Ankara, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un ziyaretini büyük bir heyecanla bekliyordu. O ziyaret 9 Mart’ta gerçekleşti.
Erdoğan, Herzog’la düzenlediği ortak basın toplantısında; “Ukrayna ve Doğu Akdeniz başta olmak üzere güncel, bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında fikir alışverişinde bulunduklarını” belirterek, şu müjdeyi verdi:
“Önümüzdeki dönemin, ikili ilişkilerimizin yanı sıra bölgesel iş birliği açısından da yeni fırsatları beraberinde getireceğine inanıyorum. Özellikle Dışişleri Bakanı’mızın hemen bu ziyaretin ardından Filistin’e ve İsrail’e yapacağı ziyareti önemsiyorum. Ardından yine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’mızın İsrail ziyaretini de önemsiyorum. Ve Türkiye olarak daha önce başlatılmış olan enerji noktasındaki işbirliğini yeniden hayata geçirmek için bu bir fırsattır diye düşünüyorum. Şu anda bizim elimizde, dördüncüsü de yolda geliyor, dört tane sondaj gemisi var. İki tane de sismik araştırma gemimiz var. Ve Karadeniz’de, Akdeniz’de bu çalışmaları işbirliğimizle planlamak suretiyle hayata geçirebiliriz.”
Bu sözlerden anlaşılan; Çavuşoğlu ve Fatih Dönmez’in İsrail’e gideceği, ayrıca Ankara’nın İsrail’le birlikte Karadeniz ve Akdeniz’de sondaj çalışmaları yapmayı planladığıydı.
“Bu da Nereden Çıktı” Diyeceksiniz
Erdoğan’ın konuyla ilgili açıklamaları Herzog ziyaretinden ibaret kalmadı. 24 Mart’ta Brüksel’de katıldığı NATO Zirvesi’nden dönerken Herzog’un ziyareti ve iki ülke arasındaki ilişkilere bir kez daha değinip şunları söyledi:
“Burada tabii daha çok Doğu Akdeniz ile ilgili birlikte neler yapabiliriz konusu var. İkili ilişkilerde birlikte atabileceğimiz en önemli adımlardan bir tanesi olarak, öyle zannediyorum ki, burada yine doğal gaz konusu öne çıkabilir. Bunların değerlendirmeleri için önce Dışişleri Bakanı’mı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’mı taraflar tarih belirledikten sonra İsrail’e göndereceğiz. Bu görüşmeleri Dışişleri Bakanı’mızın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’mızın İsrail’de yapacakları çalışmayla başlatmış olacağız.”
Devamında, “Dünyada bir enerji sıkıntısı yaşanırken liderlerin Türkiye’ye ziyaretleri, bunların hepsini bir araya getirecek olursak Türkiye’nin ‘enerji hub’ı olma hedefi vardı, bu hedefte mesafenin azaldığını söyleyebilir miyiz?” şeklindeki soruyu cevaplarken şu ilginç ifadeleri kullandı:
“İnşallah bu önümüze yeni kapılar açacak. Şu anda açıklamayacağım. İnşallah bu yaptığımız görüşmelerle birlikte önümüze enerjide çok daha farklı alanlar açılacak ve bunu duyduğunuzda, ‘Bu da nereden çıktı?’ diyeceksiniz. Bu görüşmelerden inşallah şöyle dört dörtlük bir sonuç çıkacak. İlk görüşmeleri yaptık, inşallah arkadaşlarımız da görüşmeleri devam ettirecekler, bu görüşmelerin devamında da biz bunun açıklamasını yapacağız.”
