Rusya cephesi, Erdoğan’ın Rusya-Ukrayna arasında “arabuluculuk” teklifine de Putin’in Ankara’ya ne zaman geleceğine de cevap vermezken, burnumuzun dibinde savaş tamtamları hızlandı.
İşte Erdoğan böylesi kritik bir dönemde kalabalık bir heyetle Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) gitti. İki günlük ziyaretinin ardından ise BAE ile ilgili duygularını şöyle aktardı:
“BAE’nin güvenlik ve istikrarına destek veriyoruz. Körfez Bölgesi’nin güvenliğini kendi güvenliğimizden ayrı görmüyoruz… Ziyaretimiz boyunca büyük bir muhabbet ve yakınlık gördük. Şahsıma ve heyetime gösterilen nazik ev sahipliğinden dolayı Abu Dabi Veliaht Prensi, değerli kardeşim Muhammed bin Zayed’e şükranlarımı sunuyorum.”
Ve böylece, “15 Temmuz’un finansörü” olmakla suçladıkları BAE’yle de “kardeş” olduk!..
Görünen o ki, sıra yine Ankara’nın “darbeci”, “sözde mareşal”, “piyon”, “kukla”, “insanlık düşmanı” dediği Hafter’in “kardeş” ilân edilmesine geldi.
Nereden mi çıkarıyoruz?
Önce şu hatırlatmayı yapalım.
Bilindiği gibi, Libya’da 24 Aralık’ta yapılması gereken, ancak ertelenen seçimlerde Hafter de devlet başkanlığına aday oldu.
İlk açılım Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan geldi. Çavuşoğlu, “Türkiye’nin Libya’da başından beri kapsayıcı çözüm istediğini, fakat nedense doğu tarafının biraz mesafeli olduğunu” vurgulayıp, Hafter ve onun hükmettiği ülkenin doğusundaki Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’le ilgili şunları anlattı:
“Akile Salih birkaç defa Türkiye’ye gelmek istedi. Davet ettik, tarihler belirlendi, sonra vazgeçti. Hafter de bir kere gelmek istedi. Bir şartla gelmek istedi, o da ‘Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşürsem’ diye. Sayın Cumhurbaşkanımız, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı olarak bana ‘Siz görüşün. Çünkü Hafter benim muhatabım değil. Ülkede yetkili bir kişi değil’ dedi. Ama Hafter o zaman gelmedi. Gelseydi biz onunla da görüşmeye hazırdık. Aslında biz tarihi olarak doğu tarafı ile daha yakınız. Şimdi seçim ertelendi; bu süreçte kendi kararlarını verecekler, biz onlara müdahale edemeyiz. Seçimlerin şeffaf olması gerekiyor, sonuçlarını da herkesin kabul etmesi gerekiyor.”
Hafter’i en ağır sözlerle eleştiren Hulusi Akar’ın Savunma Bakanlığı’nın geçen haftaki basın bilgilendirme toplantısında Libya ile ilgili değerlendirmelerine de dikkat çekelim.
BM tarafından tanınan meşru hükümetin daveti ile ikili anlaşmalara istinaden Libya’da bulunduğumuz, Türkiye’nin burada “yabancı güç” olmadığı belirtilip bugüne kadar yapılan çalışmalar anlatıldıktan sonra şöyle denildi:
“Şu anda Libya’da istikrar adına bir gelişme varsa ve siyasi süreç başlamışsa, bu Türkiye’nin katkılarıyla mümkün olmuştur. Libyalı yöneticiler de bu gerçeği ifade etmektedir. Her zaman ifade ettiğimiz gibi amacımız, ‘Libya, Libyalılarındır.’ anlayışıyla toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini sağlamış, barış ve istikrar içerisinde yaşayan tek Libya’nın oluşumuna katkıda bulunulmuştur. Libya’da anayasanın oluşturulması dâhil serbest seçimin yapılmasını ve Libya’nın istikrara kavuşmasını destekliyoruz.”
O da mı Kandırdı?
MSB’nin bu açıklamayı yaptığı gün, ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde bulunan Temsilciler Meclisi, 24 Aralık’ta seçimler yapılmadığı için Türkiye’ye yakınlığı ile bilinen Trablus’taki Başbakan Abdülhamid Dibeybe’nin meşruiyetini yitirdiğini öne sürüp yerine Fethi Başağa’yı Başbakan seçmişti.
