ABD ile en temel sorunumuz; PKK/YPG’ye verdiği destek. Hemen ardından, Yunanistan-Rum kesiminin Ege ve Akdeniz’deki yayılmacı politikalarına hamilik yapması geliyor.
Bu konuda sadece son 1 ayda neler olduğunu ana başlıklarıyla özetleyelim.
Yunanistan ile Fransa arasında savunma anlaşması imzalandı. Yunanistan, bu anlaşmanın deniz yetki alanlarını da kapsadığını açıklarken Başbakan Miçotakis, “Hepimiz, Doğu Akdeniz’de kimin kimi ‘casus belli’ (savaş nedeni) ile tehdit ettiğini biliyoruz.” sözleriyle Türkiye’yi hedef aldı.
Yunanistan ve Rum kesimi, Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal girişimlerini sürdürdü.
Uluslararası hukuka göre Türk toprağı olan Koyun Adası’nda tatbikat yapıldı. Tatbikatı zleyen Yunan Savunma Bakan Yardımcısı Hardalias, arkada İzmir görünecek şekilde verdiği pozun altına, “Her ada, her küçük ada, her kayalık adacık, bir Yunan yurdu! Her yerdeyiz” notunu düştü. Buna karşılık Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Koyun Adası’na kadar gelip tatbikat yapmak, tahrik değil de nedir?” diye sorup, “Bu yapılan provokasyonlarla gerilimi artıran tarafın Yunanistan olduğunun, tüm dünya tarafından görülmesini” istedi.
Bu Dedeağaç Olayı Ne mi?
Aynı konuşmasında Akar, “Yunanistan’da özellikle son dönemlerde bazı ülkelerin teşvik ve kışkırtmalarıyla bazı anlaşmalar yapmak suretiyle bir silahlanma sevdası başladı. Önce matematik, önce tarih; bunlara bakın. Bu tür girişimlerle Türkiye’ye karşı üstünlük sağlayamazsınız, bu gayretten vazgeçin.” mesajı da verirken; Yunanistan, Fransa’dan sonra ABD ile 5 yıl süreli bir protokol imzaladı.
Bu anlaşmanın en önemli özelliği, ABD’nin hemen dibimizdeki Dedeağaç’ta askeri varlığını güçlendirmesi ve de Gökçeada’ya sadece 7 mil uzaklıktaki Semadirek Adası’na üs kurma imkânına kavuşmasıydı.
Sözkonusu prtokolle ilgili olarak Yunan Dışişleri Bakanı Dendias, her iki ülkenin de birbirlerinin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü karşılıklı olarak koruma kararlılığını gösterdiğini vurgularken, ülkesinin Doğu Akdeniz’de savaşla tehdit edildiğini ve günübirlik provokasyonlarla karşı karşıya olduğunu öne sürdü.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken da “Savunma iş birliğimizi güçlendiriyoruz” açıklamasını yaparken, anlaşmadan sonra Yunan Başbakanı Miçotakis’e gönderdiği mektupta, şunları yazdı:
“ABD, Yunanistan’ı NATO’nun istikrarlı bir müttefiki ve ortağı olarak görmektedir. Yunanistan’ın bölgesel lider ve istikrar direği olarak rolünü takdir ediyoruz. Anlaşma, barışı tehlikeye atan silahlı saldırı ya da silahlı saldırı tehdidi içeren eylemlere karşı, ülkelerimizin toprak bütünlüklerini karşılıklı korumaktaki kararlılığımızı gösteriyor. Yunanistan’ın komşularıyla diyalog ve anlaşmazlıkların uluslararası hukuka uygun şekilde, diplomatik yollarla çözümündeki istikrarlı tavrını takdirle karşılıyoruz. Doğu Akdeniz’deki kaynaklardan yararlanılmasının, uluslararası hukuka uygun şekilde, tüm bölgede işbirliğini, güvenliği ve refahı artıracak şekilde olmasını destekliyoruz. Egemenliğe, toprak bütünlüğüne ve uluslararası deniz hukukuna uygun egemenlik haklarına saygı gösterilmesine, kesinlikle inanıyoruz. Biden yönetimi, tüm Doğu Akdeniz’de istikrar ve refahı sağlamayı taahhüt etmektedir.”
ABD-Yunanistan arasındaki bu anlaşmaya Ankara’dan ses çıkmadı; ancak buna rağmen Dışişleri Bakanı Dendias, şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’nin tepkisi ABD için çok önemli olsaydı, askeri güçlerinin kullanımı için Meriç hududundan birkaç kilometre ötede bulunan Dedeağaç’taki bir karargâhı ya da Doğu Akdeniz’in göbeğinde bulunan Girit’teki Suda Deniz Üssü’nü seçmezdi. Eğer bir ülke, intihar derecesinde çaresizlik içinde bize saldırmayı planlıyorsa, Yunanistan’da Amerikan askeri güçlerinin konakladığını ciddi şekilde göz önünde bulundurmalıdır.”
Bitmedi; Ekim’in ikinci yarısında da şunlar oldu:
Atina’da düzenlenen Yunanistan-Mısır-Rum kesimi üçlü zirvesinden sonra yayımlanan bildiride, Türkiye’nin Mavi Vatan’daki adımları, Mavi Vatan’daki adımları “uluslararası hukuka uymayan provokatif eylemler” olarak nitelendi.
Yunan ve Mısır savaş uçakları Doğu Akdeniz’de ortak bir tatbikat gerçekleştirdi.
Yunanistan, Fransa ve ABD’den sonra İngiltere ile savunma anlaşması yaptı. Dışişleri Bakanı Dendias, bu anlaşmanın dış politika dahil, başka konuları da kapsadığını bildirirken, “Nükleer bir güç olan İngiltere, hem BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi, hem de Kıbrıs’ta garantör devletlerden biri.” hatırlatmasında bulundu.
