Erdoğan, 27 Mayıs’ta düzenlenen “Yassıda Mahkemesi Yargılanıyor” temalı anma programında muhalefete çatarken, “Biz, siz kuklalarla değil, sizin iplerinizi elinde tutan efendilerinizle mücadele ediyoruz.” dedi.
Yine o “efendilerin” veya “kuklacıların” adını vermese de, öncelikle ABD’yi kast ettiğini anlıyoruz.
Öyleyse, ana konumuza geçmeden evvel bu “efendilerle mücadeleye” ilişkin birkaç örnek verelim.
Kim Konuştu Değil Nerede Konuştu?
Yine Erdoğan, Çarşamba günkü AKP Meclis Grup Toplantısı’nda, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine itirazını tekrarlarken; iki ülkenin Türkiye’ye heyet gönderdiğini hatırlatıp şöyle konuştu:
“Çok enteresandır. Görüşmeyi yaptıkları gün, akşam İsveç devlet televizyonunda Salih Müslim ile söyleşi yapıyorlar. Bu nasıl bir duruştur, bu nasıl bir samimiyettir? Harf oyunlarıyla PKK’yı PYD, YPG yaparak veya başka isimlerle gizleyerek meşrulaştırmaya çalışanlar bizi değil kendilerine kandırıyorlar.”
Evet doğru; İsveç devlet televizyonu –bir vakitler Türkiye’de de ağırlanan- Salih Müslim’le söyleşi yaptı. Ancak söyleşi kadar bunun nerede yapıldığı da önemliydi. Söyleşi, Suriye’deki ABD üssünde gerçekleştirilmişti. Keza harf oyunlarıyla terör örgütlerini gizleme de ABD projesiydi. Tablo bu iken, ABD’nin adını anmayıp İsveç’i suçlamak mıdır “efendilerle mücadele”?!
“Kuklacı” mı “Müttefikimiz” mi?
İkinci örnek; Erdoğan yine grup konuşmasında, Suriye’ye olası operasyonu ete-kemiğe büründürüp, “Türkiye’nin bu meşru güvenlik adımlarına bakalım kimler destek verecek, kimler köstek olmaya çalışacak, göreceğiz.” dedi.
Aynı gün ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, hem de NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in yanında, Suriye’ye operasyonun bölgeyi riske atacağı uyarısında bulunmakla kalmadı, “Suriye içinde IŞİD’e karşı savaşı partnerler yoluyla etkili bir şekilde sürdürdüklerini” söyledi.
Blinken’in adını vermediği “partnerler” kim? Tabii ki, SDG görünümlü PKK/YPG/PYD…
Kaldı ki bu mesele, bu gelişmelerden sadece üç gün önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan arasında gerçekleşen telefon görüşmesinde de konuşulmuş ve görüş farklılığı, yapılan açıklamalara yansımıştı. Cumhurbaşkanlığı, “PKK/PYD/YPG terör örgütünün Türkiye’nin ulusal güvenliğine ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne tehdit oluşturmaya devam ettiğine dikkat çekildi. Türkiye’nin tüm terör örgütlerine karşı mücadelesini kararlılıkla sürdüreceğinin altı çizildi.” derken ABD tarafı, Sullivan’ın “Suriye’de gerilimi artırabilecek adımlardan uzak durulmasının önemine değindiğini” bildirmişti.
Peki “efendi” ABD’nin pozisyonu net olarak böyleyken; Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan hangi “müjde” geldi? “Müttefikimiz ABD” ifadesini kullanarak F-16 tedarikine yönelik görüşmelerin “olumlu havada geçtiğini ve temasların devamı için bir zemin oluştuğunu” açıkladı.
“Efendi” olarak terör örgütlerini destekliyor, Yunanistan’ın tüm tezlerini sahipleniyor; ama F-16 versin diye kendisinin gözünün içine bakılıyor… Bu şartlarda vereceği F-16’lardan ne hayır gelirse!..
