Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu tarafından bugün yapılan basın açıklamasında, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
TÜRKİYE KAZAKİSTAN’IN YANINDA YER ALMALIDIR
Kazakistan’da yaşanan protesto gösterileri ve hükümetin istifasıyla sonuçlanan ancak buna rağmen devam eden olaylara ilişkin Zafer Partisi’den hükümete “Kazakistan’ın yanında yer alın” çağrısı geldi.
Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Dr. Lütfü Şahsuvaroğlu, düzenlediği basın toplantısında, Kazakistan’da başlayan olayların gidişatından Zafer Partisi olarak endişe duyduklarını ifade etti.
Ermenilerin “Barış Gücü” olarak Kazakistan’a girmesi kabul edilemez
Lütfü Şahsuvaroğlu, Zafer Partisi Genel Merkezi’nde yaptığı açıklamada “Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması bu iktidar zamanında olması bile Türk dünyası açısından sevindiricidir” ifadesini kullandı.
Türk dünyasının ortak bir savunma ve güvenlik teşkilatı kurmamış olmasını da değerlendiren Şahsuvaroğlu, “Üzülerek gördük ki, Kazakistan Devlet Başkanı Cömert Tohayev, Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nün üyelerinden olan Ermeni askerlerini Kazakistan’a “Barış Gücü” olarak davet etti. Bu Türk dünyası açısından kabul edilebilir bir davet değildir. Türk Devletleri Teşkilatı, tıpkı Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü gibi bir askeri güvenlik örgütünün oluşmasını da sağlayabilirdi” dedi.
Kazakistan’da emperyalizmin gizli anlaşmalar peşinde olduğunu belirten Şahsuvaroğlu, konuşmasının sonunda “Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapması gereken, Kazak soydaşlarımızın yanında yer alarak, orada cereyan edebilecek çatışmalarına, hatta zımni anlaşmalarına izin vermemesi gerekir” şeklinde konuştu.
Lütfü Şahsuvaroğlu’nun açıklamaları tamamı şu şekilde:
“Ülkemizde de yakın zamanda bir fetö darbesi yaşandı ve bunun arkasında açıkça küresel bir emperyalist aklın bulunduğu ortaya çıktı. Fakat siyasal iktidar ilk günlerde gereken dersleri çıkardık deyip Türk milletinden özür dilese de doğru dürüst bir muhasebe- özeleştiri yapmaktan kaçındı. Tam tersine fetö metodolojisini hayatın her alanında uygulamayı alışkanlık haline getirdi.
Türk milleti kaybolan devlet aklını arar oldu.
Ne yazık ki kripto fetö unsurlarını ortaya çıkaramayan iktidar, fetönün siyasi ayağını ortaya çıkaramadığı gibi, fetö borsası kurulmasına izin verdi. Koltuklarını muhafaza etmek değil de devleti ebed müddet anlayışı esas olsaydı bugün muhalefetin dizayn edilmesinin de önüne geçilmiş olacaktı.
Türk milleti, iktidardan ümidini keserken muhalefete tanıdığı fırsatı güya parlamenter sistemi önceleyen muhalefetin buna samimiyetle inanmaması ve iktidar olma potansiyeli ortaya koyamamaları yüzünden; gerçekten kararlı, bilinçli bir seçmen kitlesini kararsız olarak siyasi yelpazeye taşıyor.
Zafer Partisi işte bu bilinçle üçüncü yolun partisi olarak kuruldu.
Zafer Partisi programının vizyon bölümünde şunlar yazılı:
“Büyük Türk milletinin bütün mensuplarını zengin, özgür, güvenli ve sosyal adaleti benimsemiş, geleceğe güvenle bakan bir Türkiye’de yaşatabilmek.
Ülkemizin yaşadığı ve ülkemizi beka/Varlık tehdidi ile karşı karşıya bırakan ağır ve derin krizi aşabilmesi için Türkiye’nin ve Türk milletinin menfaatlerini gözeten radikal kararları tavizsiz şekilde alabilecek bir siyasi iradeye kavuşması zorunludur. Zafer Partisi Türkiye’yi Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçiliğini benimseyen kadroların öncülüğünde bu çöküş sürecinden çıkarmak ve yeni ZAFERLERE ulaştırmak amacı ile kurulmuştur.