Başağa kimdi? Türkiye’nin tüm anlaşmaları imzaladığı ve BM’nin tanıdığı dönemin Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin İçişleri Bakanı’ydı. Daha önemlisi Ankara’ya en yakın isim olarak biliniyordu. Öyle ki, Ağustos 2020’de Ankara’ya gelip Savunma Bakanı Hulusi Akar’la görüşmesinin ardından Libya’ya indiğinde görevden alınmış ve hakkında soruşturma açılmıştı.
Libya’da şu anda iki Başbakan bulunması, olası yeni karışıklıklar beklentisi bir yana; bir vakitler Ankara’ya en yakın ismin saf değiştirip Hafter cephesine geçtiği ortada.
Bu durumda şunu soralım; bunca zaman Başağa da mı Ankara’yı “kandırdı”, yoksa Hafter’i tanıma yolunda bir adım daha mı atılıyor?
Yoksa ABD mi İstedi?
Bolca “kandırılmaya” nasılsa alıştık. O yüzden birinci ihtimali geçip ikincisine bakalım. Ne oldu da BAE, İsrail, Ermenistan’dan sonra sıra adeta “dünyayı karşımıza alarak, tümüyle milli ve yerli politika” izlediğimiz anlatılagelen Libya’da Hafter’le “kucaklaşmaya” geldi?
Bunun cevabı ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Jeff Flake’in sözlerinde gizli gibi.
İktidar medyasının daha gelmeden “Sömürge valisi”, “muhalefeti sevk ve idare edecek yeni patron” ilân ettiği Jeff Flake’in, Erdoğan’a güven mektubunu sunduktan sonra İstanbul’a gidip Ekrem İmamoğlu’yla görüşmesinin nasıl tepki çektiğini hatırlayın. Oysa dikkatlerden özenle kaçırılsa da, İstanbul programında ana hedef İmamoğlu değil, ABD’nin “Ekümenik” saydığı Fener Rum Patrikhanesi idi.
Her neyse; Devletin Anadolu Ajansı, böylesine tepki çeken Flake’le dün, “tenisli, damla çikolatalı kurabiyeli” renkli bir röportaj yaptı.
ABD ile ilişkilerimizde ana sorunlar olan “PKK/YPG, FETÖ, F-16” gibi konuları ustaca geçiştiren Flake, bol bol Ukrayna krizi üzerinden NATO üyeliğimizin faziletlerini anlattı. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin önemine dikkat çekti. Bu arada, örneğin Türkiye’nin Ermenistan’la normalleşme sürecinin “harika” bir gelişme olduğunu belirtip, “Bunu memnuniyetle karşılıyoruz. İlki Rusya’da gerçekleşen, ikincisi Viyana’da düzenlenecek görüşmeler bizi çok mutlu ediyor. Yaşananlar gerçekten çok cesaret verici.” dedi.
Bir de; ABD ve Türkiye’nin, Kafkasya’da ve Kuzey Afrika’da birlikte çalıştığını vurgulayıp -Senato’da Afrika alt komitesine başkanlık ettiği 6 ay boyunca- Türkiye’nin Afrika’ya artan olumlu katkılarını gördüğünü söyledi.
Demek ki neymiş? Türkiye, sadece Irak’ta ve Suriye’de değil, Kafkasya’da ve Kuzey Afrika’da da ABD’yle birlikte çalışıyormuş.
Peki, ABD’nin bu coğrafyaların bölünmesini planlayarak, eşbaşkanlığını İtalya ve Yemen’in yanı sıra Türkiye’ye tevdi ettiği BOP’un tam açılımı neydi?
“Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi”…
Bu durumda, “Hafter açılımını da mı Biden istedi?” diye sorsak yanlış mı olur?
“O isteyebilir, ama Ankara mecbur mu?” derseniz; İsrail basınının geçtiğimiz günlerde yaptığı yorumla bitirelim.
Erdoğan’ın Ukrayna’daki savaştan daha çok korktuğu şeyin, “ABD’nin, Türkiye’ye yönelik uygulayacağı yaptırımlar olduğunu” iddia ettiler!..