Mübarek bayramların getirdiği iklim; bir anlamda ertelenmiş güzelliklerin yeniden ihya ve inşası üzerinedir.
Aile, akraba, komşu, millet oluşumuzun vücut bulmuş hali, dostluğu, sevgiyi ve geleceği, sıradanlığın önüne taşıyışımızdır.
Birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik ve dostluğumuzu en sıcak şekilde hissettiğimiz mübarek günlerdir.
Aşımızı, ekmeğimizi, soframızı, hüznümüzü, acımızı, yalnızlığımızı paylaştığımız zaman dilimleridir.
Fatih Sultan Mehmet’in Vasiyetnamesi, bu erdem üzere donatılan zaman dilimlerinde, bir başka anlam derinliği kazanır.
Bayram için değildir vasiyetname belli ki, ancak nesillerin bayramıdır tüm azametiyle…
Bayramın getirdikleri, vasiyetnamenin ruhuna meftundur illaki!..
Gönüllerde bir başka iz bırakır, ecdadımın asalet nişanesi olarak!..
Ezelde imar edilmiş, ebedin bayramıdır yüreklerde!..
***
FATİH SULTAN MEHMET HAN’IN TABABET İLE İLGİLİ VASİYETNAMESİ
“Ben ki İstanbul Fâtihi abd-i âciz Fatih Sultan Mehmet, bizatihî alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul’un Taşlık mevkiinde bulunan ve sınırları bilinen 136 bab dükkânımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakf-ı sahih eylerim. Şöyle ki:
Bu gayri menkulâtımdan elde olunacak nemalarla İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim. Bunlar ki, ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökerler ki yevmiye yirmişer akçe alsınlar.
Ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasp eyledim. Bunlar ki, ayın belli günlerinde İstanbul’a çıkalar, bilâistisna her kapuyu vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası orada mümkün ise şifayab olalar. Değilse kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin hastanelere kaldırılarak orada salâh buldurulalar.
Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vâki olabilir. Böyle bir hal karşısında, bırakmış olduğum 100 silâh, ehl-i erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-i vahşiyenin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda Balkanlara çıkıp avlanalar ki zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar.
Ayrıca külliyemde bina ve inşa eylediğim imarethanede şühedânın harimleri ve İstanbul şehri fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizzâtihi kendileri gelmeyip yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle.”
***
Mübarek Kurban Bayramı uhreviyatının idrakinde olabilmek temennilerimle…