Her sabah farklı bir gündemle uyanıyoruz. Yönetim zaafları ve akla uymayan kararlar nedeniyle toplum olarak büyük bedeller ödüyoruz. Hele hele son üç-beş yıldır ülkemiz dalından düşen yaprak misali oradan oraya savruluyor. Ama bir kısım insanımız olup bitenin ve tehlikenin farkında değil. Benim sözüm onlara. Devlet bizim olmaktan çıktı. Her kurumu paralel yapılar sardı. Limanlar, araziler, madenler sinsice satıldı. Gelirinin ne kadar isabetli harcandığından emin değiliz. Tarım yavaş yavaş bitirildi. En temel tarım ürünlerini ithal eder olduk. Yabancı çiftçiler zengin edilirken çiftçimize gözünü kara toprak doyursun, ananı da al git denildi.
Her sınavda çalıntı sorularla hep bazılarının çocukları kazandırıldı. Üniversiteye de memuriyete de onların çocukları girdi. Hak eden çocuklar sınavı kazansa bile mülakatta elendi. Olup biteni saymaya gerek yok, zaten sen yaşadıklarından biliyor olmalısın. Benim merak ettiğim neden bilmiyormuş gibi yaptığın. Yirmi yıldır seni yönetenlerden senin kimseye kullanmadığın illet, zillet hain, alçak, nankör, sürtük, kan emiciler, cibilliyetsiz, edepsiz gibi onlarca hakaret işittin. Ormanların yandı, şehrini sel aldı, yaraların sarılsın diye beklerken kafana çay attılar. Seni sadaka kültürüne muhtaç ettiler.
Sınırda çadır mahkemesi kurdular, açılıp saçıldılar, davulla zurna ile peşmergeleri sınırımızdan geçirdiler, devlet gücünü FETÖ ve benzeri yapılar ile paylaştılar, TRT’ye kırmızı bülten ile aranan teröristi konuk ettiler, terör sanatçılarına konserler verdirdiler, ama bir kez olsun senin adını ağızlarına almadılar, Türk Milleti diyemediler.
Sağlığımızı emanet ettiğimiz, iki yıldır pandemi ile özveriyle savaşan hekimlerimize giderlerse gitsin denildi. Kamu hastanelerinde yetişmiş hekim sayısı hızla azaldı, randevu süreleri uzadı. Hastaneler yönetilemez oldu. Sağlık ticarileşti, en hayati ilaçları bile bulmakta zorlanıyoruz.
Her ay kur korumalı mevduat sahiplerine 50 milyar lira civarında ödeme yapılırken, tarıma verilen toplam destek sadece 29 milyar lirada kaldı. Çiftçi artan girdi fiyatları ve yetersiz destekler yüzünden üretimden koptu. Çiftçi geçen yıl sattığı 1 ton buğday ile 367 litre mazot alıyordu, bu yıl 252 litre alabiliyor. Yani çiftçi zarar ediyor.
Gıda fiyatları ile baş edemeyen halkımız şimdi de artan konut ve kira artışları karşısında ev sahiplerinin insafına terk edilmiş durumda. Günlerdir çözüm için çalışıyoruz diyen iktidar nihayet kira artışına %25 sınırlama getirdi. Ancak bir çok ev sahibinin yüksek enflasyonu bahane ederek buna uymayacağı kiracı-ev sahibi anlaşmazlıklarının artacağı unutulmamalıdır.
Her geçen gün açılan şirket sayısı azalıyor. Şirketler batıyor, icra ve iflas dosyaları sürekli artıyor. Tüm veriler ekonominin kontrolden çıktığını ve yönetilemediğini gösteriyor.
Türkiye yaşadığı ekonomik kriz yüzünden dış politikada rahat hareket edemiyor. Bir taraftan haklı olarak İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini karşı çıkarken, milli davamız olan Ege’de sesini çok fazla yükseltemiyor. Amerika’nın Yunanistan’ı silahlandırmasını engelleyemiyor.
İçte ve dışta sıkışan iktidar yirmi yılın sonunda itiraflara başladı. Artık tulumbada suyun bittiğini onlar da söylüyor. Ekonomiden sorumlu Bakan “Bizim uyguladığımız ekonomik programda dar gelirliler hariç, üretici firmalar ve ihracatçılar kâr ediyorlar” dedi. Olan biteni bundan güzel kimse anlatamazdı.
Yönetenler ne şikâyet etmeni ne de eleştirmeni istiyor. İçeride ve dışarıda işler kötü giderken “dezenformasyonla mücadele edeceğim” diyerek “halka yanıltıcı bilgi yaymak” diye yeni bir suç ihdas edildi. Amaç, topluma korku yaymak. Bilmiyorlar ki, İstiklal Marşımız “Korkma” diye başlar.
Kendisini Türkiye ile eş tutanlar var. Oysa Türk Milleti ve Devleti her kişiden büyüktür ve varlığı kişilere bağlı değildir. Bir dönem biter başka bir dönem başlar. Türk ne zaman devletsiz kalmış ki? “Devlet Ebed Müddet” sözü sonsuza dek var olacağımızı anlatmıyor mu?
Özetle içeriden ve dışarıdan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı meydan okumaların arttığı bir süreçten geçiyoruz. Gaflet, dalalet ve hıyanet kol kola. Rengi solmuş, duruşu kaybolmuş birbirine benzeyen partiler. Sorunlara çözüm sunamayan bir iktidar, liyakatsiz bir bürokrasi. Millilikten her geçen gün uzaklaşan dış politika, sığınmacı istilası. İçi boşaltılan kamu kuruluşları. En kötüsü de sorunları yaratanların yüzsüzlüğü. Olup bitenler yüzyılın başında yaşadıklarımıza ne kadar benziyor. Sanki Damat Feritler, Dürrizadeler geri geldi.
Bugün gelinen noktada gidişat kötü, işler karmaşık olsa da karamsar değiliz. Artık Türk Milleti’nin ayranı kabarmıştır. Kötü gidişata dur diyecektir. Toplumdaki dip dalga bunu söylüyor. Siyasetin etkisiz elemanlarını evlerine gönderecek, yeni yüzlere şans verecekti, beni benden olanlar yönetmeli diyecektir. En geç bir yıl içinde önüne gelecek seçim sandığında doğru tercihi yapacak ve cumhuriyetin ikinci yüzyılında da bu topraklarda var olmaya devam edecektir.