Adım adım yaklaşıyoruz. Bir an evvel gelse yaşasak, geçse gitse diyeceğim ama onu da diyemiyorum. Olay hiçbir şekilde geçmeyecek, telafi edilemeyecek ve de hafızalardan silinemeyecek bir şey… Kendime bakıyorum, maşallah turp gibiyim. Hiçbir sağlık problemim yok. Şu an itibariyle Ata’mızın rahmetli oluş yaşından onbir yaş daha büyüğüm… Ne olurdu Yaradan’ım, Ona da en az benim şu an ki yaşımı nasip etseydin. Çok erken aldın, bari emsalini en kısa zamanda nasip et… Teoman’lardan, Mete’lerden, Atilla’lardan, Oğuz Ata’lara, Mustafa Kemal’lere kadar sayısız lider yetiştirme kabiliyeti olan ülkeme , bir tane daha yolla… Bizi yerli ve millilikle alakası olmayanlara mahkûm etme… Hepinize Merhabalar…
Meşûm bir 10 Kasım civarından, başka türlü giriş yapmam mümkün değildi. Ben de kapıldım kalemimin rüzgârına gittim. Daha gideceklerimi ben de bilmiyorum… Birlikte öğrenmeye ne dersiniz…
Bir insan düşünün 57 sene yaşıyor. Bunun 25-30 senesi öğrencilik ve hayata hazırlık. Geriye kalan cüzi yılları hesap ederseniz ve de o kadar yılda yapılabilecekleri hayal bile etseniz, O eşsiz insanın yaptıklarının onda birine bile ulaşamazsınız… Şahsi hayatlarımızda belli ufuklarımız vardır… İş bulmak, araba almak, ev almak, yazlık almak vs. gibi. Kimimiz, bunların bir kısmını. Şanslı olanlarımız da tamamına ulaşır… Bütün istek ve çabaların ne kadar basit ve ilkel olduğunu, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün hayatını okuduktan sonra idrak edebilirsiniz… Talebelik yıllarında bile idealleri istikametinde hareket eden, istibdatın takibine ve baskılarına göğüs geren, buna rağmen yılmayan ve ülkesi için her fedakârlığı yapan birini hayâl edin. Bir avuç askerle Trablus’ta, Ortadoğu’da, Çanakkale’de destanlar yazan, Kurtuluş Savaşının baş mimarı, askerinin efsane komutanı, eşsiz insanın sadece cephe hayatını bile inceleseniz başınız döner… Savaş sonrası ekonomik çalışmalarını hedefinize alsanız, beyninizden dumanlar çıkmaya başlar… Hele hele Devrimlerini takibe kalkarsanız vay halinize. Anlayamazsınız , çünkü sıradan insanların belli bir kapasitesi mevcuttur. Bu yüzden o mübareğe ayyaş diyenden, dinsiz diyene kadar herkesi mazur görmeliyiz. Beyinleri her şeyi kavramaya ne yazık ki ehil ve müsait değil… Elden ne gelir diyecek olursanız, oturup ağlamak derim… Ayrıyeten Türkiye’de ilkler yaşanıyor. Acemiler ve işini bilmeyen çavuşlar topluluğu, Anıtkabir’e de el attı. Tabii ki her attıkları yer gibi orayı da rezil ettiler. Yasak olmasına karşılık içeri alınan belli bir gruba RTE alkışlatıldı. Şimdi bizler, Atatürkçülerin onu sevdiğini mi düşüneceğiz… Aklınız şaşayım… Sadece belli ve yandaş gazetecilerin içeri alınmasına ne dersiniz… Bütün bunlar 10 Kasım günü halkın Ata’sına koşmasını engelleyemeyecektir… Açtığınız yasaklar ve nefret çığırında boğulacaksınız. 2023 yılı 10 Kasım’ında kimin alkışlanacağını göreceksiniz. Yuhalanan olur mu, bana göre değmez…
