Geçen ayın son haftasıydı. Fransız Le Figaro Gazetesi’ne konuşan Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Türkiye ile ilişkileri “ön koşulsuz normalleştirmeye” hazır olduklarını belirtirken, şunları söyledi:
“Türkiye’den diyaloğu yeniden başlatmak için olumlu sinyaller aldık, ancak sorun karmaşıklığını koruyor. Ankara yeni koşullar öne sürüyor. Bunların arasında Azerbaycan ile Nahçıvan’ı birbirine bağlayan ‘koridor’ da var. Bu bizim için tartışma konusu bile olamaz.”
Mirzoyan’ın iddiaları doğru ise, ilk diyalog sinyalini Ankara vermiş… Ama bazı şartları varmış… Bunlardan birisi “koridor” konusuymuş… Elbette biliyoruz, ama yine de soralım: acaba Ankara’nın diğer koşulları neydi?..
Ermeni Dışişleri Bakanı’nın hemen ardından Rusya Dışişleri Sözcüsü Mariya Zaharova, “Ermenistan’ın Erivan ile Ankara arasında arabuluculuk için yardım talebinde bulunduğunu doğrulayabilirim. Rusya, Ermenistan-Türkiye ilişkilerini normalleştirmek için bu sürece ilgi duyuyor ve çaba sarfediyor.” dedi.
Manşetlerdeki Kilit Kelime: Normalleşme
Duymuşsunuzdur; Mirzoyan ve Zahanova’nın bu açıklamalarından 20 gün kadar sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TBMM’deki bütçe görüşmeleri sırasında, “gerçekçi dış politika izlediklerini, idealleri ile sahadaki gerçekler arasında son derece başarılı bir şekilde denge kurduklarını” vurguladı ve “İki tane haberi sizlerle paylaşmak istiyorum.” diyerek şunları söyledi:
“Yakında Ermenistan’la normalleşme adımları için karşılıklı özel temsilciler atayacağız ve her adımda Azerbaycan’la birlikte hareket edeceğiz; ayrıca, Erivan-İstanbul arasında da charter uçuşlarını önümüzdeki süreçte başlatacağız.”
Sadece iki gün sonra, 6 yıl Washington Büyükelçiliği yapan Serdar Kılıç’ın özel temsilci olarak görevlendirildiğini duyuran Çavuşoğlu, Ermenistan’la ilgili müjdelerini (!) Birleşik Arap Emirlikleri ziyaretinde de sürdürüp yol haritası hakkında şu bilgileri verdi:
“Temsilcilerin ne konuşacağını önceden belirlemek doğru olmaz, ama öncelikler belirlenebilir. Sonra yol haritası üzerinde çalışılır… Rusya da ABD de bu süreci destekliyor. Sınırın açılmasında Azerbaycan’la birlikte karar alırız. Örneğin Ermenistan’ın, Azerbaycan’la kapsamlı barış anlaşması imzalama teklifi olur. Biz de ona dahil olabiliriz. Örnek olarak söylüyorum; böyle bir anlaşma imzalandığı zaman sınırın açılması bunun içine girebilir.”
En coşkulu açıklama ise Aksakallılar Heyeti Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin son Başbakanı Binali Yıldırım’dan geldi. Yıldırım şöyle konuştu:
“Ermenistan’a, artık Karabağ meselesi bir noktaya geldiğine göre, hem Azerbaycan hem Türkiye olarak barış elini uzatıyoruz. Diyoruz ki, Kafkasya’daki gelişmelerden, refahtan, zenginlikten siz de istifade edin. Bu bir açık çağrıdır.”
Türkiye-Ermenistan arasındaki diğer hayati konulardan sonra sanırsınız ki, Dağlık Karabağ meselesi hallolmuş da, “açılım” zamanı gelmiş!.. Karabağ işgâli sona erdiyse Rusya’yla, Minsk grubuyla masaya oturmaların hikmet-i sebebi nedir?..
Obama’nın Dayatmasını Biden mı Tamamlatacak?
2009-2010’da yapılan “Ermeni açılımı” sırasında da Ankara’nın iki ülke arasındaki sorunları Dağlık Karabağ’a indirgediğini hatırlatıp Çavuşoğlu’nun, “Rusya da ABD de bu süreci destekliyor.” sözüne dönelim.
