Son dönemece girdik. Yeni yıl, virajı alır almaz karşımız da. Sakın benden beklemeyin… Geçen yılda olanları epey abartarak ve de biraz yayarak size bedavadan 3-4 yazı çıkartmayacağım. Bunu yapacak o kadar çok kimse çıkacak ki gına gelecek. Bu yüzden müsterih olun ve yazımı tedirgin olmadan okuyunuz… Her şeyin başında hepinize merhabalar…
Sürekli seyrettim. Beynimin kıvrımlarına sakladım. Kişileri laflarından çok, mani olamadıkları mimiklerinden inceledim ve tespitlerimi siz değerli okurlarımla paylaşmaya karar verdim… Tahmininiz üzere Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarından ve uygulama senaryosundan bahsediyorum… Bir senaryo ki ne senaryo… Senarist ilk laftan son lafa kadar her şeyi düşünmüş ve kaleme dökmüş. Oyuncular da epey kuvvetli ve tecrübeli kimselerden oluşuyor. Hepsi rollerinin hakkını ziyadesiyle verdi… İsterseniz birinci bölümden başlayalım… Artist Sarı Ali’den aşağı kalmayan Türk-iş’in başındaki sapsarı kardeşimiz fitili ateşledi ve ilk klape vuruldu… Ortaya çıktı, sanki Hükümetin adamı değilmiş, işçinin hamisiymiş gibi esti gürledi, “4000 TL’nin altına imza atmayız” dedi… Ondan önce konuşan TİSK temsilcisi, TUİK’in enflasyonu esasımızdır dediğinden, sarışının “4000 kırmızı çizgisi” , tutunacak dal oldu… Sonra , kimse net bir rakam açıklamazken TİSK temsilcisi el altından kasıtlı olarak uçurulan haberleri yalanladı, 3100 rakamını telaffuz etmediklerini, 3500’ün iyi olduğunu anlatmaya uğraştı… Her kes bu çerçevede rakam 3700-3900’e bağlanır diye düşünmeye ve beklemeye başladı… Pazartesi, açıklama günü geldiğinde sessizlik hakimdi. Beklemeler ertesi gün ve daha sonrası da netice getirmedi… Reklam sektöründe çalışan arkadaşlar bilir… En iyi reklam, ürünün ne olduğu bilinmediği ve merak uyandıran halidir… Bu süreçte senaryo gereği 4000 TL’nin çok iyi bir rakam ama imkânsız olduğu haberleri yandaşlarca piyasaya pompalandı… Her şey hazırdı , ilgi ve merak doruk noktadaydı. Fiyatlamanın üst sınırı da istenilenin altında bırakıldığından bomba patlamaya hazır halde idi… Ve gelindi Mübarek Cuma’ya… Bu gün de sahip olduğu dini motifin artı hanesine yazılması için özel olarak seçildi… İlan edilen saatten bir müddet geç başlaması da maksada hizmet için bile bile yapıldı…Ekranları başındaki milyonların, konsantrasyonları tam kıvamına getirilmişti… Şimdi biraz da işin tadını çıkarmak gerekiyordu… Tarihte ilk defa bir CB asgari ücret tespit komisyonu içinde ekranlara arz-ı endam ediyordu. Belli ki netice sadece siyasi ranta uygun tecelli edecekti… Bahsedilen tat çıkmaya başlamıştı bile… Bakan efendi konuşmaya başladı… Sanki yarışma programlarındaki netice ilanını sündürmeleri gibi , gereğini yaptı ve Ağasından müsaade alarak iki de söz verdi… TİSK adına konuşan garibim milletin uzun süredir tartıştığı fakat neticeye varamadığı konuyu vuzuha kavuşturdu… “İşçi olmazsa işveren, İşveren olmazsa işçi olamaz” diyerek “Tavuk yumurta” yaklaşımlı olayı müphemlikten çıkartarak net bir hale getirdi… Şahsen ben kendi kendime hayıflandım. Niye