Bu metin, Yusuf Dülger’in Orta Asya Gezisi başlıklı bir yazı dizisinden alıntılar sunmaktadır ve yazarın gözlemlerini aktarmaktadır. Yazar, Nasreddin Hoca’nın eğitimci yönüne ve öğrencileriyle yüz yüze iletişim kurma metotlarına dikkat çekerek, geleneksel öğretim yöntemlerinin önemini vurgulamaktadır. Ayrıca, Orta Asya’daki dini yapılar, camiler ve kiliseler hakkında değerlendirmeler yaparak, bazı din adamlarının gösterişli yaşam tarzlarını Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in sade yaşamlarıyla karşılaştırmakta ve bu durumun toplumu dinden uzaklaştırdığını öne sürmektedir. Son olarak, yazar Orta Asya’da kapitalizmin etkilerinin artışını ve Türkiye’nin bölgedeki bazı siyasi ve eğitim alanındaki başarısızlıklarını gözlemlediğini belirtmektedir.

(Orta Asya Gezisinin Öğrettikleri)
Nasreddin Hoca Buhara’da da kalmış. Eşeğe düz binmiş bir heykeli var. Orada rehberimiz şunu anlattı: “Hoca’nın her yerde öğrencisi varmış. Seyahat ederken bile öğrencilerine ders verirmiş. Tabii öğrenciler önde, hoca arkada olmaz. Hoca önde giderken, yüzünün öğrencilere dönük olması için böyle anlarda eşeğine ters binermiş. Çoğumuz bunu bilmeyiz, bilsek bile unuttuk. Rehberin anlattığı bun incelik eğitim öğretim metodu açısında çok önemli. Eğitim öğretimde öğretmen ile öğrencinin yüz yüze gelmesi çok önemli. Yüz yüze gelinmeden yapılan eğitim öğretimde istenilen verim sağlanamaz. Nasreddin Hoca iyi bir eğitimci olduğu için gereğini yapmış. Şimdiye kadar Nasreddin Hoca’yı hep komedyen olarak anlattılar. Ancak Hoca iyi bir eğitimcidir, bu işi güldürerek (insanları sıkmadan) yapmıştır. Büyük bir bilge ve düşünürdür. Buradan hareketle, İlgililer Nasreddin Hoca’yı daha iyi tanıtmalı, uzaktan eğitim (yüz yüze olmayan) sistemimiz sorgulanmalıdır.
***

Orta Asya’da gördüğüm camiler ve kiliseler hakkında da kısa bir değerlendirme yapayım. Bişkek Havaalanı’ndan inip şehrin merkezine girerken, etrafı boş alana yapılmış dört minareli bir cami gördüm. Çamlıca vb. yerlere yapılan büyük ama içi boş camiler aklıma geldi. Almatı’nın merkezinde büyük ve gösterişli bir kilise var. İçine girdim. Kilisenin içi, yaptıran papazın giyinişi de gösterişli. Orta Asya’da ihtiyaç kadar mabet var ama fazlası yok. Ezan sesleri-Türkiye’de olduğu gibi- kulağınızı tırmalamıyor. Samimiyetle söylüyorum, o ayarlı ve doğal ezan sesleri eski Türkiye’de duyduğum sade ezan seslerini hatırlattı, zevkle dinledim. Almatı’daki papazın, Türkiye’ye gelip giden Papa ve çevresindeki papazların, bizim Diyanet İşleri Başkanı ve hocalarının kıyafet, yürüyüş, konuşma ve görevlerini yaparken kullandıkları araçları, harcanan paraları gördükçe Hz. İsa ve Hz. Muhammed aklıma geldi. Allah papa, papaz ve hocalara bir üstünlük, kurtuluş müjdesi, halkın emeğini çarçur etme yetkisi vermedi. İsa ve Muhammed sade yaşamışlar, sade mabet yaptırmışlardı. İlahi dinler çalışmayı isterken bunlar çalışmıyorlar. Peygamber, erkekler kadınlara benzemesin derken bizim hocalar altın sırmalı, kadın motifli cübbelerle geziyor, farkındalık yapıyorlar. Önümüze çıkan olgulara göre hocalar milleti dinden uzaklaştırıyor, dini yozlaştırıyorlar.
***

Kapitalizm Orta Asya’ya giriyor. Eşitlikçi eski binaların yanlarına kapitalizmin devasa binaları yapılıyor. Batı’nın bankaları açılıyor. TL yerine Amerikan dolarıyla alışveriş yapılıyor. Bazı Türk cumhuriyetleri KKTC’yi tanımadı ama Rum kesimini tanıdılar. Bir Orta Asyalı kapatılan FETÖ okullarının Türk Maarif Vakfı’na bağlandığını, eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan birisinin yönetici yapıldığını söyledi. Görünen o ki, Türkiye’yi yönetenler Orta Asya’da başarısızlar. Yazımın sonuna Nasreddin Hoca’nın Buhara’daki heykeli ile sözünü ettiğim cami ve kilisenin birer fotoğrafını ekliyor, bu yazı serimi bitiriyorum.