ORTA SINIFIN BÜYÜTÜLMESİ VE GÜÇLENDİRİLMESİ I
Toplumsal yapıyı sürdürülebilir kılan unsurların başında sınıflar arasındaki geçişin kolaylığı gelir gelir. Bunun nedenini niçinini sosyolojik ve psikolojik açıdan irdelemek bizim konumuz olmadığından doğrudan konuya girerek kendi tarihi seyrimize bakmamızın doğru olacağını düşünüyorum. Osmanlı İmparatorluğunda hanedan dışında asiller sınıfının oluşmasına izin verilememesi bu geçişi kolaylaştırırken, Cumhuriyet idaresi bu mirası devralmış ve kuruluş sürecinde toplumsal yapının harmanlanması toplumsal geçişi daha da kolay hale getirmiştir. Cumhuriyet elitlerinin hiçbiri 7 göbektir toprak sahibi veya uzun süredir sanayicilik yapan bir aile değildir. Hatta sanayi devriminin ıskalanması bir bakıma orta sınıfı ve orta sınıftan yukarı tırmanmayı daha da mümkün kılmıştır. Osmanlı döneminin elitlerini saray damatları, askerler ve sivil bürokratlar oluştururken, bu yapı kısmen korunmakla birlikte Cumhuriyetle birlikte “yeni bir devlet, yeni bir hayat ve yeni bir sosyete” oluşturmak en temel hedefler arasındaki yerini almıştır.
Kurumsal manada 100 yılı geçen devlet dışındaki sivil toplum yapılarına baktığımızda 150 yılı geçen yalnızca Şekerci Hacı Bekir, 130 yılı geçen Vefa Bozacısı ve 100 yılı geçen bazı spor kulüplerini görürüz. İlişkilerin ekonomik örüntüler etrafında kurumlaşmadığı şartlarda yeni bir devlet, yeni bir hayat ve yeni bir sosyete ideali doğru ve yerinde bir hedeftir.
O halde bu yeni sosyetede orta sınıf kimler tarafından oluşturulacaktır? Yukarıda bir cümle ile değinilen sanayi devriminin yakalanamamış olması ile bizde orta sınıfımızın ortaya çıkması arasında doğrusal ilişkili bir bağ kurabilir miyiz? Bana kurabiliriz gibi geliyor. Birlikte bakalım isterseniz. Bu sınıf içinde her türlü riski alarak teşebbüs edip kendi adına teşebbüs eden esnaf ve sanatkârlar meslek grubunu orta sınıfa örnek gösterebiliriz.
Peki bunlar ülke ölçeğinde ne kadar yer tutarlar veya ne kadar yer tutmalıdırlar?
Ticaretin ilk dönemlerinden bu yana iş hayatı içerisinde etkili bir rol oynayan bu meslek erbabı kısıtlı bir sermaye ile daha çok beden gücüne dayanarak iş yapan, bağımsız girişimciler olarak tanımlanmakta ve ülkemizde, 500 meslek dalında 2,5 milyon esnaf ve sanatkâr faaliyet göstermektedir. Esnaf ve sanatkarlarımız 491 meslek dalında 1 milyon 922 bin 429 esnaf ve sanatkâr, 3 bin 130 esnaf ve sanatkârlar odası, 82 esnaf odaları birliği, 13 mesleki federasyonuna sahiptir. Ülkemizin en yaygın ve en fazla üyesine sahip 5362 Sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile kurulmuş kamu kurumu niteliğini haiz meslek kuruluşunda hizmet veren kişilerdir.
Ekonomik ve sosyal kalkınmanın dengeli biçimde dağıtılması ve sürdürülmesinde yaptığı katkı, işsizliğin azaltılması, istihdamın ve üretimin artırılması ve değişen piyasa şartlarına hızlı uyum sağlayan yapısıyla toplumsal acıdan vazgeçilmez niteliktedir. Ülkemizdeki işletmelerin %99,9’unu oluşturan istihdamdaki payları %81, katma değerdeki payları %59’dur. İhracatın %26’sını gerçekleştirmektedir. Türkiye de esnaf ve sanatkârlarımız aileleri ve çalışanlarıyla birlikte değerlendirildiğinde ülke nüfusunun %20’sini oluşturmaktadır. Büyük sanayi işletmelerinin dağıtım tedarik ve pazarlama ağlarını oluşturarak onların tamamlayıcısı ve büyük işletmelerin ihtiyaç duyduğu nitelikli meslek elamanlarının yetişmesine katkı sağlayarak destek olmaktadır. Sağladığı veresiye alış-veriş imkanları ile toplumsal kaosu önleyen sosyal denge unsurudur aynı zamanda.
Ülkemizde toplumun çatısını taşıyan temel direk olarak nitelendirebileceğimiz bu ekonomik sınıf, 2009 yılından sonra ülkeleri etkisi altına alan küresel mali kriz üzerinden global sermayenin yerli sermaye üzerindeki baskısı ve iktidarların yanlış politikaları çok olumsuz etkilemiştir. Ayrıca, Covid 19 sürecinde yaşanan ekonomik sıkıntılar had safhaya ulaşarak esnaf ve sanatkarı alım ve ödeme gücünü yitirme noktasına getirmiştir. Devlete hiçbir külfeti olmayan esnaf ve sanatkâr birçok maddi külfet altında ezilmekte, giderek ağırlaşan birçok sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sınıfın toplumun %20’sini oluşturduğunu dikkate aldığımızda yaşanan olumsuz etkilerin toplumun tümüne yansıyacağı açıktır. Buna karşın ezilmekte olan esnaf ve sanatkâr ülkede yaşayan her vatandaş gibi vergisini vermek ve SGK primlerini yatırmakla yükümlüdür.
Türkiye’de esnaf ve sanatkarlarımızın durumun iyileştirilmesi ekonominin topyekün iyileştirilmesine, yani işçinin, memurun, çiftçinin gelir düzeyinin iyi olmasına, dar gelirlinin gelirlerinin yükseltilmesine, sosyal yardımları ülkelerine giderek düğün parası yapan sığınmacılara değil, kendi insanımıza dağıtılmasına bağlıdır. Öncelikle; ekonomik sosyal ve siyasal sorunlarla boğuşan esnafımız bir yandan da teknolojik gelişim, gros, hiper ve süper marketlerin kontrolsüz mantar gibi çoğalmasıyla birlikte oluşan haksız rekabet, uygulanan bölgesel teşvikler, hızla artan ithalat girdileri ve kendi kontrolleri dışında gelişen piyasa koşulları ile boğuşmaktadır. Uygun şartlı finansman temini, yetersiz yasal düzenleme yetersiz pazarlama ve mesleki bilgi eksikliği, planlama, adaletsiz vergi ve sosyal Güvenlik sistemi, işyeri açılması şartlarının zorluğu, ihracatta yol göstericilik ve danışmanlık hizmetlerinin yetersiz ve eksikliği, dijital okur yazarlık, işyerinin devamlılığını sağlama, yatırım kaynaklarına erişim ana başlıklar olarak esnaf ve sanatkârlarımızın başlıca sorunlarıdır.
Buna göre ülkemizde gelir dağılımını ele alarak orta sınıfın gelir dağılımından aldığı pay ile toplumsal yapıdaki orta sınıfın büyütülmesini ele almak gerekmektedir. Bu konuyu önümüzdeki hafta yazacağım yazıda ele alacağım.