Erdoğan’ın aynı konuda üçüncü açıklaması ise 29 Mart’taki Özbekistan ziyaretinde oldu. Beraberindeki gazetecilerin, 5 gün önce Brüksel dönüşündeki sözlerine ilişkin sorusu üzerine şunları anlattı:
“Biliyorsunuz, Sayın Herzog’un Türkiye’ye bir ziyareti oldu. Herzog’un bu ziyaretinde biz birçok konuyu etraflıca görüştüğümüz gibi, ağırlıklı enerji konusunu da görüştük. Enerji konusunda da geçmişte İsrail ile Türkiye arasında bazı ilişkiler, münasebetler olmuştu. İş adeta bitme noktasına gelmişti ki -o zaman Netenyahu dönemiydi- olay bir anda terse döndü. Çünkü İsrail’in enerji ihracı noktasında düşündüğü yol, maliyeti itibariyle uygun olmayan bir yol. Yani kalkıp İsrail’den Yunanistan’a denizin altından borular döşensin, buradan oraya gitsin, oradan Avrupa’ya dağılsın; bu tabi olacak bir iş değil. Yapılan maliyet hesapları neticesinde bu işin en uygun olanının Türkiye üzerinden bu doğal gazın çıkışı olduğu görülüyor. Onlar da tabi kendi aralarında zaten bunu konuşuyorlar. Neticede kendileri de bu iş için en uygun yolun Türkiye üzerinden bunun yapılması dediler. Sayın Herzog’la yaptığımız görüşmede dedim ki, fazla da uzatmadan ben Dışişleri Bakanı’mı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’mı size göndereyim. Bölgeyle ilgili değerlendirmeleri Dışişleri Bakanı’mızla yapacağınız gibi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’mla da enerji konusunu şöyle etraflıca bir görüşürseniz biz burada her şeye varız. Yeter ki, sizler bu konuda samimi olarak ‘Tamam, biz bu adımı atıyoruz.’ deyin. Sayın Herzog da buna hazır olduğunu gösteren bir cevapla ‘Memnuniyetle’ dedi. ‘Ben Sayın Başbakan’a da bunu söyleyeceğim. Sayın Başbakan’ın Türkiye’ye gelişiyle bu konuyu onunla da bir masaya yatırırsanız isabetli olur.’ dedi. Ben de ‘memnun olurum’ dedim. Kendilerinde de bu konuda bu çalışma zaten başlamıştır büyük ihtimalle. Ramazan sonrası Benet’le de bu konuyu bir görüşüp hemen adımları atarsak, İsrail-Türkiye buradaki birlikteliği, bu süreci Doğu Akdeniz petrolüyle, doğal gazıyla ilgili süreci hızlandıracaktır. Bu konuda çok çok umutluyum.”
Nasıl olduysa; devamında, “Daha önce ‘Önümüze enerjide çok daha farklı alanlar açılacak ve bunu duyduğunuzda ‘Bu da nereden çıktı?’ diyeceksiniz.’ şeklinde ifadeniz olmuştu. Bununla ilgili bir ipucu var mı?” sorusu yöneltildi.
Erdoğan, “Yani bu işte. Bundan daha güzel olur mu?” karşılığını verdi.
Böylece Erdoğan’ın, “‘Bu da nereden çıktı?’ diyeceksiniz.” sözleriyle gizem kattığı projenin, Türkiye’nin gerçekte “enerji hub”u değil, “enerji koridoru” yapılması olduğu ortaya çıktı.
Nisan’dı Niye Mayıs’a Ertelendi?
İki bakanın İsrail ziyareti hakkında sadece Erdoğan konuşmadı.
Herzog’un gelişinden üç gün sonra Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez de, Nisan’da İsrail’e gitmeyi planladığını belirterek iki ülke arasındaki muhtemel boru hattı projesine ilişkin şu bilgileri verdi:
“Projenin genel hatlarıyla bakınca, yaklaşık 500-600 kilometrelik bir hat gerekiyor. Öbür tarafta, Avrupa’ya bundan en az 2-3 kat daha fazla boru hattı çekmek gerekiyordu. Bizim topraklarımızda zaten ulusal iletim sistemimiz var. Bir kısmı oradan rahatlıkla transfer edilebilir. Ama ileride daha yüksek hacimlerde bir miktarın taşınması gündeme gelirse, belki ilave boru hatları da yapmak gerebilir. Ama ilk etapta oradan gelebilecek bir gazı rahatlıkla hem ülke içerisinde hem yurt dışında taşıyabiliriz. Bir de enerji transferinde, gerek gazda gerek elektrikte Swap mekanizmaları var; bunlar da kullanılabilir. Bu; oradan gazı 10 birim alırsınız, illa aynı gazın yurt dışına çıkması gerekmez. Biz başka bir kaynaktan aynı miktarda gazı yurt dışına aktarabiliriz. Bu da mümkün. Bunlar da görüşülebilir. Zaman gösterecek.”
Bakan Dönmez, dört gün önce Zonguldak Filyos Limanı’nda Yavuz Sondaj Gemisi’ni uğurlama töreninde de özetle şunları söyledi:
“Sadece Karadeniz’de değil, Doğu Akdeniz’de de doğal gazla ilgili önemli gelişmeler olacak önümüzdeki günlerde. 3 yıl önce Yavuz’u uğurlarken bölgedeki projeler için kilit ülkenin Türkiye olduğunu söylemiştik. Türkiye’nin her zaman iş birliğine açık olduğunu, bölgenin refahı ve huzuru için elini taşın altına koymaktan hiçbir zaman çekinmeyeceğini belirtmiştik. Her zaman görüşmeye, diyaloğa, konuşmaya açık olduğumuzu ifade etmiştik. Bugün geldiğimiz nokta yürüttüğümüz politikaların ne denli doğru, ayakları yere basan ve uzun vadeli olduğunu bir kere daha gösterdi… Her zaman yapıcı bir tavırla, bütün tarafların hak ve menfaatlerini gözeten bir anlayışla hareket ettik, bundan sonra da bu şekilde hareket etmeye devam edeceğiz. Bu çerçevede, haklarımıza karşılıklı saygıyla, Doğu Akdeniz’i de enerji arz güvenliğinin yeni rotası haline getirebiliriz… Bu durum hem bizim hem de Avrupa’nın arz güvenliği için de önem taşıyor. İş birliği içerisinde, uluslararası hukuka uygun, karşılıklı saygı temelinde istikrarı, barışı ve huzuru destekleyen her projede biz yer alırız.”