Suudi Arabistan’a gidip, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la görüşen Yunan Başbakanı Miçotakis, “Türkiye, Doğu Akdeniz’deki bu saldırgan duruşun kendisini hiçbir yere götürmeyeceğini eninde sonunda anlayacak. İttifaklarımızı oluşturduk, sınırlarımızı çok net bir şekilde çizdik. Diyaloga her zaman açığız. Zorbalığı kabul etmiyoruz.” açıklamasını yaptı.
Yunanistan’ın 28 Ekim’deki Ohi Bayramı’nda; ABD, Dedeağaç’ta demirli bir askeri gemisini Selanik Limanı’na yanaştırarak jest yaparken, Atina’daki geçit töreninde konuşan Başbakan Miçotakis, “Silahlı kuvvetlerini modernize eden ve uluslararası ittifaklar kuran Yunanistan bugün daha güçlüdür. Herkese dostluk elini uzatan Yunanistan, egemenlik haklarını korumakta da kararlıdır.” dedi.
Vahim Gaflar
Tüm bunları anlatmamazının sebebi malûm: Roma’daki Erdoğan-Biden görüşmesi.
ABD tarafı, görüşmede Doğu Akdeniz konusunun da ele alındığını duyururken, Erdoğan orada düzenlediği basın toplantısında, “ABD Başkanı Biden, herhangi tansiyon düşürme girişiminde bulunacak mı Doğu Akdeniz havzasında?” şeklindeki bir soruya şu karşılığı verdi:
“Bugünkü görüşmemizde Doğu Akdeniz hiç gündemimize gelmedi. Gelmediğine göre, demek ki, Sayın Biden’ın da şu anda gündeminde değil, benim de gündemimde değil.”
Can Ataklı’nın bugün Korkusuz’daki yazısında da belirttiği gibi, demek ki, Roma görüşmesinin gündemini Biden belirlemiş. Vahim bir durum!.. Ancak, sadece 1 ay içinde bu kadar kuşatma yaşanmışken Erdoğan’ın, “Benim de gündemimde değil.” demesi daha da vahim!..
İyi ki, 14 Haziran görüşmesindeki gibi, “Hamdolsun hiç gündeme gelmedi” demedi!..
Acaba Erdoğan’ın gündeminde değilse, kimin gündeminde olması gerekiyor? Bay Kemal veya “Gelin Hanım”ın mı?!.
Ardından bir vahamet daha yaşandı. Erdoğan Roma’dan dönüş yolunda, beraberindeki gazetecilere bu defa Biden’la görüşmesinde Doğu Akdeniz’in de ele alındığını söylediği halde, nedense hiçbiri ilk açıklamasında neden “Hiç gündemimize gelmedi” dediğini sormadı.
Yukarıda Yunanistan’ın Fransa’nın yanısıra ABD ve İngiltere’yle de anlaşma yaptığını aktarmıştık. Ancak gazeteciler, sadece Fransa anlaşmasına işaretle şu soruyu yöneltti:
“Yunanistan ve Fransa arasında yapılan anlaşma uyarınca, Yunanistan Fransa’dan Rafale uçak alıyor, fırkateynler alıyor. Diğer taraftan olası çatışma durumunda belli açılardan Yunanistan ile beraber etme yönünde bir anlaşma gerçekleştirdiler. Bu tablo Doğu Akdeniz ve Ege’deki jeostratejik dengeyi ne yönde etkileyebilir?”
Erdoğan da şunları anlattı:
“Sayın Biden’a da Macron’a da bu konuyu söyledik. Dedik ki, bu Dedeağaç olayı nedir? Burada böyle bir üssün kurulması bizi, halkımızı ciddi manada rahatsız ediyor. Bununla ilgili olarak da Macron sahiplenemedi ve Rafale ile ilgili de ‘Onların parası var’ dedi. Dedim ki, ‘Bak seni aldatıyorlar. Bunların parası falan yok. Sadece Batı’ya 400 milyar avro borcu olduğunu biliyorum’… ‘Paraları var’ dedi. Her şey para! Tabii bir de üs meselesi var. Ama bu gelişmelerle ilgili bizim bütün derdimiz Türkiye olarak biz güçlü olacağız.”
Böylece Macron’un cevabını öğrenmiş olduk; ama konunun asıl muhatabı Biden’ın, “Dedeağaç olayı nedir?” sorusunu nasıl cevapladığını bilmiyoruz.
Milletimizin İtibarı mı?
Bliyorsunuz; Erdoğan, Biden’la ya Roma’da ya da Glasgow’da görüşecekti. Görüşme Roma’da gerçekleşince Glasgow’a gitmekten vazgeçti. Ancak bunun sebebini, İskoçya tarafının güvenlikle ilgili taleplerini karşılamamasına bağlarken, “Nihayetinde bu sadece kendi güvenliğimizle ilgili değil, ülkemizin itibarıyla da ilgili bir meseleydi. Biz milletimizin itibarını korumakla mükellefiz. Hiçbir yerde ülkemizin saygınlığına, izzetine halel gelmesine müsaade etmeyiz.” açıklamasını yaptı.
Öyleyse, sadece şunu hatırlatmakla yetinelim:
Bugüne kadar tüm ABD Başkanları, öyle veya böyle, Türkiye’nin karşısında yer aldı. Ancak ilk kez bir Başkan, alnımızın ortasına Ermeni soykırım iftirasını yapıştırdı!..
Tek başına bu olay dahi, “ülkemizin ve milletimizin itibarını korumak” adına Biden’la selam sabahı kesmeyi gerektirirken onunla görüşebilmek için koşturmak, itibarımıza halel getirmedi mi?!