AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş geçen hafta Diyarbakır’daydı.
Kurtulmuş, kuruluşundan bu yana AKP’ye hizmet sunan teşkilât mensuplarına yönelik düzenlenen “Vefa Buluşmaları” adlı programda yaptığı konuşmada AKP’yi şöyle tanımladı:
“AK Parti, bu topraklarda yeniden kendi büyük medeniyetimizi ihya ve inşa etmenin siyasi pratikteki karşılığıdır.”
“AKP İktidarına kadar bu topraklarda kimin medeniyeti ihya ve inşa ediliyordu?” diye sormakla yetinip devam edelim.
Kurtulmuş konuşmasında eğitim, sağlık, ulaştırma başta olmak üzere her alanda büyük merhale katettiklerini vurguladıktan sonra, “Ama ‘AK Parti ne yapmıştır, nerede başarılı olmuştur?’ derseniz, en başarılı olduğu noktalardan birkaç tanesini ortaya koymak isterim.” dedi ve şunları anlattı:
“Yol, köprü, havaalanı, üniversite yaparsanız, şehirleri abad edersiniz, ama en önemlisi zihinleri ve terakkileri değiştirebilmektir. Bu çerçevede AK Parti’nin Türkiye’ye, bu millete kazandırmış olduğu en büyük şey bir zihniyet devrimidir. Özellikle zihniyet devriminin içerisinde bundan çok çekmiş olan illerimizin başında gelen Diyarbakır bu mirasa, geçmişe sahiptir. Bunların içerisinde vesayet odaklarıyla mücadele, vesayet odaklarının bu ülkenin insanlarını birbirinden ayırmak için ortaya koyduğu ayrımcılıkla mücadele, bazı etnik kimlikler üzerinden mücadele yapan ve halkı ayırmak isteyenlerin görüşlerine karşı mücadelede fevkalade başarılı olmuştur. Bürokratik oligarşi dediğimiz, halkı birinci, ikinci sınıf vatandaş olarak ayıran o kara zihniyet AK Parti döneminde geride bırakıldı… Bugün insanlarımızın kendi etnik kimliklerine bakılmaksızın, herkesin eşit ve birinci sınıf, Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşı olmasını sağlamak bizim siyasetteki en önemli hedeflerimizden biri oldu ve çok şükür bunu başardık. Bunu başarmaya da devam edeceğiz.”
Bir soru daha: öyleyse, milletin neredeyse yarısı acaba neden üvey evlat muamelesi gördüğü hissine kapılmış durumda?
Kurtulmuş’un o değerlendirmelerini, “açılım-saçılım” sürecinden haraketle, bölgedeki seçmene selâm olarak nitelendirip geçebilirdik; ancak devamında verdiği şu örnekler önemliydi:
“Vesayet odaklarının içerisinde kendisini halkın, siyasetin, sivillerin üzerinde gören, ellerine geçirdikleri topuyla, tankıyla milleti hizaya sokmak isteyen nice çevrelerin olduğunu biliyoruz. Bu anlamda vesayetleri sistematik olarak ortadan kaldırmak, bu AK Parti’nin döneminde sizlere nasip oldu. Örneğin Türkiye’de 15 Temmuz’da ortaya konulan o direnişten sonra artık kimsenin darbe yapma imkanı, darbe yapacak bir niyeti ve takati kalmamıştır. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kuvvet komutanlıklarının bakanlığa bağlanması, Jandarmanın, Sahil Güvenliğin İçişleri’ne bağlanması gibi, yani elinde silah olanın sivil iradeye bağlanması Türkiye’deki en önemli sistematik değişimlerden birisidir… Vesayetlerle mücadele dediğimizde yine eski siyasi dönemleri hatırlıyoruz. Şu an herkes işini yapıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin generali Türkiye’nin siyasi işleriyle değil, Türkiye’nin savunmasıyla ilgilidir ve TSK kendi vazifesini yapıyor. Yüksek yargı kendi vazifesini yapıyor. Yargı kendi işini yapıyor, siyaset kendi işini yapıyor, sanatçı kendi işini yapıyor, öğretim üyesi kendi işini yapıyor. Aklına gelen, bir bildiri yayınlayarak siyasete ayar ve nizam vermeye kalkmıyor, kalkamıyor. Bu Türkiye için fevkalade önemli.”
Kurtulmuş’un “vesayetle” ilgili son sözleri ise şu oldu:
“Vesayetlerle mücadele etmek bu 20 yıllık sürecin en önemli kazanımlarından biridir. Asla geriye doğru gitmeyeceğiz. AK Parti kadroları olarak, AK Parti ailesi olarak bu büyük vesayetlerle mücadelede elde ettiğimiz kazanımların kadri kıymetini bileceğiz.”