Ve O Kadın Geldi
Üçüncü örnekle birlikte asıl konumuza gelelim.
Geçen ay başında uzun uzadıya yazdık. ABD’nin bir BM Daimi Temsilcisi var, adı Linda Thomas-Greenfield.
Bu Hanımefendi özel olarak Suriye meselesiyle ilgileniyor. Geçen yıl tam da bu zamanlar Suriye sınırında incelemeler yapmak üzere ülkemize geldi. Hatay’a gitmeden önce Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve dönemin Türkiye BM Daimi Temliscisi Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu ile görüştü. Görüşmeyle ilgili açıklamalarda pembe tablolar çizildi; ancak ABD’nin BM Daimi Temsilciliği’nin açıklamasında “küçük” bir ayrıntı yer aldı: “Büyükelçi Thomas-Greenfield’in ayrıca Türkiye’de sivil topluma ve karşıt görüşlere getirilen kısıtlamalar dahil olmak üzere ABD için endişe konusu olan hususları da dile getirdiği” vurgulandı.
ABD Büyükelçisi sonra Hatay’a gidip oradaki kendi görevlilerinden brifingler aldı, mesajlarını verdi. Ardından yeniden Ankara’ya gelip Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile buluştu. Akşamında ABD büyükelçiliği resmi konutunda düzenlediği basın toplantısında, iki günlük izlenimlerini anlattı. Bu arada Bakan Çavuşoğlu ile ne görüştüğünü de yine ABD’nin BM Daimi Temsilciliği duyurdu; “insan hakları gibi endişe duyulan alanların yanı sıra bölgesel çatışmalara sürdürülebilir çözümler getirme konusunda ilerleme kat edilmesi hususunda Türkiye ile ABD arasındaki işbirliğinin güçlendirilebileceği alanları” ele almışlar!..
İşte bu Hanımefendi, geçtiğimiz 9 Mayıs’ta yine Suriye sınırına gelecekti. Resmi duyuruya göre, hem sınırda incelemeler yapacak hem de Türk yetkililerle görüşecekti. Ancak bizzat kendisi Ankara’ya gidemeyeceğini, Suriye sınırını ziyaretinin ardından Brüksel’deki Suriye konulu toplantıya katılacağını ve Türk yetkililerle burada görüşeceğini açıkladı.
Sonra da, ne olduysa, bir gün içinde Büyükelçi Linda Thomas-Greenfield’ın Türkiye ziyaretinin ertelendiği bildirildi.
Biz de bu gelişmeler üzerine şunlara dikkat çektik:
“Ne oldu da bu ziyaret ertelendi? İki ihtimalvar: Ya ABD, Türkiye’de Suriyeliler tartışması alevlenmişken sınıra gidip dikkatlerin bu konuya iyice çekilmesinden, yani pişmiş aşa su katılmasından endişe duydu. Aynı endişeye Ankara’nın da düştüğü kuvvetle muhtemel. ‘Nasılsa Brüksel’de gözlerden ırak görüşeceğiz.’ diye düşünmüş olabilirler… Ya da, zayıf ihtimal ama; Büyükelçi’nin, geçen yılın aksine bu defa Ankara’yı muhatap almayacağını açıklamasına tepki olarak kendisine ‘Gelme’ denildi… ‘Dileriz ikincisidir’ diyeceğiz; ancak öyle olsa mutlaka bir ‘Eyyy’ kükremesi duyardık, değil mi?!”
