Liderler son günlerde siyasi tarihe damga vuracak söylemlerde bulunuyor. Bu söylemlerden ilki Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. O, “Ekonominin kitabını yazdık, yazmaya devam ediyoruz” dedi.
Dolar ve altının rekor üstüne rekor kırdığı, zamların aralıksız devam ettiği, hayat pahalılığının zirveye vurduğu, halkın geçim sıkıntısından canhıraş bir şekilde şikâyet ettiği bir zamanda onun “Ekonominin kitabını yazmak” iddiası büyük bir cürettir. Allah muhafaza bir de doları on bir liraya taşıyanlar ekonominin kitabını yazılmamış olsaydı ahalinin durumu nice olurdu? Diye insan sormadan edemiyor.
Cumhur İttifakının diğer lideri Devlet Bahçeli, “Şunu herkes bilmelidir ki hükümet değilsek de hükümete bakan vermemiş olsak da Cumhur İttifakı’nın sevabına da günahına da ortağız, anca beraberiz kanca beraber olacağız.”
Böylece dünyada bir ilk olarak hükümette ortak olmadan, icraat içinde bulunmadan, hükümette bakanı yokken hükümetin yaptıklarından kendini sorumlu tutan bir anlayış siyaset literatürüne dahil olmuş oldu. Siyasette bu yeni durumun adı; siz yapacaksınız biz sorumlu olacağız, siz sevap işleyeceksiniz biz cennete gideceğiz anlayışıdır. Hayırlar olsun, hayır getirsin!
Millet İttifakından da Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeminde bu hafta “Helalleşme” kavramı vardı. O da “28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp helalleşeceğiz, Roboski’yle helalleşeceğiz. Sivas, Maraş mağdurlarıyla, Diyarbakır hapishanesi mahkûmlarıyla helalleşeceğiz. Varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıklarla, Romanlarla, 6-7 Eylül mağdurlarıyla helalleşeceğiz. Ali İsmail Korkmaz’ın ailesiyle, Soma’yla helalleşeceğiz. Darbeciler tarafından bir sağdan bir soldan gençlerimiz asıldı; onlarla helalleşeceğiz. Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz” dedi.
Bu önü açık ve her yana çekilebilecek “helalleşme” söylemi de sonuç itibarıyla maliyetini daha önce bütün Türkiye’nin ödediği ve AK Parti tarafından yürürlüğe konulan “demokratik açılım”, “Roman Açılımı” vb. bu defa CHP tarafından düşünüldüğü kaygısını oluşturmuştur. Yeni bir şey söyleyebilmek için tehlikeli, tartışmalı, ihtilaflı dahası kabuk bağlamış vakaların yeniden kaşınması çözüm değil yeni nefretler üretecektir.
Sözgelimi Kılıçdaroğlu’nun helalleşmeyi düşündüğü Roboski/Azınlık/Roman gibi hepsi birbirinden sorunlu olanlar bir yana yalnızca şu “Ahmet Kaya ile helalleşme” arzusunun ne denli sorunlu olduğu de bir gerçektir!
Ahmed Kaya Türkiye’den kaçtığında kendisine yanında ne getirdiği sorusu sorulduğunda “Arabam şerefsizlerin ülkesinde kaldı”. Paris’te konser verdiği binanın kapısına “Türkler ve köpekler giremez” diye yazdırdığı, Berlin ve Münih’teki konserlerini bebek katili Öcalan’ın posterlerinin altında yaptığı biliniyor. Bu durumda kim, kiminle, ne adına ve nasıl bir helalleşme yapabilir ki?
Helalleşmenin gelecek dururken geçmişe takılıp kalmak anlamına da geldiği de bir gerçekliktir. Geçmişte yaşanan olayları siyasi çıkar için tek yanlı olarak yargılayanlar, hep kendi gerçekliklerinden kopmuş olanlar olmuştur. Tarihi yargılayanları millet eninde sonunda tarihe iade etmiştir.
Diğer yandan bırakın geçmişte yaşanan ve her biri diğerinden sorunlu olan konularda helalleşmeyi; Türkiye siyasetinde liderler, birbirlerini ziyaret etmeyi, bir masa etrafında toplanarak ülke sorunlarını tartışmak için bir araya gelmeyi, birbirlerini aşağılamayan bir üslupla hitap etmeyi, cenaze namazlarında dahi birbirlerinin ellerini sıkmayı henüz becerebilmiş değildir.
Söz gelimi geçen hafta Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, AK Parti genel başkanı Tayip Erdoğan’ı ziyaret etmiş ve ziyaret sonrası da bir açıklama yapmıştı. Erdoğan’ın Karamollaoğlu’nun 50+1 dışındaki bütün açıklamalarının yalan olduğunu bu yüzden ona yapmayı tasarladığı ziyaretin iptal edildiği daha yeni açıklandı.
Siyaset yeni sorun alanları yaratma sanatı değildir. Aksine halk geçim, gençler istihdam, çiftçi üretim, işveren yatırım sorunlarının çözümünü bekliyor. Siyasetçiler birbirlerine değil toplumun sorunlarına yoğunlaşmalıdır.