Evet, ilk alkış ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’dan geldi. Blinken, “Normalleşme sürecini görüşmek üzere özel temsilciler atanacağına dair açıklamaları memnuniyetle karşılıyor ve güçlü bir şekilde destekliyoruz.” dedi. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise “memnuniyetlerini” bildirdi.
10 yıl önceki “açılım” da Obama’nın dayatmasıyla yapıldığı için çok normal, değil mi?
Nitekim ABD’nin önde gelen medya kuruluşu Bloomberg, Türkiye’nin bu adımı Biden’ı memnun etmek için attığını iddia etmekle kalmadı, “Türkiye’nin sürpriz dönüşü; ABD Başkanı Biden’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Ekim ayında Roma’da gerçekleştirdiği görüşmede talebiyle uyumlu. Bu iddiayı üst düzey bir Türk yetkili Bloomberg’e söylemişti.” ifşaatında bulundu. Ayrıca şu içler acısı yorumu da yaptı:
“Erdoğan, enflasyonun fırladığı ve 2023 seçimleri öncesinde kendisine desteği tehdit eden ekonomiyi istikrarlı hale getirmek için herhangi bir dış politika hamlesinden büyük faydalar sağlayabilir.”
Şu tablodan sonra “Nerede kalmıştık?” veya “Obama’nın dayatmalarını Biden’ın tamamlatacağı anlaşılıyor” desek yanlış mı olur?!
Bahçeli’nin 12 Yıl Önceki İtirazları
Peki Ermenistan Dışişleri Bakanı Mirzoyan’ın, “Türkiye ile ilişkileri ön koşulsuz normalleştirmeye hazırız.” ifadelerinin anlamı ne? Şu:
“Sadece Dağlık Karabağ’dan değil ‘3T’den, yani “Soykırımı tanıma, tazminat ve toprak taleplerinden vazgeçmemizi istemeyin.”
İşte bu noktada sözü Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin Lideri Devlet Bahçeli’ye bırakalım. Bahçeli, 2009’daki “açılım” sürecinde bakın hangi tespitlerde bulunmuştu:
– Türkiye maalesef AKP zihniyetinin sergilediği teslimiyetçi ve ilkesiz tavırla uluslararası şantaj ve taviz denklemine sürüklenmiş bulunmaktadır. AB ile ilişkilerde ve ülkemizi ilgilendiren hemen her raporda, Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunların çözülmesi bir ön şart olarak açıkça yer almış; Türkiye’den Ermenistan’la ön şartsız olarak diplomatik ilişki kurulması, sınırın açılması, uygulanan ambargonun kaldırması açıkça istenilmiştir. Ülkemizi ziyaret eden ABD Başkanı Obama’dan da benzer taleplerin gelmiş olması, hükümet üzerindeki dayatmaların dozunun iyice arttığını ortaya koymaktadır.
– Adına “normalleşme” denilerek yürütülen süreç, Ermenistan’a tek taraflı taviz verme aşamasına kadar dayanmıştır. Türk Milleti’ni sözde ikna etmek, gerçekte aldatmak ve Azerbaycanlı kardeşlerimizi oyalamak üzerine bir sinsi oyun da sahneye konulmuştur. Başbakan Erdoğan’ın kamuoyu tepkisi üzerine çark ederek, sözde açılımın “ancak Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki mutabakatla” yapılacağını açıklamış olmasının bu açıdan inandırıcılığı yoktur.
– Türkiye-Ermenistan arasındaki ilişkileri, elbette ki, çok önemli olmasına rağmen yalnızca Karabağ meselesine indirgemek, Ermenistan-Türkiye arasındaki diğer pürüzleri yok saymak anlamına gelecek bir geri adımdır.
– Dar bir alana ve zorlu bir coğrafyaya sıkışmış bulunan Ermenistan’ın Türkiye ile olan sınırın açılması halinde bundan en çok yararlanacak taraf elbette ki, Ermenistan’dır. Bu itibarla, aramızdaki sorunların çözülmesi noktasında atılacak ilk adımların ondan beklenilmesi hem gerçekçi hem de olması gereken bir yaklaşımdır. Ancak AKP zihniyeti şartları tersine çevirmiş, Türkiye’nin sorunlarını çözme noktasında bizi, Ermenistan’la ilişki kurmaya ve ilk adımı atmaya mecbur hale getirmiştir.
– Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin önündeki en büyük engel, Türkiye düşmanlığı üzerine kurulu Ermeni politikaları ve iddialarıdır. Bu politikalarda bugüne kadar hiçbir değişiklik olmamıştır.
Şimdilerde başlatılan yeni “normalleşme” sürecindeki tablo da tam olarak böyle değil mi?
Bahçeli’nin Cevabını Aradığı Sorular
Bahçeli’nin aynı konuşmasından devam edelim. O tespitleri yaptıktan sonra, öncelikle AKP Hükümetine şu soruları yöneltti:
– Ermenistan, Türkiye-Ermenistan arasındaki sınırı belirleyen 1920 Gümrü ve 1921 Kars Anlaşmalarının yürürlükte olmadığına dair iddialarından vazgeçmiş midir?
– 23 Ağustos 1990 tarihinde kabul ettiği Bağımsızlık Bildirgesi’nde, Türkiye’nin Doğu Anadolu Bölgesi’ni kendi toprağı olarak ilân ederek, “Batı Ermenistan” şeklinde tanımlamasını geri almış mıdır?
– Türkiye’nin bir parçası olan Ağrı Dağı’nı devlet arması olarak kabul eden anayasasının ilgili maddesini değiştirmiş midir?
– Ermenistan, 1915 yılında, Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşanan tehcirle ilgili olarak iddia ettikleri soykırım suçlamalarından vazgeçerek geri adım atmış mıdır veya geri adım atacaklarına dair güçlü bir işaret vermiş midir?
– Her ortamda karşımıza çıkarılan sahte soykırım yalanıyla Türk tarihini ve Türk milletini en ağır insanlık suçuyla mahkûm etmek için uluslararası planda hayâsız karalama kampanyasının sona ereceğine ilişkin emareler görülmüş müdür?
– Azerbaycan topraklarının beşte birine karşılık gelen bu coğrafyada, bir milyon nüfusun yurtlarını terk ederek göçmek zorunda kaldığı Karabağ’ın işgâline kesin olarak son verecek bir sürecin önü açılmış mıdır?
Savaş Mağlubiyetine Eşdeğer
Ardından da şu uyarılarda bulundu:
– Bu sorularımıza verilecek cevap “evet” ise Ermenistan’la kurulacak ilişkilerin önünün açılmasında hiçbir endişe taşımaya mahal yoktur… Ancak sorularımızın karşılığı, “hayır” cevabı ise Türkiye’nin, Ermenistan’ın peşinden koşmasının ve ilişkilerin düzeltilmesi için ricacı konumuna sokulmasının ne siyasi, ne ahlaki, ne meşru ve ne de anlaşılabilir bir izahı ve gerekçesi olamayacaktır.
– Hükümeti uyarıyorum; Ermenistan’a olan yaklaşımınız tıpkı, Kıbrıs’ta Rumlarla, Irak’ta aşiret reisleri ile olduğu gibi haysiyet kırıcıdır, onurumuzu zedeleyicidir ve büyük milletimizin asla hak etmediği bir seviyesizliktir… Uygulanan teslimiyetçi politikalarla ülkemiz saygınlığını her geçen gün yitirmiş; her isteyenin tuttuğunu koparabileceği aciz, çaresiz bir ülke konumuna düşürülmüştür… Türkiye savaş mağlubu bir ülkenin düştüğü çaresizliğe eşdeğer bir teslimiyetin içine girmiştir.
– Türkiye’nin bütün kırmızı çizgileri hükümet eliyle birer birer silinmeye başlanmıştır. Devlet politikalarında, böylesine köklü değişikliklerin tek başına bile olsa yalnızca hükümet tasarrufu ile yapılamayacağını ifade etmek istiyorum.
– Gerek kamuoyunun ve gerekse hükümetin angajmana girdiği yabancı muhataplarının bilmesini ve ayaklarını denk almasını istediğim husus şudur: Bugün işbirliğine yatkın, taviz vermeye hazır bir siyasal iktidar işbaşında bulunabilir. Ancak demokrasilerde iktidar sonsuz değildir.
MHP Lideri’nin 12 yıl önceki itirazları geçerliliğini koruduğuna ve de yönelttiği sorularının tamamının cevabı “Hayır” olduğuna göre, geriye bize de şunu sormak kalıyor:
Acaba Bahçeli, Cumhur İttifakı’nın “bekası” adına tüm o sözlerini unutup bu yeni “normalleşme”yi de destekleyecek mi?