Türk milleti halkımızı iki cepheye bölen, düşmanlaştıran, iç cepheyi çökerten mevcut siyasal yapılanmadan yaka silkiyor.
Türk milleti bir yanda “Ya Saray’a biat edersin ya hain olursun!” diyen Saray Rejimi ile diğer yanda “Ya bizim dediğimiz ve yaptığımız her şeye rıza gösterirsin ya da Saray işbirlikçisi olursun!” diyen Sarı Muhalefet arasında bir seçim yapmaya mecbur değildir.
Böyle bir seçim dayatması Türk milletinin özgür seçimi değil ancak hastalıklı bir esaretin dayatması olabilir.
Zafer Partisi Türk milletinin önüne bu beka tehditli krizi ve bu bölünmüşlüğü aşabilmek için “Üçüncü Seçenek” olarak çıkmaktadır.”
Değerli basın mensupları
Strateji bilmeyen ve eski alışkanlıklarının esiri olan liderlerden ülkemiz çok çekti. Sürekli aldanan, aldatılan ve hemen her zaman diliminde farklı ve tutarsız davranışlar ortaya koyan, sözler sarf eden lider yerine; strateji bilen bir lider özleminde olan Türk milleti, devletini çalıştıracak, devletini ona geri verecek bir lider istiyor.
Ayyıldız hareketinden itibarenProfDr Ümit Özdağ ve arkadaşları Türk milletine verdikleri sözleri hep tuttular. Türk fikir tarihinin başlangıç noktası olan Yesi şehrine Türkistan’a gidildi ve oradan alınan toprak,Zafer Partisi Genel Başkanı ProfDr Ümit Özdağ tarafından Hacı Bektaş Veli hazretlerinin yanındaki karadut ağacının dibine kondu.
800 sene sonra Yesevi toprağı Hacı Bektaş’a ulaştı.
26 Ağustos’ta partimizi kurduk. 30 Ağustos’ta toyumuzu yaptık.
İlk seçimlere katılma hakkını kazanacağız kimsenin şüphesi olmasın.
Değerli basın mensupları
Zafer Partisi Türkiye’nin gündeminde bulunan 4 temel sorunu çözmek için yola çıkmıştır:
Bunlar:
Devlet krizi
Milli birlik krizi
Ekonomik kriz
Sığınmacılar krizi
Bu dört sorun birbirine bağlı, birbirini tetikleyen, çoğaltan sorunlardır.
O yüzden Zafer Partisi, bilinçli olarak sığınmacılar sorununu bir yıl içinde çözmeyi hedefliyor. Zira bu sorun çözülmezse diğer sorunların tek tek çözülmesi imkan dahilinde değildir.
Kurulur kurulmaz Sığınmacıların ülkelerine dönmeleri için kampanya başlatan Zafer Partisi on milyon imzayı hedefliyor. Gerek TBMM’ne gerekse BM’e verilecek olan bu imzalar ile Türk milletinin tavrı ortaya konacak. Zafer Partisi yokken ne yazık ki Türkiye’nin bu en önemli sorununa parmak basan bir siyasi irade yoktu. 900 bin kişiye bu arada vatandaşlık verildi. Avrupa’nın rahat uyuması için uluslar arası göçmen kampı haline gelmemize sebep olan bu küresel emperyalizmin istila programına AB, 3 milyar avro taahhüt etti ve bu arada da geri dönüş anlaşmasını imzalattı.
AB sınırında ülkeler oysaki mülteci akınını durdurdukları gibi ülkelerinde bulunan Suriyelileri geri gönderme peşindedir.
Mesela Danimarka mülteci hakkı tanıdığı Suriyelilere “Artık savaş bitti ülkenize dönün!” diyor.
Bu süreç nasıl başladı?
2011’de mayınlar söküldükten sonra iç savaş başlatıldı. Mayınlar temizlendi ve göçe hazır ortam hazırlandı, sonra bombalandıkları için gelmeyen, gelmeleri için bombalanan Suriye’nin kuzeyindeki ahali Türkiye’ye sürüldü. Ve bu bölgede bir PPKistan kurulması için, yani İkinci İsrail için düğmeye basıldı. Gerçekte amaç bölgede İsrail’in güvenliğini sağlamaktır. Hatta daha ileri gidilerek bir dünya savaşı sonrası olabilecek bir kazanım elde etti İsrail. Kudüs başkent ilan edildiği gibi su kaynakları bakımından zengin Golan Tepeleri İsrail’e geçti.