Bu ifadeleri niye mi önemsedik? Çünkü Kurtulmuş, Erdoğan’ın vekili; yani bir anlamda onun adına konuşuyor, sözleri onu da bağlıyor.
“Vesayetle” Böyle Mücadele Ettiler
O halde AKP, “vesayetle” nasıl ve hangi yöntemlerle mücadele etti, bunu bir kez daha hatırlamamız gerekmiyor mu?
Burada da biz susalım, bizzat AKP’liler konuşsun.
2007-2011 yıllarında, yani TSK’ya kumpasların kurulduğu dönemde AKP Milletvekili olan Abdurrahman Kurt, Aralık 2014’te canlı yayında, “Askeri vesayeti bitirmek için biz, Cemaat ve ABD ortak çalıştık.” demedi mi?
Ve bu isim AKP’nin geçen yılki Olağan Büyük Kongresi’nde partinin MKYK üyesi yapılmadı mı?
Bir başka AKP’li; Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı yine bir canlı yayında, şu itirafta bulunmadı mı?
“AK Parti, FETÖ ile kol kola girdiyse, bunu farklı darbecileri tasfiye etmek için yaptı. 2002’de iktidara gelmişim, sene 2007 – 2008. Benim bir müsteşar atamam için bu adamın genel müdür olarak 12 yılı doldurması lâzım. Bir tarafta darbeci Kemalist gelenek vardı, bir tarafta da FETÖ vardı. Bunları birbirine kırdırmak suretiyle yol almak mecburiyetinde kaldım. Mesele budur.”
Sonra ne oldu? Tepkiler üzerine Ayvalı istifa etmek zorunda kaldı. Ancak sadece 10 ay sonra, Erdoğan’ın oluruyla görevine geri döndü.
İktidarın en sevdiği gazetecilerden birisinin 2017’de, üstelik Erdoğan’ın gazetesinde çalışırken yazdıklarını da ekleyelim. Açık açık şunları dillendirmedi mi?
“2007-13 döneminde eski rejim aktörlerine yönelik tasfiyelerin de baş aktörü Fetullah Gülen ve örgütüydü. Elbette bu tasfiyelerin arkasında hem siyasi irade hem de çok büyük toplumsal destek vardı. Fakat Gülen’in 1970’lerin sonundan itibaren devletin ve yargının içine ektiği fidanlar ağaç olmasa bu devrim yapılamazdı ve askeri vesayet rejimini hiçbir güç yıkamazdı. Dolayısıyla AK Parti ile Gülenciler arasında işbirliği bir tercih değil mecburiyetti… Türk devriminin ilk aşamasından sonra başlayan ‘Devrim içinde Devrim’ (2013-17) süreci gayet başarıyla tamamlanmıştır.”
“Bizler son 10 senede dehşet büyük bir, hatta iki devrim yaptık. Önce Kemalist vesayet rejimini devirdik. Sonra da Kemalizmin yerine gelmek isteyen Gülenist vesayet rejimini devirdik. Her iki rejim de inleyerek çöktü. Bunu Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde başardı bu millet… Hem Ergenekoncuları hem Fetullahçıları göçerten bizleriz. Her iki örgütün de berhava edilmesini sağlayan bizleriz. Elbette devrimin eksikleri ve hataları olmuştur, ama son tahlilde yapılan bu halk ihtilali doğrudur ve haklıdır.”
Hatırlanacaktır; geçtiğimiz haftalarda eski AKP’li, şimdinin DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da Ergenekon ve Balyoz kumpas sürecine yönelik olumlu ifadeler kullandı ve epey tepki çekti.
İyi de AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un Diyarbakır’daki konuşması da adeta o sürecin sahiplenilmesi anlamına gelmiyor mu?
Bilmeyenler veya unutanlar için birkaç cümleyle özetleyelim:
“Vesayetle mücadele” adı altında ABD ve AB’nin desteklediği kumpaslarla Türk Ordusu tarumar edildi…
Beraberinde, bizzat Erdoğan’ın, “Bu hareket, Allah’ın bize büyük bir lütfudur.” dediği 15 Temmuz’un taşları döşendi…
Ve de Türkiye “tek adam vesayetine” geçti!..
Kurtulmuş’un, “AK Parti kadroları, AK Parti ailesi olarak vesayetlerle mücadelede elde ettiğimiz kazanımların kadri kıymetini bileceğiz.” sözleriyle bitirelim.
Acaba “ABD, AB ve FETÖ’nün de kadri kıymetini” biliyorlar mı?