Bu sözler ülkenin Cumhurbaşkanı’na aittir: “Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek…Onlarında kendi içlerinde ayrı bir hesaplaşmaları var ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar.”
“Edirne’deki” denilen halkı sokağa çağırarak 6-8 Ekim olaylarının çıkmasına ve onlarca vatandaşın ölmesine neden olan Selahattin Demirtaş’tır. İmralı’daki ise kitle katliamcısı Öcalan’dır.
Tekrarlanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinden iki gün önce Öcalan’ın İmralı’dan yazdırılan mektup kamuoyuyla paylaşılmıştı. Yine terörist başının kardeşi Osman Öcalan TRT Kurdî’ye çıkarılıp konuşturulmuştu.
İktidar umudunu bağladığı her iki çıkıştan da beklediği sonucu alamamış, vatandaş iktidarın adayını değil Ekrem İmamoğlu’nu hem de sekiz yüz bini aşkın oy farkla belediye başkanı seçmişti.
AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın kastettiği HDP’nin o zamanki eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın İmralı’dan gelen talimata uymamasının bir hesaplaşmaya neden olacağı iması olsa gerek.
Ancak hesaplaşmadan söz eden ülkenin cumhurbaşkanıdır. Türkiye Cumhuriyeti ise anayasal hukuk devletidir. Burada kriminal tutuklular hesabı yasalar çerçevesinde yargı karşısında verirler. Dahası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası infaz edilmekte olan bir şahıs nasıl hesap soracaktır? Birisinin, bir başka şahsa hesap vereceğini söylemek hukuk devletini inkârdır!
İktidara gelmek ya da iktidarda kalmak için legal illegal, meşru gayri meşru her yolu mubah sayan Makyavelist bir siyaset anlayış her yeri sarmış durumdadır. Siyaset bu yönü itibarıyla hastadır!
Sağlıksız Toplum
Ekonominin bilinen durumunu bir kenarda dursun sosyal de en az siyaset kadar sağlıksızdır. Son günlerde medyaya düşen olgulara bakıldığında neyi kastettiğimiz anlaşılır.
Manzarayı gözünüzün önüne getirin: Psikolojik sorunları olan bir kadının ailesi, sözde hocanın yönlendirmesiyle‘cin çıkarma’ seansı uyguluyor. Kadının içine kaçmış olan cini çıkarmak için eşi, karısının sırtına 100 kez oklava ile vuruyor. Kadın aldığı darbeler sonucu yaşamını yitiriyor.
Böylece kadının içindeki cin değil ama tenindeki can çıkıyor!
Herkes şu soruyu kendisine sormalıdır: Gerçek ruh hastası ölen eş mi yoksa öldüren eş mi?
Cin çıkarma, ruh çağırma, fal bakma gibi olgular toplumda sanılanın çok ötesinde yaygın. İnsanların büyük bir kısmı hurafeler ile batıl inançlar tarafından yönetiliyor.
Bu süreçte bir de ilginç bir intihar vakası yaşanıyor: Ailesinin zoruyla kaldığı cemaat yurdundaki baskılar, umutsuzluk ve gelecek kaygısı nedeniyle bir tıp fakültesi öğrencisi yaşamına son veriyor. İntihar eden çocuğun babası “Evladımı ölüme sürükleyen cemaat değil, etrafındaki ateist arkadaşları oldu” diye açıklama yapıyor.
Evladını cemaatin yurduna verdikten sonra onun oradaki durumunu, gördüğü muamelelerden habersiz görünen baba acısını yaşamayı bir kenara bırakmış cemaati temize çıkarmakla meşgul oluyor. Dahası ölen evladının imanını sorguluyor.
Toplumsal tepkiye sebep olan bir başka olgu da bagajda taşınan işçi görüntüsüydü.
İnşaat işleri yapan bir firmanın sahibi, üzeri kirli diye aracın koltuğuna oturtmadığı işçiyi arabasının bagajında taşıyor. Bagajdan inip yapı markete giren işçi, tekrar bagaja biniyor, bagajın kapısı bir vatandaşın yardımıyla kapatılıyor.
İnsanın insana reva gördüğü bu muamele aşağılamanın ötesindedir. Bunlar bu toplumda yaşanmaktadır. Bir başka olgu da İstanbul’da yaşanıyor. 1200 TL’lik kirayı 4 bin TL’ye çıkaran ev sahibi, direnen kiracısının kapısını baltayla parçalıyor. Ev sahibi yüzde 150’lik zam oranını kabul etmeyen ve evden de çıkmayan kiracıya öfkelenerekbaltayla kapıyı parçalıyor.
Olgular yorum gerektirmeyecek kadar açıktır. Sağlıksız olan yalnız ekonomi ve siyaset değildir. Toplumun insan ve insanlık anlayışı da hastadır.
Sonuçta siyaseti öyle olanın sosyali de böyle oluyor!