şimdiye kadar bunu düşünemedim diye… Adam yılların kördüğümüne, İskender kılıcı oluverdi… Gelelim işçi temsilcisine… Türk-İş Başkanı sarışın kardeşimiz, senaryonun tamamını okuduktan sonra, Reyis’in söyleyeceği rakamın altını kırmızı çizgi ilan edip, o da artı olarak nasibini alıp kenara çekildi… Çıkışları ile bilinen Genel Sekreteri Pevrul’u öne sürerek kendisini emniyete aldı. İmzayı atan “o” olduğu için de sonsuza kadar aleyhte konuşamayacak duruma getirilmiş oldu… Mustafa Özbek dostumun Türk-Metal Sendikası Genel Başkanı olduğu dönemler de Genel Sekreteri olan Pevrul’u fazla diyaloğum olmasa da az çok tanırım… Bilgili dirayetli önsezili bir arkadaşımızdır. Bu tezgâha nasıl düştü anlayamadım… O hiçbir zaman figürasyonu tercih etmemişti… Oyuncuların hepsi kırk yıllık jönler gibi , yönetmen talimatlarını eksiksiz yerine getirdiler… Figürasyon, yardımcı oyuncu derken filmin “Esas Oğlan“ı ağzı kulaklarında sırasını bekledi… Ve artık hasat vakti gelmişti. Meyveler tam olgunlaşmış, birisinin onları kopartması gerekiyordu… Esas Oğlanımıza sadece elini dala uzatmak kalmıştı. O da gereğini yaptı, meyveleri topladı, sattı ve parayı da cebine attı... Bu arada hamaset kadrosundan bir iki de laf etti ama araya karıştı gitti… Türk Lirasını yedirmeyeceğiz dediği anlar ilave bir %5 kaybı daha yaşadık… İster istemez akla geliyor, zat ne zaman konuşsa dolar arayı açıyor… Bu bir iki üç beş değil hep böyle acaba piyasalara sinyal ve tetikleme olarak kararlaştırılmış bir durum mu var ne? Hatırlayın. Kıkrıs çıkarması öncesi, devrin Dışişleri Bakanı Turan Güneş, tıkanan durum sonrası, Londra’dan “Burada işler uzayacak, Ayşe (kızı) tatile çıksın” diyerek şifreli mesaj göndermişti ve çıkarma başlamıştı… Acaba, RTE ve piyasalar arasında da böyle bir anlaşma mı var? Ben ne zaman konuşursam “Uçuşa geç!” diye bir antlaşma mı var, çözemedim…
Bu yazımda sizlerle “Asgari Ücret tespit komisyonunun“ anatomisini değerlendirdim… Gizlenen detaylar çuvalla vardı. Bir iki tanesini paylaşayım. Sadece imza günü %5 ertesi gün de %5 kur artışı olarak 24 saatte zaten zammın %10’u gitti. Vaveyla arasında bir ocak başlangıçlı elektriğe %40 zam haberi duyulmadı bile… İşçiler , memurlar gibi değildir. Memurlar maaşı ayın birinde peşin alırlar, işçiler çalışıp ay sonun da alırlar yani zam ellerine 31 Ocak’ta geçecek… Demek istediğim ,yılbaşından itibaren başlayacak zam yağmurundan sonrasını dikkate aldığımızda maaş günü ana sermayeden yenmeye başlanacak gibi… Tecrübelerime binaen “Zamları geri alın, eski maaşıma razıyım” diyenler çok olacak kanaatindeyim… Ayrıyeten gerekli altyapılar oluşturulmadan, sadece siyasi rant maksatlı hesaplar yapıldığından, büyük bir keşmekeş var. Detaylara girmeyeceğim, zaten her gün gündem konusu oluyorlar… Sadece son lafım şu: Otoyolu yaptık ama bağlantı yollarını unuttuğumuzdan , şehirlere girip çıkamıyoruz…
Gözün gördüğü resim bu da büyük resim ne derseniz, ufukta seçim göründü derim… Hepiniz Cenab-ı Allah’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…