Netice-i kelam; ABD Büyükelçisi, ertelenen o ziyaretini Çarşamba-Perşembe günleri gerçekleştirdi. Şöyle ki; doğrudan Suriye sınırına gitti. “Suriye halkının 10 yıllık savaşın ardından unutulmadığı” mesajını verdi… “Beyaz Baretliler” olarak bilinen ve muhalifler tarafından yönetilen Suriye sivil savunma teşkilatı üyeleriyle bir araya geldi… Göçmenlerle görüştü, yetkililerden bilgi aldı… Yine Cilvegöz sınır kapısının önemini dile getirdi… Ve de, “Amerika’nın Suriye halkına en fazla insani yardım yapmaya devam eden ülke olmasından ötürü gururluyum. Tüm Amerikalılar gururlanmalı.” dedi.
Hatay’dan “Operasyon Yapmayın” Buyruğu Verdi
Asıl önemlisi, Ankara’ya gelmedi. Ya ne yaptı? Hatay’dayken, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal’la telefonla görüştü. Bunu da ilk yine ABD’nin BM Daimi Temsilciliği’nin yaptığı açıklamayla öğrendik.
Açıklamada; “ABD Büyükelçisi’nin,Türkiye’nin, kendilerine ev sahipliği yapan toplumları zenginleştiren Suriyeli mültecilere verdiği cömert destekten duyduğu memnuniyeti ifade ettiği”, “Thomas-Greenfield ve Önal’ın Suriye içindeki korkunç insani durumu iyileştirmenin önemi konusunda fikir birliği içinde oldukları ve BM himayesinde milyonlarca Suriyeli için hayati değeri olan sınırlar arası yardımların sürdürülmesi gerektiğini vurguladıkları” aktarıldıktan sonra şöyle denildi:
“Büyükelçi Thomas-Greenfield ayrıca Suriye’nin kuzeyindeTürkiye’nin nüfusun ilaveten yer değiştirmesine neden olabilecek, sahadaki kırılgan durumu daha da istikrarsız hale getirme riski taşıyabilecek ve IŞİD’i mağlup etmek için uluslararası koalisyonun yürüttüğü çabaları baltalayabilecek yeni askeri operasyonlar düzenlemesine Amerika’nın karşı olduğunu ifade etti.”
Açıklamaya göre ABD’li Büyükelçi, “Amerika’nın Türkiye’nin meşru güvenlik çıkarlarını anladığının” altını da çizmiş; ama “bu çıkarları diplomasi ve diyalog yoluyla ele almanın önemini” vurgulamış!..
İşte bu gelişmeden sonra Dışişleri Bakanlığı, o telefon görüşmesi hakkında dün gece geç saatlerde yaptığı bir açıklamayla şu bilgiyi verdi:
“Daimi Temsilci Thomas-Greenfield’in, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde bir askeri operasyon gerçekleştirmesinden kaygı duyduklarını belirtmesi üzerine, Bakan Yardımcımız Büyükelçi Önal,PKK/YPG/PYD terör örgütünün sadece Suriye’nin toprak bütünlüğüne değil, ulusal güvenliğimize yönelik varoluşsal bir tehdit teşkil ettiğini, Ekim 2019’da ABD ve Rusya Federasyonu ile vardığımız mutabakatlardaki hükümlerin bugüne kadar yerine getirilmediğini, son dönemde bu bölgeden ülkemize yönelik terörist tehdidin daha da arttığını; güvenlik güçlerimizi, sivilleri ve sınırlarımızın içini de hedef alan bu saldırılara ve bölücü gündemin ilerletilmesine Türkiye’nin kayıtsız kalmasının beklenemeyeceğini, hayati milli güvenlik çıkarlarımızı tehdit eden terör örgütlerine karşı gereken tedbirleri almayı sürdüreceğimizi vurgulamıştır.”
Güzel; ama ABD’nin de Türkiye’nin de Suriye’deki terör örgütleri ve olası bir operasyonla ilgili görüşleri belli. Buradaki mesele, Türkiye yol geçen hanıymışçasına, o Hanımefendi’nin Ankara’yı pas geçip yetkililerimizle lütfen telefon görüşmesi yapmasında, yapabilmesinde!..
Siz asıl buna ne buyuruyorsunuz?