Önce salgın ardından gelen faturaların soğuk yüzü, ev yaşamımızı da, sosyal yaşamımızı da fazlasıyla etkilemiş durumda.
Salgının getirdiği ‘insanlarla olan’ mesafe kuralına alışmaya çalışırken, faturaların bizi başka mesafelere zorladığı günleri yaşıyoruz.
Evimizin harcamalarını hafifletmek; elektrik, doğalgaz ve su faturalarını azaltmak için ciddi çaba sarf ediyoruz.
Yetmiyor!
Sebzeyi tartarak, meyveyi sayarak alıyoruz. Batıda rastladığımız tek elma, dilim karpuz artık mahalle manavında bile boy gösteriyor… En ucuzu ararken, en sağlıksız beslenmeye doğru gittiğimizin farkında değiliz.
Sokağa adım attığınız an, hesap kitap…
Arkadaşınızı bir kafeye davet ediyorsunuz… Sonra bin pişman oluyorsunuz. Cüzdanınızla aranıza mesafe girmiş bir kere; herkeste bir kahve yalnızlığı…
Diyeceğim o ki, muhabbetlerin ne tadı var ne tuzu!
Dışarıda yemek mi? Lüks oldu.
Hani o kalabalık masaların “bütün hesaplar benden” diyen sesimiz vardı ya. O ses kısıldı.
“Tüm hesabı erkek öder” geleneğimiz “kadın erkek fark etmez, herkes kendi hesabını ödesin!”olarak değişti. Alman usulü yani!
Malum ekonomik koşullar… Yurdum insanının da usulünü değiştirdi.
“Neyse ki, sosyal medya var! Orada ki muhabbetlerimiz çay, kahve istemiyor…” diyecek oluyorum.
Kısacası dost muhabbetlerimizde de, hesap ödeme sistemimizde de köklü bir değişim yaşıyoruz.
Özellikle gençler arasında var olan “eşit ödeme”, son zamanlarda toplumun her kesiminde kabul görmüş vaziyette. Bu pintilik ve kabalık olarak görünmüyor üstelik.
İspanya’da “Pagar a la catalana”, Roma’da “pagare alla romana”, Hollanda’da “dutch treat” şeklinde ifade edilen; “hesabı böl ve eşit öde” kültürüne biz de geçmiş durumdayız…
Eh bu vakitten sonra bizim de bir sloganımız olmalı değil mi?
“ Hesabını öde, herkesi mutlu et.” gibi…
…..
Yıllar evvel Batum da bir düğüne katılmıştım. Envai çeşit yemeğin yenildiği, insanların keyiflerince eğlendiği bir düğündü.
Bu şatafatı görünce, “düğün sahibi çok zengin olmalı” dedim.
Aksine düğün sahibi oldukça yoksulmuş.
Ve eklediler, “Bizim düğünlerimiz hep böyle olur. Çünkü düğünlerimizi imece usulü yapıyoruz.”
Yani düğün eş, dost, mahalleli tarafından organize ediliyor… Yiyecek, içecek masrafı kendi aralarında, güçleri nispetinde bölünmek suretiyle karşılanıyor… Sonra da herkese ağız tadıyla eğlenmek düşüyor…
Açıkçası bu geleneğe imrenmiştim.
Sanki bugünleri görmüş gibi… “Düğün yapacak gücü olmayanlara biz de imece usulü düğün yapmalıyız.” demiştim.
….
Ekonomik şartlar ve salgın yüzünden sosyal alanlarda, öteden beri yapılagelen alışkanlıklarımız değişti daha da değişecektir. Bu alışkanlıklara yenileri de eklenecektir mutlaka…
Bize düşen sosyal yaşamımızda meydana gelen değişimleri, geleneklerimizle irtibatı kesmeden, insani ilişkilerin kolaylaşması adına olumluya döndürmek.
Bizi birbirimize yakınlaştıracak yeni alışkanlıklara onay vermek ve yaşama geçirmektir.
“Herkes payına düşeni ödesin” diyerek işe başlayalım.