İktidar, paket paket “reform” açıklayadursun, birçok dava gibi, Gazeteci-Yazar Yavuz Selim Demirağ’a saldırı davası da hukuk tarihine geçecek bir seyir izliyor.
Hatırlanacaktır; Yavuz Selim Demirağ 10 Mayıs 2019’da Murat Ağırel’le birlikte yaptığı bir televizyon programının ardından evine döndüğü sırada, apartman kapısının önünde bir grubun sopalı saldırısına uğradı. Günlerce hastanede yattı.
Adli Tıp’ın düzenlediği rapora göre, “Basit tıbbi müdahale ile giderilemez, sol frontal (beyin bölgesi) bölgesinde yaralama, vücudunda da hayati fonksiyonlarını orta derecede etkileyecek kemik kırığı meydana geldi”.
İki Mahkemenin Kararı
Olayın hukuki süreci ise şöyle ilerledi:
Demirağ’a saldırdığı tespit edilen 6 şüpheli gözaltına alınıp adli kontrolle serbest bırakıldı.
Haklarındaki iddianame ise geçen yıl hazırlandı ve “Şüphelilerin fikir ve eylem birlikteliği içerisinde hareket ederek, ele geçirilemeyen silahtan sayılan sopalarla müştekiyi darp etmek suretiyle kasten yaralama, silahlı tehdit, hakaret” suçlarından 20’şer yıl hapis cezasıyla cezalandırılması istendi.
Davanın ilk duruşması geçtiğimiz 15 Ekim’de Ankara 54. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sanıklar ve Yavuz Selim Demirağ’ın beyanlarının alınmasından sonra Demirağ’ın Avukatı Erhan Tokatlı, olayın yaralama değil adam öldürmeye teşebbüs olduğunu, bu nedenle davanın Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesi gerektiğini vurgulayarak “görevsizlik” kararı verilmesini istedi.
Mahkeme de “görevsizlik” kararı vererek dosyayı nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderirken, bunun gerekçesini şöyle açıkladı:
“Sanıkların olay öncesi bir araya gelmeleri, mağduru takiple olay yerine geldiğinde araçtan indiğinde hep birlikte mağdura saldırmaları, olayda kullanılan sopaların öldürmeye elverişli silah niteliğinde olması, birden çok kez öldürücü nahiye olan mağdurun kafasına vurmaları, olay sırasında, ‘öldürün ibneyi’ şeklinde kasıtlarını belirleyici ifade kullanmaları gözetildiğinde, sanıkların üzerlerine atılı eylemin öldürmeye teşebbüs niteliğinde olma ihtimali bulunduğu, bu suç için yargılama yapma, delilleri toplama ve değerlendirme, tartışma, karar verme yetki ve görevi üst derece mahkeme olan Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevi dahilinde olduğundan mahkememizin görevsizliği yönünde hüküm kurulmuştur.”
Sözkonusu kararın ardından dosya nöbetçi 33. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gitti. Sanık avukatları itirazda bulundu. Ancak Mahkeme 17 Aralık’ta bu itirazları reddedip, “Cumhuriyet Savcısının mütalaasına uygun ve kesin olarak oybirliğiyle” davanın Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesi yönünde karar verdi.
Çok İlginç Gerekçe
Son durum mu?
Dosya 36. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verildi. Bu mahkeme ise geçtiğimiz günlerde, “Hayır, benim görevim değil.” kararı verdi.
Karardan daha fazla dikkat çeken ise gerekçesi oldu.
İşte o gerekçe:
“Müşteki Yavuz Selim Demirağ’ın beyanlarına göre, sanıkların sopalarla kendisini darp ettikten sonra eylemlerine engel sebep olmadığı halde devam etmeyerek koşarak yanından ayrıldıklarının sabit olduğu, müşteki ve sanıkların arasında öldürmeyi gerektirir bir husumet bulunmadığı… Müşteki beyanına göre, yaptığı yayından sonra program konuğu Murat Ağırel’e ait araç ile televizyon kanalından çıkarak Ragıp Tüzün Caddesinde bulunan ikametin önünde araçtan indiğini, bina önünde anahtarı ile kapıyı açacağı sırada koşuşma sesleri duyduğunu, arkasına dönmek istediği esnada kafasına sert bir cisim ile darbe aldığını ve yere düştüğünü, şahıslardan birinin, ‘Meydanı boş mu buldun lan artist’ sözlerle kasten vurduklarını söylediği, hâl böyle olunca, taraflar arasında öldürmeyi gerektirecek husumet bulunmaması, sanıkların eylemlerine engel sebep yok iken kendiliklerinden son vermiş olmaları ve olayın gelişimi dikkate alındığında, müştekinin yaptığı program nedeniyle sanıkların bir çeşit gözdağı niteliğinde yaralama eylemini gerçekleştirdikleri, kasıtlarının adam öldürmeye yönelik olmadığı, açıkça yaralama kastı ile hareket ettikleri sonucuna ulaşılarak karşı görevsizlik kararı vermek gerekmiştir.”
Demek ki, adam öldürmek için illa “husumet” gerekiyormuş!..
Bu gelişmenin ardından dosyanın yeni adresi, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi oldu.
Üç mahkeme arasındaki “uyuşmazlığı” burasının gidermesi beklenecek. Yani süreç biraz daha uzayacak!..
Kararı değerlendiren Yavuz Selim Demirağ’ın Avukatı Erhan Tokatlı, saldırının cinayete teşebbüs olduğunu tekrarlayarak şunları söyledi:
“Aslında Asliye Ceza ve nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar, örnek bir karardı. Böylece en azından benzeri saldırıları planlayanlar ve bunu gerçekleştiren tetikçiler bundan sonra böylesine pervasız hareket edemeyecek, gazeteciler başta olmak üzere saldırıya uğrayanlar ise yedikleri dayakla kalmayacaktı. Saldırıların siyasi boyutu da dikkate alındığında; son kararı veren mahkemenin, böylesi bir sorumluluğu üstlenmekten kaçındığı ve davanın zamana yayılmasının tercih edildiği anlaşılıyor. Ancak eninde sonunda bu davanın Ağır Ceza’da görüleceğine eminim.”