“Nereden çıktı?” demeyin; çıktı işte…
Bugün size “korku”yu yazacağım!
“Korku” cüceden dev yaratır!
Atasözü mü bu? Hayır… Benim sözüm.
O kadar korkak var ki çevremizde; “ata”laştırırlar sıradan adamı!
Korkuyorlar, tırsıyorlar, siniyorlar çünkü…
Dev gibi adamlar; korkudan eğilip bükülüyor, eğilip büküldükçe cüceleşiyor!
Canından mı, malını mülkünü kaybetmekten mi korkuyor, koltuk dertleri mi var; bilemem!
Ama sonu ölümle biten bir yolculukta kime ne faydası var ki bu korkunun?
Hangi korkak kazanmış ki bugüne kadar?
Hangisi tarihe geçmiş, gönüllere kazınmış?
Tek bildiğim, korktukları…
Korkup, konuşamadıkları…
Görüp, söyleyemedikleri…
Duyup, aktaramadıkları…
“Yapma, etme, sırası değil…”
Bildikleri sadece bu!
Peki ne zaman sırası?
Kaybettikten, tükendikten, bittikten sonra mı?
Ya da tehlike geçince gidenin arkasından konuşurken mi “sırası gelmiş” olacak?
Oysa sen korktukça, büyür seni korkutan…
Sen cüceleşirken, onu devleştirirsin!
Devleşince daha da korkarsın…
Ve yumurta-tavuk misali, sürer gider bu oyun!
Yapacağın tek şey bellidir oysa:
İnandığın şeylerin arkasında eğilip bükülmeden, bedel ödemeyi de göze alarak durabilmek.
“Kral çıplak” diye bağıran çocuk kadar yürekli olmak…
Gerekirse, “Alt tarafı genç ölürüm, cesedim yakışıklı olur” diyebilmek!..
Hiçbir korkağı hatırlamaz tarihçiler. Onları tarihin çöp odasına süpürürler…
Birazcık onur, birazcık sadakat, birazcık ilke ve birazcık yürek; cüceyi çıktığı deliğe kaçırır!
“Nereden çıktı?” demeyin; çıktı işte:
İkiyüzlülüktür, zavallılıktır korku, insanı çirkinleştirir!
Sevdiğini, başkalarına yâr ettirir!
Yurtsuz, mekânsız; yüzsüz, suratsız bırakır…
Siz de görün etrafınızdaki korkakları; “Satılmış”, “Çıkarcı” deyip geçmeyin hemen…
Sadece “korkak” onlar!
Cüceleri devleştiren, devken cüceleşen zavallılar!
“Nereden çıktı” demeyin; öylesine yazdım işte…