Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2012 yılında Türk Lirası’yla ilgili olarak “para tıpkı bayrak gibi, milli marş gibi bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler” demişti. Bu hem gerçekçi hem de doğru bir tespittir.
Eğer bu tespit doğruysa Türk Lirasının değerini on beş günde % 40’a yakın düşüren faiz politikaları yanlıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, faiz indirimi konusunda alınan kararlar için “Bu politikayla biz ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu sonunda ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz.”
Cumhurbaşkanı bu sözleri etmesine karşıngerçekte ne yaptıklarını, niçin yaptıklarını, nasıl sonuç elde edeceklerini de hiçbir zaman tahmin edemedikleri anlaşılıyor. Olan faiz baronlarına değil yurttaşlara oluyor. İnadına yürütülen faiz indirimi politikaları, bakanları ve başkanları görevden almalar ya da atamalar da yanlıştır. Yanlış olduğunu da çarşı/Pazar haykırmaktadır.
İktidar serbest piyasa adına “saldım çayıra Mevla’m kayıra” stratejisi izliyor.
Anlaşılan o ki Allah (CC) bir iktidarı iş başından uzaklaştıracağı zaman ilk önce o iktidar sahiplerinin aklını başından alıyor ve basiretini bağlıyor!
Dış politikada savrulma!
Dış politikada da savrulmanın da ötesinde ibretlik gelişmeler yaşanıyor.
Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında “Darbe girişimi olduğu zaman Körfez’de kimlerin buna sevindiğini, nasıl paralar harcandığını çok iyi biliyoruz” sözleriyle Birleşik Arap Emirlikleri’ni suçlamıştı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise televizyonda “15 Temmuz onların (ABD) talimatı ile oldu. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), 15 Temmuz’un ABD ile birlikte faili. BAE ABD’nin en önemli operasyonel partneri” yanıtını vermişti.
Türkiye haklı olarak BAE ile köprüleri atmıştı. BAE’nin darbe girişimindeki rolü ile ilgili Türkiye’nin somut girişimi 2020 Ağustos’unda yapıldı. Zayed el Nahyan,’ın önde gelen danışmanlarından Muhammed Dahlan hakkında 15 Temmuz darbe girişimini finanse etmek gibi çok ciddi suçlamalardan dolayı Interpol’e “kırmızı bülten” çıkarılması talebinde bulunuldu.
Gelinen aşamada BAE’nin Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed el Nahyan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek için Ankara’ya geldi. Heyetler arası ve ikili görüşmeler sonrası Türkiye ile BAE arasında dokuz yeni anlaşma imzalandı.
Olması lazım gelenler oluyor burada yanlışlık nerede diyeceksiniz. Elbette ülkeler arasında ebedi düşmanlık ya da dostluklar yoktur çıkarlar vardır. Yapılması gereken de ilişkileri iyileştirmektir. BAE ile ilişkilerde yanlışlık ve ibretlik olan yan çok kısa sürede “şerefsiz, hain, düşman” olarak nitelenen bir ülkeyle bir anda cansiperane işbirliğine ve dostluğa geçiştir.
Ciddi bir savrulma da Katar’la ilişkilerde yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta Katar’ı ziyaret etmişti. Bu ziyaret sırasında Katar’la 84 mutabakat imzalayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye ve Katar zor dönemlerde dayanışma içinde hareket ederek, gerçek birer dost olduklarını göstermişlerdir” dedi.
Erdoğan’ın Katar’a yaptığı ziyaretin ve imzalanan anlaşmaların mürekkebi dahi kurumadanExxon Mobil-QatarPetroleum ortaklığı, Türkiye’nin ve KKTC’nin kıta sahanlığını da ihlal ederek Rum kesimiyle, Türkiye’nin kıta sahanlığını da ihlal ederek, doğal gaz anlaşmasını imzaladığı açıklandı.
Hâlbuki Türk Dışişleri sözcüsü iki hafta önce Katar’ı uyarmış, Türkiye’nin “kararlı” tutumunu açıklamıştı: “Türkiye, hiçbir yabancı ülkenin, şirketin veya geminin deniz yetki alanlarımızda izinsiz olarak hidrokarbon arama faaliyetlerinde bulunmasına, asla fırsat vermeyecek, ülkemizin ve KKTC’nin haklarını kararlılıkla savunmaya devam edecektir.”
“Din kardeşi, ümmet, gönül coğrafyası” derken Mısır ile Yunanistan, Katar ile Kıbrıs Rum Yönetimi, BAE ile İsrail birlikte Türkiye çıkarları aleyhine anlaşabiliyor. Türkiye ise dış politikada savruluyor.