Gelelim güncel mevzularımıza. Hepinizin beklediği “Bu ara bizi kim eşek yerine koydu” ile başlayalım… Zirveyi iki kişi paylaşıyor. Maalesef tahminlerinizin hilafına bunlardan biri RTE değil. İki Gn. Bşk. Yrd.cısı adeta birbiriyle yarıştı ama hiç biri öne geçemedi dolayısıyla iki birinci ilan etmek zorunda kaldık… Adlarını ezberleyip beyin hücrelerimden birini meşgul etmek istemiyorum… Birisi, şu meşhur “Herkesin evi önünde iki araba cebinde üç telefon var” diyen… Herhalde birileri ona , yahu Reyis “sahaya inin, erken seçim var” dedi de mi , çark etti , emekli ve asgari ücretlinin perişanlığını kabul ederek , durumlarının düzeltileceğini duyurdu… Zirvenin diğer ortağı eski bir tanıdık. Tam bir Temel. Hani “Hiçbir şey olmadı ama mutlaka bireyler oldu” diyen zavallı kapıkulu var ya, iste o adı lazım değil bir cevher daha yumurtlayarak, “Ben buradayım” dedi… Ağası yani “Reyis” başımızda olduğu için Türkiye pandemi sürecinden en az zararla çıkmış… Cevap versem bana yazık , vermesem size ayıp. Bana söyleyin. Pandemi sürecinde sağlık alanında mı yoksa ekonomi alanında mı yoksa hangi alan olursa olsun değişik bir alanda mı diğer ülkelere nazaran iyi durumdayız, daha doğrusu hangisinden iyiyiz… Gelelim bunların Ağalarının yaptığına… “Şükürler olsun F-35 konusu gündeme gelmedi” denmedi ama görüşme sonrası çok kötü bir durum oluştu… Nasıl mı? ABD F-35 için teklif ettiği F-16 Organizasyonlarını görüşme sonrası Kongre insafına terk etti. Diplomaside, istenmeyen iş komisyonlara havale edilir. Burada da aynısı oldu. Savunma Bakanları’nın görüşmeleri devam edecek dendi. Yani sürünceme, oyalama , gasp ne derseniz deyiverin o… Yandaş basın dahil hemen hemen herkes toplantının ana konusunun “Demokratikleşme süreçleri” olduğunu yazmadı. Üstün körü bilgilerle geçiştirildi… Bana göre , Asrın Liderinden korktular… Biden sizi, “İstenmeyen Adam” ilan edip G-20 zirvesinden kovdurabilirdi. Bu iş için Kabine’nin Çavuşu da yanındaydı. Allah’tan böyle bir şey olmadı. Yoksa krizi yüz yıl çözemezdik. ABD halkı da Başkanlarının kovulmasını asla hazmedemezdi…
Yazımın son bölümüne, ilk ocağım, işgalden kurtulduktan sonraki de son ocağım olacak yerle bitirmek istiyorum… Ca-Ce’nin emriyle “Sahaya inilme” talimatı alındı… Peki bu arkadaşlar sahada ne söyleyecekler? Ekonomi çok iyi durumda mı diyecekler, halk zenginlikten ne yapacağını şaşırdı mı diyecekler. İktidarın , TC politikasının, Andımız politikasının, ATATÜRK düşmanlığının ne kadar iyi şeyler odluğunu mu, anlatacaklar, Alparslan Türkeş’ in aslında bizleri kandırdığını, esas Başbuğ’un RTE olduğunu, onu iktidara getirmenin tek gayeleri olduğunu mu dillendirecekler. Allah aşkına söyleyin sahaya inince ne diyeceksiniz… Parti olarak gereksiz bir duruma düştüğünüzden, başka mahallerimi tavsiye edeceksiniz…Ne olur bizi yormayın ve üzmeyin. Gidip ya AKP’ye üye olun veya ilhak edin. En doğrusu bu olur. Bizde , ihanet erbabıyla değil, bir rakip partinin sistemiyle uğraşırız ki demokrasinin gereği de budur…
Hepiniz Allah’ a emanetsiniz. Hoşça kalınız…