Hani ekonomide kara günler vardır. Bunlar bazen Kara Pazar, bazen Kara Salı gibi adlarla anılır. Biz bu konuda da dünyanın önüne geçtik. Her günümüz kara hatta duble kara oldu. Günler arasında tefrik yapmayan gelişmeler, bugünkü konumuz olacak… Cumartesi ve Pazar günleri, saklanan ama bilinmesi gereken konuları işleme isteğimiz, malûm olayları ilave baskı olarak karşınıza getirme zaruretini oluşturdu. Hepinize Merhabalar…
Boks müsabakalarında, aşırı yumruk yiyen boksör kendinden geçer, şuursuzca ayakta kalmaya çabalar. Bu durum ölümüne bile sebep olabilir. Buna abondone olmak denir. İşte o andan itibaren hakemlerin ve antrenörün devreye girmesi gerekir. Ya maç durdurulur ya da havlu atılarak aynı sonuç alınır ve perişan haldekinin sağlığı korunmaya çalışılır.
İşte o maçlar gibi idaredeki kimseler abondone olmuş durumdalar, ne yaptıklarını bilmiyorlar, sadece donuk donuk etrafa bakıyorlar. Ülke Titanik’in batışı gibi yavaş yavaş sulara gömülüyor… Bu durumda ya halk ya da TBMM ringe havlu atmalı, maçı bitirmeli. En kısa zamanda yapılacak seçimlerle de sağlıklı yönetimine kavuşmalı…
Bir askeri kışla kantininin bile yönetilemeyeceği usûllerle ülke uçurumdan aşağı yuvarlanıyor. Kenardaki bitkilere tutunabilmek son umut…
Ekonomide sistemler vardır. Bunlar işin pirleri vasıtasıyla her türlü denenip, neticeleri görülerek ortaya konulan prensiplerdir. Şaibeli ekonomi bilgisi olan bir kimsenin kendi kafasına göre yeni yollar bulması, ancak bir bakkal dükkanı riske edilerek hayata geçirilebilir. Ülkenin tamamı hiç bir zaman kumara vasıta olamaz. Yurdumuz, acemi kantin muhasebecilerinin deneme alanı veya laboratuvarı değildir. Buna kim destek verirse, kapı önü, kulübe efradı da olsa, ahirette iki elimiz yakalarında olacak…
Memleket sulara gömülürken gene de yirmi yıl olduğu gibi habire umut aşılanıyor. Uçmak, kaçmak, şahlanmak, tünel ucu göründü edebiyatı iflas ederek bu sefer “aydınlık günler yakın” edebiyatı öne çıktı…
Geçenlerde dediğimiz gibi; ‘henüz kara kışa girmedik.’ Nasıl geçeceğini düşünmek bile istemiyorum…
Çalışma Bakanı bile yangından mal kaçırır gibi asgari ücreti bir hafta içinde çözeceklerini söylüyor. Çünkü daha sonraki haftalara güvenemiyorlar…
Artist sarı Ali’miz geçenlerde boy gösteriyordu. Belediyelerden atılan dolgun maaşlı bankamatik memurlarının önüne düşmüştü. Kamu-Sen’in 1000 TL ve %3 refah payı talebine karşı sadece susmakla yetiniyor. Eeee %1 ilave alarak asrın zammına imza attı ya, daha ne olsun…
Kitapçı bir kaç gün önce ne diyordu? Herkesin durumu iyi, evlerin önünde iki araba var, ceplerde üç telefon var. Kapıcıların bile arabası var. Peki ne oldu da 2-3 gün sonra Ekonomik Kurtuluş Savaşı’na girdik. Bu durum bizi eşek yerine koymanın da önüne geçti. Acemi kantinci bu refah ortamından savaş ortamına nasıl geldin? Ne olur, Bilo’nun anlayacağı gibi anlatıver. Hangi lafına itibar edeceğiz, neye inanacağız?.. Sen her gün birbirine zıt fikirleri savunup yaklaşımlar içinde oluyorsun. Saate varmayan tezatlarını, malûm yalakaların hepsini ayakta alkışlıyor. Bu insanlık ucubelerinin genetiği incelenmeli. Bunlar nasıl yaratıklar… Biyologlar, genetikçiler, sosyologlar bir neticeye varmalı…
‘Kimse zam yapmasın. Tepelerine bineriz’ diye herkesi tehdit ediyorsun ama akaryakıta anında zam yapıyorsun… Senin tepene kim binecek? Kim mi? Söyleyeyim; bu millet öyle bir binecek ki bütün sebep ve neticelerinle yok olacaksın. Hadi seni anladık da bu Ca-Ce ‘yi neresinden yakaladın? Senden önce, senin adına herkese saldırmayı vazife edindi. Eyyy Ülkücü Kardeşlerim bu ayıptan kurtulun. İşe el koyun. Allah’ın müjdesini beklemeden, o makamı temizleyin. Hanginiz oturursa otursun gelir kucaklaşırız…
Ey Reyis sayende memleketimiz talan edilen, yağmalanan bir mekan haline geldi. Sadece Bulgarların gıda harekatı değil, herkes eskiye nazaran yarıya yakın dolarla istediği her şeye el koyabiliyor. Her karışı yüzlerce şehit kanıyla tapulanan mülkümüz, bir kaç dolara, denize döktüklerimize peşkeş çekiliyor.
En son, yakın zamana kadar düşman olduğumuz BAE yetkilileri, çanta dolusu dolarlarla yağmadaki yerlerini aldılar…
Bizden beş misli daha fazla oranda nüfusları artan, 8.5 Milyon Arap’ı da hesap ettiğinizde, ileriki zamanlarda tebâ sıkıntısı da çekmeyecekleri ortada…
Şahsi olarak, yayıncılık hayatımdan kalma bazı sıkıntılar kaynaklı tasvip etmediğim; değerli dostum ve büyüğüm rahmetli Muzaffer Özdağ ağabeyimin oğlu, hepimizi çok ilginç bir video ile uyarıyor. Mülkümüz, tek bir kurşun atmadan elimizden gitmek üzere. Çok kısa zamanda tedbir almaz isek, geldiğimiz bozkıra dönmekten başka çaremiz kalmayacak, O da eğer kabûl görürsek. Soydaşlarımız bile olsalar, bizim gafletimize düşeceklerini zannetmiyorum.
Türk Dünyası’nın değerli evladı, artık uyan. Seni din masallarıyla kandıranları sırtından at…
Unutma ki din kişiseldir. Sen de benim; Ben de senin, ne sevabına ne de günahına ortak olabiliriz. Herkes kendi adına ibadette bulunabilir. Kimse kimse adına mesela namaz kılamaz, oruç tutamaz. Bu yüzden madrabazların eline düşme, dinini iyi öğren, sahte dincileri de çevrenden kovala…
Bizim müşterek tek yanımız var o da Türklük. Diğeri, Allah’la kendi aramızda özel…
Böylece ekstra baskının da sonuna geldik. Nasipse Cumartesi birlikteyiz…
Hepiniz Allah’a emanetsiniz. Hoşça kalınız…