Yıllardan beri, yazar söylerim. Uluslararası ilişkilerde, asıl olan tüm eylemlerin karşılıklı (mütekabiliyet) olmasıdır. Hele bu ilişkiler, dinler, medeniyetler arası ise! Uluslararası antlaşmalarda temel hukuk güce dayanır. Gücünüz yoksa; istediğiniz anlaşmayı yapın, sizi şamar oğlanına çevirir elinizde ne var ne yoksa alırlar, mümkünse sizi her şeyinizle beraber yok ederler.
Eğer gücünüzü kullanmasını bilmiyorsanız, tüm kutsallarınıza saldırır, yakar yıkarlar. Her türden hakareti gözlerinizin içine bakarak ,zevkle yaparlar. Ulusunuzun sinir sistemlerini tahrip ederler. Haksız olarak her yola başvururlar. Yavuz hırsız örneği sizi bir de suçlu çıkarırlar.
Devletler arası ilişkilerde dostluk yoktur. Özellikle Arap ülkeleri, söz konusu olunca! Arap ülkelerinin nasıl düşmanlarımız ile aynı konumu paylaştıklarını gördük- görüyoruz göreceğiz. Tarihi süreçte değişen bir şey yok.
Siyasal İslamcıların kafa yapısında da hiçbir şey değişmemiş. Irak’ta tarihi çarşımızı büyük bir zevkle yaktılar. Mekke’de ecdat yadigarı eserlerimizi, kalemizi büyük bir kinle yıktılar. Kudüs yine aynı zamanda Yehova’ya hediye edildi. Başta Mescidi Aksa olmak üzere Kudüs’teki tüm camilerimiz saldırı altında. Avrupa’da durum tıpkısının aynısı. Tüm bu saydıklarımız Siyasal İslamcıların yönetimde etkin olduğu süreçte gerçekleşti, gerçekleşiyor, gerçekleşecek.
Yönetimdeki hantallık ve kısır döngü, düşmanlarımızı artık caydıramıyor. Siyasal İslamcıların özeleştiri yapması nakıslarını(eksikliklerini) gidermeleri zorunludur. Aksi halde Nazilerden-Ermeni ve Rum komitacılardan bir farkları kalmaz.
Hala Diyarbakır’da yakılan, Kurşunlu camiyi yakanlar, yaktıranlar bulunamadı. Neden, İstihbaratımız yok mu? Canilere hesap soracak, adaletin önüne atacak gücümüz yok mu? Yahut , Bir irade eksikliğimi var bilemiyorum.
Kıbrıs’ta, saldırıya uğrayan caminin görüntülerine bakınca, içim yandı doğrusu. Camimize yapılan saldırı Suriye’de olanlarla, doğu Akdeniz’de-Adalar(ege)denizinde yaşananlarla, işgal edilen adalarımızla doğrudan ilintilidir.
“Bu kafa ile gidersen askere …….. alırısın teskere.” Diye veciz bir sözümüz var. Fransa’nın zorbalıkla, hiçbir yasaya dayanmayan bir şekilde camilerimizi kapatılması, din kardeşlerimizi ve yurttaşlarımızı baskılaması ve devletimi dikkate almaması. Bunlar, üzerinde düşünülmesi gereken şeylerdir. Karşı tarafın bizim topraklarımızda mabetleri var, sivil toplum örgütleri, vakıfları var. ABD’de Ülkü ocakları için soruşturma açılıyor, bizdeki Amerikan dernekleri çok rahat. Fener patrikhanesi adeta büyük bir koruma altında! DEFALARCA DEDİM. Bu ihanet yuvası yurt dışına çıkarılsın diye! Amma duyan olmuyor.
İşe Fenerden başlamalı, bakın tüm saldırılar nasıl duruyor. Arap’ın parasına evet, kritik tesislere sulanmalarına hayır. Yol yapsınlar, çikolata fabrikası kursunlar, market açsınlar.Fakat savunma sanayine bulaştırılmasınlar. Çinko madenlerinin durumuna düşürülmemelidir. Maden ihracatında hammadde ihracatı durdurulmalıdır. Mamul madde ihracatına yönelmelidir.
Yani “yavaş tükürüğün sakala zararı var” ata sözümüzü hatırdan çıkarmamalı. Özellikle siyasal İslamcılar. Ben onların sakallarının temiz olmasını temenni ediyorum. Kirli sakalların kesilmesi belki zorunluluk haline dönüşebilir…
Kıbrıs Türk cumhuriyetini, Cami saldırısı karşısında, gösterdiği tepkiden gurur duydum. Devlet yapısı yeni saldırıların oluşmasını önleyecek önlemleri derhal almalı, hiç kimsenin kısır anlayışına terk etmemelidir.
Görklü Çalap’ımızın görkemli selamları, öz eleştiri (nefsi murakabe) yapıp eksikliklerini (Nakısa)gideren, özünü olgunlaştıran düşmanlarımıza fırsat vermeyen, mabetlerimin göğsüne uzanan namahrem (düşman eli) elleri kırma mücadelesi veren tüm görevlilerimizin üzerine olsun vesselam.
“Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli
Değmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli;
Bu ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde inlemeli.”
