Ülkemizde çok önemli ve hızlı gelişmelerin son derece yoğunlaştığı zamanımızda, toplumsal duyarlılığın, milli hassasiyetlerin son derece azaldığı tezat bir dönem yaşıyoruz. Bu tezadın bir rast gelme durumu ile ifade edilemeyecek kadar derin olduğu aşikârdır.
Gündemin özgül ağırlığı suni ve yüzeysel gündemlere yönelmiştir. Asıl olan belirleyici temel konular maskelenebilmektedir. Bireyler asıl meselenin ağırlığından, zorluğundan kaçarak, yüzeysel suni oluşturulmuş konulara sığınma kolaycılığını benimsemiş durumdadır.
Toplumsal duyarlılık bugün ülkemiz gelişmelerinde yeterli etki ve baskıdan uzak, belirleyici-caydırıcı olma özelliğini kaybetmiş hale getirilmiştir. Millete rağmen karar alabilme pervasızlığı alabildiğince artmıştır.
Ülkemizin gündemi uzunca bir süredir hızlı farklılaşmaların şekillendirdiği bir boyut kazandı. Gerek sınırlarımız içinde, gerekse etrafımızda olayların çok ani ve hızlı olarak gelişmesi basite alınamayacak değişimlerin habercisi olduğunu görmemek imkânsızdır.
Bir taraftan etrafımızda bölünme merkezli sınırların değişmesini izlerken diğer yandan ülkemizde her anlamda sınırların zorlandığı bir dönemi yaşamaktayız. Meseleyi çok daha önemli kılan ise yıllardır ifade edilen batı merkezli bölgemiz projelerinin kurgusuna uygun şekilde gelişmelerin şekilleniyor oluşudur. Gelişmeler bu toprakların insanının kanı üzerinden yürütülürken, bölgenin dizaynı çok uzaklarda çizilmektedir.
İşte böylesi bir zeminde toplumun ciddi bir kesimi gidişatla ilgili bir endişe taşıyor görünmezken, gelişmeleri çok vahim bulup çöküş- bitiş süreci olarak değerlendiren bir kesimde çare arayışında belirsizlikler yaşamaktadır.
Belirtmeliyim ki bu farklılaşmayı iktidar muhalefet mücadelesi olarak nitelendirmek son derece yanlış sonuçlara götürür. Nitekim birçok temel konuda tamamen çözülme çöküş sürecinin kaynağı girişimlerde ana muhalefet ile iktidar arasında görüş birliği gözlerden kaçmamaktadır. Bu iki yapının yılardır kalıplar üzerinden karşılıklı sürdürdükleri şekli kavga bugün devlet-millet bütünlüğümüzü tahrip edecek girişimlerde aynı yerde duruşlarının gölgesinde kalmaktadır. Meseleye siyasi yapıların temel konulardaki duruşu üzerinden baktığımızda Türk Milliyetçileri yegâne yapı olarak tek başına önemli bir sorumluluk alanı üstlenmektedir.
***
Toplum yapımızdaki erimeyle yüzleştiğimizde aslında milli konularda hiçte zaaf içerisinde olmayı hak etmediğimiz kutsi bir mirasa sahibiz. Peki, neden bu hale geldik, ne yapmalıyız? Bu soru en önce Türk Milliyetçilerinin derdi olmalıdır, derdidir.
Toplumsal duyarlılık ve ilginin zaafa uğramış oluşunun tahlili iki temel alanda irdelenebilir. Birincisi olayların, alınan kararların mahiyetinin bilinip bilinmemesi, ikincisi ise olayların karşısındaki ortak duygu ve düşünce birliği gücünün nerde olduğudur.
Sosyal dokumuzda belirginleşen üç yapı dikkat çekicidir.
1- Yapılanları ve gelişmeleri yanlış bulup, gidişi telafi edilemeyecek kadar tehlikeli ve çöküş süreci olarak görenler.
2- Yapılanları ve gelişmeleri yanlış bulmakla beraber farklı etkenlerle meşru görüp, gidişi tehlike görmeyip telaşa gerek yok diyenler.
3-
Gidişata dair her şey güllük gülistanlık diyerek, kayıtsız şartsız destekleyenler.
İlk iki kesim bugün toplumda büyük bir çoğunluğu kapsamaktadır. Ne acıdır ki vahameti görüp, tehlike saymayan kitle bugün kilit konumunda belirleyicidir. Temel çıkmazımız buradadır. Gidişattan rahatsız olmayanlar dahi içine düşürüldüğümüz girdabı inkâr etmemekte itiraf etmektedir.
İşte; “nereye gidiyoruz bildik sorusu” aslında bugün gidişatın arkasındaki gücü oluşturan kesimce de telaffuz edilmektedir. Asıl çıkmazımız bu soru karşısındaki “çalıntı cevapta” yatmaktadır…
Bu kırılmada karşılaştığımız “çalıntı cevaplar”; Konjonktür böyle ne yapsınlar-yiyorlar ama yapıyorlar-kim yemez ki, süper güç istiyorsa bunlar ne yapsın-diğerlerini de gördük-ama Müslümanlar-AB ye gireceksek mecburuz-verip kurtulalım v.s.
Medyanın ve gazeteci-yazarların büyük çoğunluğunun tek merkezli kurgu üzerine yapılanmaları sayesinde, bu çalıntı cevapları gerektiği zaman gerektiği şekilde etkin kılabilmektedirler, çeşitlendirebilmektedirler.
***
Belirttiğimiz gibi toplumun büyük bölümü, (bugünkü karar vericileri destekleyenlerin büyük çoğunluğu dâhil) çöküşün farkındadırlar. Buna rağmen yapılan yanlışları çöküşü bıkmadan usanmadan anlatmak muhakkak gereklidir ve yapılmalıdır.
Temelde asıl önemli olan husus ise güven duygusunu ihya edecek meselelere müşahhas çözümler, nitelikli projeler ve bunları gerçekleştirebilme iradesinin anlaşılır ve kabul görür kılınmasıdır.
İşte beklenen güven duygusu bu minval üzeredir.
İfade edilmeyen ancak her anlamda kendini belli eden milli duyguların sahne alışı bu şekilde olabilecektir.
Toplumsal duyarlılık-milli ve manevi hassasiyetlerin-değer dinamiklerimizin gündemi belirleyecek güce kavuşması isteniyorsa bu ancak ve ancak Türk Milliyetçilerinin oluşturacağı güven duygusu sayesinde gerçekleşebilecektir.
Kitlelerin teslimiyete kaçışını önleyecek, aynı zamanda milli şahlanışı gerçekleştirecek yegâne duygu ve fikir birliği bu güven duygusu etrafında kenetlenebilecektir.
Tüm devlet-millet-vatan sevdalılarının; her alanda, her konuda, her meselede, her türlü araçla, “bildik soru nereye gidiyoruz” karşısında, “çalıntı cevapların” haramzade egemenliğini yıkmak, hakkı, hakkaniyeti esas kılmak bu alandaki muzafferiyetine bağlıdır.