Dönmez son olarak geçtiğimiz Cuma günü ise şu açıklamayı yaptı:
“İsrail’e ziyaret muhtemelen mayıs ayında olacak, görüşmeler olumlu gidiyor. Doğu Akdeniz’de en ekonomik, en uygulanabilir, en hızlı çözüm Türkiye’nin içinde bulunduğu çözüm. Diğer ülkeler tarafından da o yönde bir irade oluşmaya başladı.”
Bu Değişiklik de Nereden Çıktı?
İşte tüm bu süreçte iktidar İsrail’le ilişkilerde olumlu mesajlar verdi, medyası da işi “Rum-Yunan ikilisinin Akdeniz’den dışlandığı ve KKTC’nin tanınacağı” iddiasına vardırdı.
Oysa İsrail Cumhurbaşkanı Herzog daha Ankara’ya gelmeden evvel Yunanistan ve Rum kesimine gidip, “Türkiye ile ilişkilerinin onlarla ilişkilerini asla etkilemeyeceğinin” garantisini vermişti.
Keza ABD’li Müsteşar Victoria Nuland’ın Ankara-Atina-Kıbrıs ziyaretlerinin ardından yine iktidar medyası başarı öyküleri yazarken; Nuland’la aynı gün Atina’da olan İsrail Dışişleri Bakanı Lapid’in gündeminde, “3+1 mekanizmasını (İsrail-Yunanistan-Rum kesimi+ABD)” güçlendirmek vardı.
Tüm bunları hatırlatmamızın sebebi mi? İktidarın gazetelerinden birisinin, “Diplomaside beşli atak” , diğerinin ise “Körfez baharı” şeklindeki bugünkü manşetleri.
Her iki haberde de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Türkiye’nin dış politikada yürüttüğü diplomasi trafiği ve önümüzdeki günlerde atılacak yeni adımlar hakkında AKP yönetimine verdiği bilgiler anlatılmış.
Konumuz İsrail olduğu için sadece Çavuşoğlu’nun bu konudaki sözlerini aktaralım. Şöyle demiş:
“İsrail’le ilişkilerde önemli gelişmeler var. İsrail’e bir ziyaretimiz olacak. Filistin de Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri geliştirilmesinden memnun. Bir rahatsızlıkları yok. Hatta Filistin Hükümeti bize ‘İlişkileri düzeltmenizi destekliyoruz. Bu sürecin Filistin sorununun çözümüne de katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Bizim de çıkarımıza olur.’ mesajı verdi.”
Bu habere “Diplomaside beşli atak” başlığını koyan gazetede şu dikkat çekici detay da var:
“Çavuşoğlu, İsrail ziyaretinin bu ay içerisinde yapılacağını tekrarladı. Daha önce 3 Nisan’da yapılması beklenen ziyaretin takvimi değişirken, ziyarete eşlik edecek bakan da değişti. Daha önce Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ile yapılacağı duyurulan ziyaretin, ay sonuna kadar Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la yapılacağı ortaya çıktı.”
İsrail ziyareti 3 Nisan’da yapılacaktı. Olmadı… Enerji Bakanı Fatih Dönmez, sadece dört gün önce ziyaretin muhtemelen Mayıs’ta gerçekleşeceğini açıklamışken şimdi ay sonuna kadar yapılmasından söz ediliyor… Dahası İsrail’e gidecek olan ekibin değiştiği, Dönmez yerine Savunma Bakanı Akar’ın gideceği öne sürülüyor.
Doğruysa; gel de, Erdoğan’ın ifadesiyle, “Bu değişiklik de nereden çıktı?” diye sorma!..
Bildiğimiz kadarıyla İsrail’in, Bakan Fatih Dönmez’e ambargo koyması için bir sebep yok.
Bu durumda geriye tek bir ihtimal kalıyor: acaba İsrail, “Enerjiyi bırakın, savunma işbirliği için gelin” mi dedi?!
Öyleyse, böyle bir işbirliğinin Filistin’den Suriye’ye, Akdeniz’den Karadeniz’e, hatta NATO’dan AB’ye olası yansımaları üzerinde çok ama çok düşünmek gerek!..