücreti kadar. Sigorta yarım gün şeklinde yatıyor. Resmî tatillerde görevli olsalar dahi sigortaları yatmıyor. Hasta ve izinli olduğu günlerde ücret yatmıyor. Çoğu zaman asgari ücretin altında maaşlar veriliyor. Ücretli öğretmenlerin durumları tamamen okul müdürlerinin inisiyatifine bırakılmış durumda. Öğretmen arasında eşitsizlik yaratan bu uygulamanın sürmesi kabul edilemez. Öte yandan yüksek kiralar nedeniyle öğretmenler büyük şehirlere atanmak istemiyor, atananlar ise kaçıp kurtulmak çabasında.
14 Şubat 2022 itibarıyla 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ancak kanun öğretmenlerin beklentilerini karşılamaktan uzaktır.Çünkü öğretmenler Sözleşmeli öğretmenlerin kalkmasını, mülakatı sistemine son verilmesini, istihdamda güçlük çekilen yerlere teşvik getirilmesini, adil bir kariyer sisteminin olmasını getiren meslek kanunu istiyorlardı. Ancak kanun bu talepleri karşılamaktan uzaktır.
Kadrolu öğretmenlikte ise meslekte geçirilen yıl sayısı, milli eğitimin yaptığı sınav, yüksek lisans, doktora vs. özelliklere bağlı olarak uzman öğretmen ya da baş öğretmen olma şansı mevcut. Öğretmenlerin Meslek Kanunu ile ayrıştırılması, kariyer basamakları adı altında farklı unvanlarla kategorize edilmesine yanlıştır. Öğretmene sınavla uzmanlık vermek zaten bir uzmanlık mesleği olan öğretmenliği küçük düşürmektir. Adaylık süresi biten her Öğretmen Uzmandır. Öğretmenlik mesleğinin öğretmenlikten öteye unvana ihtiyacı yoktur.
Üniversite öğrencileri ise geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yılda barınma sorunu ile baş başa kalmıştır. Kredi Yurtlar Kurumunun yurt kapasitesi sadece 759 bin. Bu kapasite ise örgün eğitimde 3 milyon 366 bin 791 lisans ve ön lisans öğrencisinin ihtiyacını karşılamaktan uzak. Bu ise 4,4 örgün eğitim öğrencisinden sadece birinin yurtlarda kalabileceğini göstermektedir.
Anneler yoksulluktan çocuklarına et-süt alamaz iken önümüzde günlerde ete ve süte zam gelmesi kaçınılmaz görünüyor. Çünkü yem ve diğer girdilerde yaşanan fiyat artışları nedeniyle et ve sütün birim başına maliyeti artmaktadır. Yemin kilogramı 7,60 lirayı aştı. Şu anda çiğ sütün litre satış fiyatı 7,50 TL. Ancak üreticinin eline ise kesintilerden sonra 7 TL geçiyor. Yani çiftçi 1 litre süt satarak 1 kg bile yem alamıyor. Bu maliyetler ile üretimi sürdürmekte zorlanan çiftçiler anaç hayvanlarını hızla kesime göndermektedir. Son bir yılda ne kadar damızlık hayvan kesildiğini Tarım ve Orman Bakanlığı açıklamaz iken, üreticiler bu sayının 1 milyonu aştığını söylüyor. Bu süt ve üretimin düşmesi aynı zamanda fiyatlarının artması anlamına gelmektedir. Yapılması gereken tek şey çiftçiye yem desteği sağlamak ve maliyetleri düşürmektir. İktidar ise böyle bir girişimde bulunmak yerine ithalata yönelmiş ve 150 bin büyükbaş hayvan ithalatına izin vermiştir. İktidar Hasan’a diyor ki sen üretmesen de olur , ben Hans’tan alırım.
Geçen aylarda yetkililer çiftçilere seslenerek dağı taşı ekin gerisini düşünmeyin diyordu. Ancak bu sözün gereğini yapmadılar, yapmıyorlar. Söylemesi kolay ancak üretmek o kadar kolay değil. İktidarın tarıma şaşı bakışı devam ediyor. Enflasyon altında ezilen köylülere son olarak ayçiçeği üreticisi eklendi. Ayçiçeği cenneti olan Trakya’da açıklanan 12 TL alım fiyatı üreticilerin yüzünü güldürmedi. Ayçiçeklerinin boynu bükük kaldı. Çiftçinin beklentisi en az 16-17 TL idi. Maliyetlerin çok yüksek olduğu bir dönemde bu fiyatla ayçiçeği üreticisi borçlarını nasıl ödeyecek, gelecek yılın ekimini nasıl yapacak? Çiftçi kara kara düşünmektedir ve gelecekten umutsuzdur.
Türkiye kötü yöneticilerin elinde uluslararası endekslerde hızla aşağılara inmektedir. Demokraside, akademik gelişmede alt sıralara hızla düşerken, dünya enflasyon sıralamasında en süt sıraya çıkmış durumda. Göteborg Üniversitesi’nin 2022 demokrasi raporuna göre Türkiye, 179 ülke arasında Ruanda ve Bangladeş’in gerisine düşerek 147’nci oldu. Dünyadaki akademik başarıyı gösteren Şangay Klasmanında ise ilk 500’e ülkemizden bir üniversite girebildi. Dünyada en yüksek enflasyona sahip Türkiye, çalışanlar için en kötü 10 ülkeden biri.