“Meded meded bu cihanım yıkıldı bir yanı
Ecel celâlîleri aldı Mustafa Hânı
Tohındı mihr-i cemâli bozuldı erkânı
Vebale koydılar âl ile Al-i Osmânı
Geçerler idi geçende o merd-i meydânı
Felek o canibe döndürdi şâh-ı devrânı
Yalancımın kun bühtanı bugz-ı pinhânı
Akıtdı yaşumımı yakdı nâr-ı lıicrânı
Cinayet etmedi cânî gibi anıın câm
Boguldı seyl-i belâya tagıldı erkânı
N’olaydı görmeye idi bu macerayı gözüm
Yazuklar ana reva görmedi bu rayı gözüm” (Taşlıcalı Yahya)
(Meded, meded! Bu dünyanın bir tarafı yıkıldı. Çünkü ecel eşkıyaları Mustafa Han’ı yakaladılar ve boğdular. Onun güneş gibi parlak yüzü battı ve düzen bozuldu. Osmanoğullarını hile ile günaha soktular. Padişahın yanında o yiğidin sözü geçtikçe onu çekiştirirlerdi. Nihayet devir padişahını felek, onların yönlendirmek istedikleri tarafa döndürdü. (Kanuni’nin çevresi tarafından yönlendirilişini kasdediyor)Yalancının kuru iftirası ve gizli düşmanlığı gözümüzün yaşını akıttı, gönlümüzde ayrılık ateşi yaktı. Zavallı şehzade caniler gibi bir cinayet işlememişken, belâ seline düşüp boğuldu. Bütün yanında bulunan yakınları darmadağın oldu. Keşke şu olayı gözüm görmemiş olsaydı. Doğrusu ya, şehzade hakkındaki hükmü doğru ve uygulanan cezayı adalete uygun görmedim.)
6 Ekim 1553…
İnsanın gözyaşlarına hakim olamadığı bir tarih. Tarihimden utandım. Kanuni’ye bir kez daha kızdım.
Dün Star ekranlarında yayınlanan Muhteşem Yüzyıl dizisinde Şehzade Mustafa’nın boğulup öldürülmesini canlandırdılar. Evet, dizide birçok eksik ve yanlışlar var. Kabul ediyorum. Ama Şehzade Mustafa’nın öldürülmesi yalan değil. Bu gerçek. Bizim kara tarihimizin bir gerçeği.
Bursa – Muradiye’de defnedilen Şehzade Mustafa, Türk tarihinin kanayan bir yarasıdır.
Kanuni’ye çok kızıyorum çok…
. Bir Rus Cadısının haince planlarına uydu.
Aşk mıydı bu?
Hayır, asla olamaz.
Vatan aşkı ve oğul aşkı her şeyden önce gelmesi gerekmiyor muydu?
Bir Şehzade’nin Bitli Rüstem kadar hükmü yok mu yani?
Bir oğlu hele ki halkı tarafından çok sevilen birini öldürmek…
Kıskançlıktan başka bir şey değil, haklısınız.
Yedi dilsiz tarafından ipek urganla boğdurma emrini veren, Kanuni Sultan Süleyman yani babası.
Bu nasıl tarih Yarabbi…
Bir taraftan destanlar yazıyoruz bir taraftan da tarihimizin seyrini değiştirecek kara lekeler bırakıyoruz.
Şehzade Mustafa yaşasaydı neler değişirdi neler değişmezdi…
Onu bilemeyiz, elbette.
Ama şu da bir gerçek ki Şehzade Mustafa’nın yiğitliği, cömertliği, iyiliği, yardımseverliği, vatanperverliği tarihin tozlu sayfalarında kalsa da arkasından yazılan mersiyeler hiçbir padişaha yazılmamıştır.
Bugün Edebiyat Fakültelerinde Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümlerinde ve Tarih Bölümlerinde Taşlıcalı Yahya’nın başta olmak üzere Fünuni, Rahmi, Edirneli Nazmi, Muini, Mustafa, Müdami, Sami, Kara Fazli, Nisayi, Şeyh Ahmed Efendi (Hayali), Selimi, Kadiri’nin mersiyelerini ezberleyen milyonlarca Türk Gencinde Şehzade Mustafa’nın acısını o beyitlerde duyabilirsiniz.
Elbette Kanuni’nin yani Muhibbi’nin:
“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sihhat gibi…” (Muhibbi)
Bu beyitleri de Türk gencinden duyabilirsiniz. Türk gencinin nasıl gururlandığını, şahlandığını bu beyitleri okurken, seferlerini ve zaferlerini anlatırken ki edasında hissedebilirsiniz.
Ama Türk Milleti ne Şehzade Mustafa’yı unutur ne de ona yapılan bu zulmü.
Dün de unutmamıştır bugün de unutmaz!
Bugün de milletimin başında kara bulutlar dönüyor. Ne Bitli Rüstem hayatta ne de Rus Cadısı Hürrem. Ama tarih gün be gün olanları yazmaya devam ediyor. Şimdi ben nasıl Kanuni’ye kızıyorsam, bu olaylardan dolayı tarihimden utanıyorsam bizim torunlarımız da bize kızacaklar, bizden utanacaklar. Umarım bizim bugün Şehzade Mustafa’yı gördüğümüz gibi onlar da bizleri görür, ayırt ederler zalimlerle mazlumları, yolsuzlarla dürüstleri, hainlerle mertleri…
SAYGILAR…
“O bedr-i kâmil ol âşinâ-yı bahr-i ulum
Fenaya vardı telef etdi ara tâli-i şûm
Dögündi kaldı hemân dâg-i hasret ile nücûm
Köyündi şâm-ı firakında doldı yâş ile Rûm
Kara geyürdi Karamana gusse etdi hücum
O mâhı ince hayâl ile etdiler ma’dûm
Tolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı semûm
Kazâ-yı Hak ne ise razı oldı ol merhum
Hatâsı gayr-ı muayyen günâhı nâ-ma’lûm
Zihî şehîd ü saîd ü zihî şeh-i mazlum
Yıkıldı yer yüzine aslına rücû etdi
Saadet ile hemân kurb-ı hazrete gitdi” (Taşlıcalı Yahya)
(Ayın on dördü gibi bilgili ve ilim denizinin tanışı olan o şehzade yok olup gitti. Uğursuz talih zavallıyı telef etti. Gökyüzünde yıldızlar şehzadenin, hasret yarasıyla dövündü kaldı. Osmanlı ülkesi onun ayrılık gecesinde hasretle yandı tutuştu, ülkenin gözleri yaşlarla doldu. Keder, hücum etti, Konya halkına karalar giydirdi. O ay yüzlü şehzadeyi, ince hesaplar, ustaca entrikalarla yok ettiler. Zehirli bir yılan, yani cellâdın kemendi, şehzadenin boynuna hale gibi kuşandı. Rahmetli kaderi ne ise ona boyun eğdi. Hatası görülmemiş ve günahı bilinmez işken öldü- öldürülen şehzâde, ne mübarek ve manen ne mutlu bir şehîd ve ne derece zulme uğramış bir sultândır!Şehzâde yer yüzüne yığılıp kaldı ve aslı olan toprağa döndü. Mutlulukla Hazretin yakınlarına gitti.)