Ahmet Rasim, “Muharrir Bu Ya” adlı eserinde, uzun süre askerde kalmış, terhis olunca köyüne dönmüş bir gencin “Miras Destanı”na yer vermiştir. Delikanlı, buluştuğu köylülerine, göremediklerini “Hani bizim falan filan nic’oldu?” diye sorar. Yaranını, ahbaplarını, baba dostlarını, köylülerini sayıp döker. Ana babası öldüğüne göre vasi kim olmuştur? Babasının bunca malları nereye gitmiştir? Burun paçavrası; kendir çuvalı; topraktan çürük kovan; dişsiz testere; toprak tencere, kulpsuz-dipsiz kazan, tuz kapağı, pekmez hunisi, ayran kepçesi, kaba çamdan meydan sinisi, eski ağaçtan kırık havan; kahve takımları: ağaç tepsi, ağaç zarf, yanı kırık toprak fincan; tarladaki uyuz çemender; taştan yastık, hasırdan minder, sokakta bulduğu yorgan; ötmez horoz, yumurtlamaz tavuk; yanı yenik saz; kesmez bıçak, kılıç kalkan; sütsüz inekler, köpekler, kedi, sıçan… için “nic’oldu?” der. Sonunda da sözlerini “Miras hak değil mi? Elbet sorarım / İğneden ipliğe bir bir ararım / Elbet istemem ben de zararım / Babamın sürdüğü saban nic’oldu?” diye bağlar.
Aslında ben o kara sabanı bir yerlerden hatırlıyorum. Mehmet Bayrak 2007’de “Osmanlı’da Kürt Kadını” diye rezil kepaze bir kitap yazmış, içine de “Kürt Sabanı” diye bir saban resmi koymuştu. Kitapta sadece on bin yıllık sabandan değil, binlerce yıllık hançer, kalkan, borazandan da “Kürt hançeri, Kürt Kalkanı, Kürt Borazanı” ve Alman yapımı Filinta’dan da “Kürt Filintası” olarak söz ediyordu. Tabii bu şekilde başkalarının mirasına konma usulü çok yanlış. Kulağa hoş gelse de bu ancak gülünüp geçilecek hayali bir sahiplenme. Mehmet Bayrak gibi satılık yazarlar neden temelsiz bir kültür mirası oluşturmaya çalışıyor?
Son yıllarda tamamen yabancı gizli servis çalışmalarının bir sonucu olarak Kürtlerin kültürel mirası şaşırtıcı biçimde hızla yükseliyor. Adeta jet hızıyla Kürtlere Rönesans yaşatılıyor. Kürt coğrafyası, Kürt tarihi, Kürt giysileri, Kürt çocuk oyunları, Kürt halısı, Kürt kilimi, Kürt müziği, Kürt yemekleri… gibi kavramlarla karşılaşıyoruz. Kürt nüfusunun hızlı artışıyla birlikte bunlar daha da artacak, belli. Hepsi bölgedeki emperyalist devletlerin piyon olarak kullandıkları bölücü Kürtleri bir an önce ayrı bir millet ve coğrafya haline getirme isteklerinden kaynaklanıyor. Tamamen suni bir patlamayla karşı karşıyayız. Bu baş döndürücü kültürel yükselişin sebeplerine kimse dikkat etmiyor. Ben altı doldurulamayan bu sahiplenmelerin bir gün sorgulanmaya başlanacağını ve emperyalistlere kurşun olarak döneceğini düşünüyorum. O güne kadar ayrı bir devlet kurdurmayı başarabilirlerse bunun bir önemi kalmaz diyeceksiniz. Bu olmayacak. Üç sebebi var:
İlki, ister yabancıların yerli imiş gibi gözüken telkinleriyle, isterse içinden gelerek, kendisini Kürt hisseden ve benim ne özelliğim varmış diye ciddi şekilde araştırmaya başlayan her kardeşim, eninde sonunda Kürt milletinin değil, Türk milletinin bir ferdi olduğunu görecektir. Çünkü bu coğrafyada biz en az on bin yıldır varız. Dilimizle, tarihimizle, kültürümüzle varız. Kürtlere ait denilen her varlık onu Büyük Türk Kültürüne taşıyacaktır. Emperyalist ajanları, işbirlikçileri “Kürtlerin” dedikleri varlıkları ne kadar çoğaltırsa, Kürt milleti ve devleti o kadar çabuk var olmayacak, aksine Türklüğe uyanış o kadar güçlü olacaktır. Çünkü Kürtlerle Türkler ayrı birer millet değil, aynı milletin kollarından ibarettir. Milyarlarca dolarla aradıkları her farklı özellik onları daha da birleştirecektir. İkincisi, bu coğrafyadaki her zenginlik ortaktır. Ayırmaya kalktığınız anda çuvallarsınız. Belgesiz tarih yazmak, kelimesiz dil yaratmaya benzemez. Üçüncüsü, ayırmak, zayıf ve temelsiz olana talip olmak demektir. Bunu göremeyenler ne yazık ki kördür.
Bir örnek: Bölücü Rudav Tv, bir haberinde Kürt Dönerinin Rusya’da Mc Donalds’a alternatif olmaya hazırlandığını bildirmiş. Moskova’da çekim yaptığı yer “Beyoğlu” adını taşıyor. Döner Türkçe bir söz. Dönercilerin adı Serdar, Okan. Daha ne diyeyim. “Manda yuva yapmış söğüt dalına / Yavrusunu sinek kapmış gördün mü?” Hiçbir bölücü, benim Kürt kardeşlerime bu oyunu yutturamaz.
Ortak miras meselesi hep önümüzdedir. Çünkü miras önemlidir. Kültürel kimlik kazandırır. Bu milletin kendine has renkleriyle yoğurduğu mirasa başkalarının sahip çıktığı görülmüştür. Örnek, dolmaya, cacığa, baklavaya… Rumlar sahip çıkar. Herkes bir tarafıyla gülse de böyledir. Doğaldır, Avrupa’nın şımarığı Rumlar, kendilerini Türk kültürü karşısında zayıf hissetmektedirler. Biz ise zenginliklerimize aşırı kendine güvenden dolayı dönüp bakmıyoruz. Başka milletler böyle yaparken akıllı kardeşlerimiz Kürtlerin de gülünç olmamasını umuyor, oyuncak ve piyon olmaya çalışmak yerine kardeşliğin hukukunu yerine getirmesini bekliyorum. Diyeceğim o ki babamızın mirasının arkasından birlikte yürüyelim.