Şimdi de İran’daki sınır mayınları sökülüyor.
Afganistan’dan daha büyük bir göç için hazırlanıyor sınırlarımız.
Değerli basın mensupları
Türk milleti tarihinin hiçbir döneminde ırkçılık yapmamıştır. Komşuları ile barış içinde bir arada yaşamak istemektedir. Gerek Zafer Partisi gerekse kahır ekseriyeti sığınmacıların ülkesine dönmesini isteyen Türk milleti, asla ırkçı değildir. Ancak feraset ve akıl sahibidir. Sığınmacılar sorununa sadece ekonomik çıkarları için bakmamaktadır.
Ekonomik nedenlerle tepki gösterse de kendi parasının Suriyelilere dağıtıldığını bilsede işini kaybettiğini görse debu durumun ekonomik çöküşe sebep olduğunu takdir etsede daha çok “Allah devlete ve millete zeval vermesin,” diyor. Bu, onun mayasında var. Hissediyor ki: devleti tehlikededir.
İşte bu yüzden milletimizin yüzde seksenini aşkın bir kesimi, sığınmacılar sorununa Zafer Partisi gibi bakıyor. Daha doğrusu Zafer Partisi, milletin kahır ekseriyetine göre meseleye yaklaşıyor.
Bugün seçmenin eski siyasi geleneklerinden vazgeçmesini elbette kimse bekleyemez.
Kararsız seçmen Cumhur ittifakından yaka silkiyor ama Millet ittifakına da gitmiyor.
Yüzde 22 kararsız oy aslında kararlı.
Zafer Partisi işte bu bilinçli ve kararlı seçmeni hedefliyor.
Değerli basın mensupları sığınmacılara harcanan 90, 8 milyar ile neler yapılabilirdi?
80 Osmangazi Köprüsü.
200 Şehir Hastanesi.
400 muhrip 300 savaş uçağı.
1,5 milyon gence istihdam.
200 üniversite 1000 lise 2000 ilkokul.
Bütün bu istila programını kendi kendine finanse etmeye, Avrupa’nın ve İsrail’in rahat uyuması için kendi insanının evinin içine kamptan alıp sığınmacıları sokan idare, insan başına 1200 dolar ödedi. Yani her vatandaşımızın cebinden 1200 dolar çıktı.
Türkiye Suriye’nin kardeşiydi eskiden, yine kardeşi olacak. Zafer Partisi ne Afganlıya ne de Suriyeliye düşman. Bilakis onları vatanlarına kavuşturmak ve iyi ilişkilerde bulunmak istiyoruz. Bölgesel bir iş birliği geliştirerek, bir Ortadoğu barışını emperyalistler olmadan bölge ülkeleriyle geliştirmek istiyoruz.
Geri dönüş anlaşmasını ortadan kaldıracağız.
Anadolu Kalesi Projesini hayata geçireceğiz.
Ağırlaşan ve son müsilaj vakasıyla da artık ölüm sinyali veren Marmara’yı kurtaracağız.
İstanbul ile ilgili dönüşüm projesi hazırlıyoruz. Yaklaşan depremde 200 bin insan ölümü ve 150 milyar dolar zarar bekleniyor. Halihazırda Deprem için hiçbir şey yapılmıyor. Olası bir deprem İstanbul’u açık bir şehir haline getirir.
Zafer partisi İstanbul için yepyeni bir model hazırlıyor. İstanbul küçülmeli, ileri teknolojinin, sanatın, kültürün merkezi olmalıdır. Ağır sanayi ve tekstil sanayiini başka bölgelere taşıyacağız. 4 Sanayi koridoru kuracağız. 19 Tarım eylem planını hayata geçireceğiz.
Mavi vatanın enerji kaynaklarını değerlendirecek, deniz ticaretini geliştireceğiz. Su ürünlerini geliştireceğiz. Denizcilik bakanlığı ve deniz filosu kuracağız.
Çevre ve iklim muhafaza bakanlığı kuracağız, Devlet Planlama Teşkilatı ile Hıfzısıhha Enstitüsü’nü yeniden Cumhuriyetimize kazandıracağız.
