17/25 Aralık sadece hırsızlık, yolsuzluk olarak değil, Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı yıkım hali olarak gelişiyor. Operasyonları doğuran kirlilik, rezillikler dizisinin mahiyeti ve yaşandığı katmanlar tehdidi yeterince ağır kılarken, süreçle birlikte yaşanan gelişmeler ise durumun vahametinin görünenden çok daha büyük sonuçları ve sebepleri olduğu gerçeğini yüzümüze vurmuş durumda. Aklın alamayacağı ölçülerde talan ve vurguna cüretin pervasızlığı bir yanda, ortaya dökülüp saçılan pisliklerin üzerinin kapatılması için tüm devlet imkan ve araçlarının seferber edilişinin halk nezdinde ki tepkiden çekinilmemesi, diğer yanda kesinlikle izaha muhtaç konulardır.
17/25 Aralık sürecinde; Devlet katmanlarının ve gündem belirleyici kademelerin hızla tek tipleştirilip, hegemonik bir yapının tahakkümünde tükenişinin yanında, Millet olma vasıflarımızın bir, bir çürütülmüş olduğu gerçeği ile yüzleştik!
Peki, nasıl bu hale geldik?
Kutsiyetin ayaklar altına alındığı, adaletin hiç edildiği, hukukun çiğnendiği, zulmün meşrulaştığı, hırsızlığın ödüllendirildiği, çalmanın fetvalandırıldığı, bir dönemi doğuran sebepler nelerdir!.. Böylesi bir çürümenin toplumun kayda değer bir kesiminden ‘alkış alabilmesi’ nasıl olabilmektedir!..
Şüphesiz sosyolojik, siyasi, ekonomik, konjonktürel, birçok sebep irdelenmelidir. Ancak bu anlamda 2 Eylül 1980 temel çöküşün kaynağı olarak özellikle ele alınmalıdır.
12 Eylül 1980 darbesi öncesi ve sonrası ile bir neslin yok edildiği dönemdir. O dönemin hedefi olan gençlik bugün ülke idaresini oluşturan nesil olarak en büyük yıkımı yaşadı.
Yaşananlar, yapılanlar ve tasarlananlar yönü ile alçaklık ve ihanetin zamanı esir aldığı, tam bir kahpelik dönemidir.
“Darbe şartlarını oluşturmak için anarşinin tırmandırıldığı” gerçeği, dönemin en kudretli ağzından şımarıkça ifade edilebilmiştir. Darbe sonrası ABD’li yöneticilerce sarf edilen “bizim çocuklar başarmış” sözü kahredicidir. Nitekim darbe komutasından Şahinkaya darbeden üç gün önce ABD’den dönüyordu. Sonrasında bu ziyaretin darbenin son şeklinin belirlenmesi çerçevesinde gerçekleştiği itiraf edilecektir…
Ülkenin istikbalini oluşturan nitelikli gençlik ölüm ve cezaevleri kıskacında tüketilmiş, vatan, millet sevgisi ve adanmışlığın cezalandırılıp, günlük hazlarda kaybolup, savrulan bir yapıya dönüşen kitlelerin inşası teşvik ediliyordu. Duyarsız, ilgisiz, önceliğinde kendinden başka değer taşımayan kalabalık bir güruh özellikle güçlendirilmişti. Siyaset kurumu tasarlanan çöküşlere göre dizayn edilmiş, kimilerinin önü açılırken, ülkenin gerçek değerleri uzunca bir süre etkisiz kılınmıştır.
Bugün anlıyoruz ki; yüzyıllık projelerin bölgemizde ve bağrımızda hayata geçirileceği dönemin yapı taşları o kahpe günlerde örülmek istenmişti.
*
Evet!
12 Eylül 1980 döneminde; Milletin bağrından yeşerip büyüyen ana filizler bir, bir budanmış, gencecik fidanlar kesilmiş, yok edilmişti. Ortalık ‘vasıfsız türedi fışkınların’ semirip, ayrık otlarının gürleştiği bir bataklığa çevrilmişti.
Bugün 17/25 Aralık döneminin çürümüşlüğü, o vasıfsız türedi fışkınlardan husule gelen ‘gayrimeşru meyvelerin’ ürünüdür.
Durum göründüğünden çok daha vahimdir.
Türk Milletinin Türk Milliyetçilerine sahip çıkıp, değerlerini yeniden inşa etmesi zamana bırakılamayacak kadar önemli ve elzemdir.
Milliyetçi hareket bu kutlu dirilişe istikamet çizecek iradesiyle zamana mührünü vurmak zorundadır…
Vurmalıdır, vuracaktır!..