Allah Şahit ki Seni Çok Sevdim Başbuğum

Allah’ım şahit ki seni çok sevdim Başbuğ’um.
 
İnsan görmeden, konuşmadan birini sevebilir mi?
 
İşte ben;  seni görmeden, konuşmadan sevdim.
 
 Bir gün babamın kütüphanesinden kara kapaklı, üzerinde güneş kızılı dokuz yazan bir kitap aldım elime…
 
Bilmezdim ki bana aşkın mektubunu yazdığını…
 
Bu aşkın dokuz kuralı vardı:
 

 1.Milliyetçilik

2.Ülkücülük

3Ahlakçılık

4.İlimcilik

5.Toplumculuk

6.Köycülük

7.Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik

8.Gelişmecilik ve Halkçılık

9.Endüstricilik ve Teknikçilik

 
Bilmezdim ben, bu kelimelerin tılsımını.
 
Anlamak için okudum, okudum, okudum.
 
Sordum babama, bu aşk ne?
 
 Bu nerden çıktı diye?
 
Aşk gibi üç kelimeden oluşan “Göç”le başladı dedi.
 
İnsanoğlunun doğumundan ölümüne hep göç var.
 
Türklerin varoluşundan bu yana da hep göç hikâyesi var, dedi.
 
Bu göçlerden biri de Orta Anadolu’da Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinin Yukarı Köşgerli köyünde Avşar obalarından birinde geçer. Her zorluğa göğüs geren, yılmayan Koyunoğlu ailesi, toprak meselesi yüzünden Sultan Abdülaziz tarafından Kıbrıs’a sürgün edilir.
 
Sürgün ağır gelir Koyunoğlu ailesine; fakat 1917’nin 25 Kasım’ında öğle vakti Akdeniz’e öyle bir güneş doğar ki göç de unutulur, sürgün de. Yavru Vatan’ın Lefkoşa’sı, olur size hoş sedası.
 
Bu göçün meyvesi;
 
Bir Bozkurt olmuştur.
 
Bir Yiğit olmuştur.
 
Bir asker olmuştur.
 
Bu Bozkurt Ergenekon’dan çıkıştaki gök yeleli Bozkurt’tur.
 
Bu Bozkurt, Malazgirt ovasındaki Bozkurt’tur.
 
Bu Bozkurt Dokuz Tuğlu Sancağın Dokuz Işığıdır.
 
Bu Bozkurt; bir tarihtir, bir efsanedir, bir destandır O. Bir o kadar da gerçek bir Alparslan’dır O.
 
Bir bakışı vardır; gözlerde Ötüken’i, Tanrı dağlarını görürsünüz.
 
Ses; Bozkurt gibi bütün Börteçineleri, Asenaları bir araya getirir. Ellerde Türk- İslam Mührünü vurduğunu görürsünüz, dillerde Ülkü’yü, Turan’ı, Türk’ü duyarsınız.
 
Bu göç; aşktır, sevdadır. Üç Hilal’in tutkusudur. Dokuz Tuğlu Sancağın bekçisidir. Dedem Korkut’un torunu, Çağrı Beyin oğlu Horasan’ın valisi, Fatma Zehra ananın gözünün nuru, Muzaffer Hanımın eri, Ayzit’ın, Umay’ın, Selcen’in, Sevenbige’nin, Yıldırım Tuğrul’un, Ayyüce’nin ve Kutalmış’ın babası, Asenaların- Börteçinelerin ve Türk Dünyasının son Başbuğ’udur O.
 
Bu Başbuğ, milyonlara âşıktır, milyonlar ona aşık. Asya ona aşık, Türkistan ona aşık, Kerkük ona aşıktır. Anadolu ona âşık!
 
Derler ki 1997’nin 4 Nisan’ında bu aşk bitmiş. Toprağa gömülmüş. Alevler kül olmuş. Göç sona ermiş.
 
Hatta 4 Nisan’dan önce bir dervişin göçünü anlatırlar:
 
…Beştepe’ye bir derviş gelir.
 
Bu derviş bir ağacın altına çadır kurar ve günlerce orada yatar kalkar.
 
Kimse tanımaz bu dervişi ve o da kimseyle konuşmaz.
 
Bir süre sonra derviş toparlanıp gitmeye hazırlanırken, onu gören birisi merak eder ve sorar:
 
-Sen kimsin? Neden burada yatıp kalktın ve şimdi nereye gidiyorsun?
 
Derviş sadece şu cevabı verir:
 
-Ben burada nöbetçiydim. Şimdi ise buranın gerçek sahibi geliyor.
 
Ve o derviş yürür gider. Bir daha da gören olmaz…”
 
Aşkın ve göçün hikâyesi…
 
Bu hikayede benim de yerim olur mu bilemem ama, vallahi seni çok sevdiğim Başbuğ’um…
 
Nurlar içinde yat…

Zafer Partisi
Zafer Partisi
Giriş Yap

Haberiniz.com.tr ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!