2022 yılını tarım seferberliği yılı ilan ediyoruz.
10 Ocak 2022 Pazartesi günü tarım çalıştayı düzenliyoruz.
Ne yazık ki tarım üvey evlat muamelesi gördü. Türkiye’yi yönetenler yabancı üreticileri zengin ederken Türk çiftçisini, köylüsünü fakirleştirdi.
Değerli basın mensupları
Türkiye giderek yoksullaşıyor. 2020 yılında 18 milyon yoksul varken 2021 yılında yirmi milyonu geçmiştir. 2022 yılına girerken yüzde yüze varan enflasyon yüzünden yoksullaşma daha da artmış ve ülkenin yüzde yetmişbeş nüfusu hiç tasarruf yapamaz duruma gelmiştir. Tasarruf yapamama durumu aslında yoksullaşmanın yaygınlaştığını gösteriyor.
Ülkenin üçte biriyoksul, yüzde sekseni düşük gelir seviyesinde; yüzde yirmi refah payından yararlanabiliyor ama yüzde beşlik bir azınlık haksız bir refah düzeyini yandaş oldukları için yakalamış gözüküyor.
Bu sürdürülemez. Her yıl 9 milyar dolar sığınmacılara olan harcama, Beşli betoncuya verilen KÖİ ödemeleri halkımızı bezdirdi. Bu arada da enflasyona ezdirilen halkımız artık yoksullaşmayı da bir beka sorunu olarak görüyor.
Zafer Partisi hükümete acil teklifte bulunuyor. Bu çöküş karşısında bütün bir ekonomi politik, bir bakanın göz trafiğine, gülüşlerine ram edilemez.
Hükümete acilen önerimiz;
KÖİ ödemelerinde hiç olmazsa döviz yerine TL’ye geçiş sağlanmalıdır.
Saray acilen tasarrufa gitmelidir.
Kamu kurumlarına yeni bina ve yeni araç alımı durmalı, fuzuli masraflar yerine katma değer yaratan sürdürülebilir yatırımlar teşvik edilmelidir.
Uçaklar ve zırhlı arabalar satılmalıdır.
Merkez bankası liyakatli kadrolara bırakılmalıdır.
Çiftçi korunmalı, Köyler korunmalı, toprak ve su kaynakları geliştirilmelidir.
Gıda arz güvenliği ve gıda güvencesi sağlanmalıdır.
Yerli sanayi ve katma değer artırıcı sürdürülebilir sanayi önündeki engeller kaldırılmalıdır.
Türk çiftçisi ve esnafı borçları yüzünden icraya verilmemeli, yandaşların medyalarına yapılan harcamalardan vazgeçilmelidir.
Sayın Erdoğan Kazakistan’da vahim hadiseler yaşanırken çok trajik bir açıklama yapmıştır. Kimse, halkı sokağa çağırmadığı halde sokak vehimleri içeren bir açıklama ile 15 Temmuz hatırlatması yaparak tehditler savurmuştur. Bu; bir Cumhurbaşkanına yakışmayan söylemdir. Bu söylem, çok tehlikeli bir söylemdir.
Yıkımı gören çevre, ne yazık ki, hükümdarını yanlış istikametlere sürüklemektedir.
Makyavelli’den iki asır evvel yaşamış ve Cromwel hükümetine danışmanlık yapmış Thomas Hobbes’unLeviathan’ındaki gibi dünyevi iktidarla uhrevi iktidarı bütünleştirme teklifi yani açıkça halife müessesesini meclisin uhdesinden alıp bir kişilik iradeye bırakma projesi tehlikeli bir oyundur. Bazı fakir Afrika ülkeleri ile birlikte böylesi bir erk takviyesine girişmek Türkiye Cumhuriyeti’ni gerçekten geri dönülmez bir derin kuyuya iter.
Gerek Ak Parti ve gerekse Sayın Erdoğan demokrasi dışı teşebbüslere pirim vermemelidir. Demokrasi dışı senaryolar bizzat oturduğu dalı kesmek olur, kendi ayağına sıkmak olur. Provokasyonlar üzerine bina edilen tahtın üzerinde oturmak kabil değildir.
Sonuçta milli iradenin tecelligahı olan parlamento, yaşanan bütün krizlerin üstesinden gelmesini bilecektir.
Teşekkür ederim.”