Katliamdan kurtulan Becky Behar’ın kızı Dr. Rossana Ottolenghi: “(Türk Başkonsolosu Fuat Nebil Ertok) O büyüleyici ve örnek bir kahraman olarak bizim için gerçekten yapabileceği her şeyi yaptı. Ailemizin kurtuluşu oldu”
Yazar Luca Contato: “Başkonsolos Ertok ve yardımcısı Daniş (Tunalıgil), Behar ailesinin hayatları kurtarmaya yönelik önemli bir rol oynuyor”
Türkiye’nin Milano Başkonsolosu Özgür Uludüz: “Fuat Nebil Ertok’un da ruhu şad olsun, yaptığı büyük bir iş”
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin İtalya’da işlediği Meina Katliamı ve bu katliamdan Türk Başkonsolos Fuat Nebil Ertok sayesinde kurtulan Yahudilerin yaşadıkları tiyatro oyunu oldu.
İkinci Dünya Savaşı’nda İtalya’nın kuzey bölgelerini işgal eden Naziler, bu ülkedeki ilk katliamlarını aynı yılın eylül ayında Maggiore Gölü kıyısında yer alan Meina’da yaptı.
Aralarında Türk pasaportu olan Alberto Behar ve ailesi de olmak üzere 21 kişiyi götürmek isteyen Nazileri, Türkiye’nin o dönemki Milano Başkonsolosu Ertok durdurdu.
Selanik’ten geldikleri anlaşılan 16 Yahudi’yi katleden Naziler, Ertok’un ısrarlı girişimleriyle Behar ailesini bıraktı. O dönem 12 yaşında olan Becky Behar, hayatını kaybettiği 2009’a kadar, Türk Başkonsolos sayesinde hayatının kurtulmasını ve Meina Katliamı’nı genç kuşaklara anlattı.
Behar’ın anlattıklarından etkilenen genç yazar Luca Contato’nun yazdığı kitaptan, öldürülen 16 kişiye atfen “16 Ruh (16 Anime)” adıyla tiyatro oyunu uyarlandı. Temsilde Ertok’un girişimlerine de vurgu yapılıyor.
“Oyunu, Milano ve Roma’ya götürmenin yollarını arıyoruz”
Katliamdan kurtulan Becky Behar’ın kızı Rossana Ottolenghi, “Nebil Ertok, ailemdeki herkesin, hatta biz torunların bile kalbinde yer etmiş bir isimdir. Bu Konsolos, Almanların bütün Yahudileri dedemin oteline kapattığını ve birkaç gün sonra dedemle annemi, üç erkek kardeşini ve anneannemi de otelin en üst katına kapattığını anladı. Almanlar, geceleyin, bu Yahudileri vurup göle atmaya başladı. Tam bu noktada Konsolos, kahramanca Alman SS’lerin ofisinin bulunduğu Baveno’ya giderek yumruğunu masaya vurur ve ‘Türkiye’nin tarafsız bir ülke olduğu zamanda Yahudi ya da Katolik tek bir Türk vatandaşının saçının teline dokunursanız, diplomatik kriz çıkartırım.’ der.” ifadelerini kullandı.
Türkiye o dönem tarafsız olduğu için savaşan tarafların Türkiye’yi diğer tarafa kaptırmamaya ve hatta yanlarına çekmeye çalıştığını anlatan Ottolenghi, “Türkiye ile diplomatik bir kriz için iyi bir zaman değildi. Alman askerlerini de ikna eden şey buydu. O, onları kurtarır ve bunun ikinci kez olmayabileceğini söyleyerek aileme İsviçre’ye kaçma zamanının geldiğini söyler, büyükannem ve büyükbabam da İsviçre’ye kaçarak kurtulurlar.” diye konuştu.
Meina Katliamı’na ve ailesinin kurtuluşuna ilişkin yazılan tiyatro oyununun bu yıl sahnelenmeye başlandığını söyleyen Ottolenghi, “Meina’da okulların da katılımıyla ilk gösterimini yaptık. Ben tiyatroda yokum ama gençlere, yönetmene ve prodüktöre bu konuda yardımcı oldum. Maggiore Gölü çevresinde her yerde oyunun gösterilmesine çalışıyoruz. Novara, Trecate ve farklı pek çok şehirde. Oyunu, Milano ve Roma’ya götürmenin yollarını arıyoruz.” dedi.
Annesinin bu tür olayların bir daha olmaması için yaşadığı süre boyunca okullarda çocuklara bu hikayeyi anlattığını aktaran Ottolenghi, “Bir genç, annemin hikayesinden çok etkileniyor. Genç bir yazar olduğunda bu hikayeyi yazıyor, bir yönetmen de bunu tiyatroya dönüştürüyor. Bu yıl da sonucunu gördük. Oyunu izleyen herkesi çok etkiledi. Ben oyunu, ailesinden 2 kişi Auschwitz’de ve başka bir Sovyet kampında tutsak olan biriyle izledim. Öylesine etkilendi, oyunun bazı anlarında çıkmak zorunda kaldı. Çok fazla etki bırakan bir oyun. İzleyenleri de içine çekiyor.” diye konuştu.
Behar ailesinin kızı, Ertok’un ailesine ulaşmaya çalışıyor
Ertok’un ailesini kurtarmasından ötürü Uluslararası Dürüstler Madalyası alması için ismini önerdiğini anlatan Ottolenghi, şunları söyledi:
“Ancak bana bir konsolosun görevinin oradaki vatandaşlarını mümkün olduğunca korumasının görevi olduğu belirtildi. O büyüleyici ve örnek bir kahraman olarak bizim için gerçekten yapabileceği her şeyi yaptı. Ailemizin kurtuluşu oldu. Ben bu vesileyle bir çağrıda da bulunmak istiyorum. Eğer Türk Başkonsolosu Nebil Ertok’un ailesinden ya da yakınlarından birileri varsa veya bir dostu varsa bizimle İtalya Milano’daki Türk Başkonsolosluğu aracılığıyla temasa geçebilir mi? Biz böyle bir buluşmadan dolayı gerçekten çok mutlu oluruz. Birlikte Meina’yı ziyaret edebiliriz.”
“Ertok’un yaptıkları hep anlatılacak”
Meina Katliamı’na konu olan otelin bulunduğu araziyi kamulaştıran ve burada bir anıt yapılması için çalışmalarını sürdüren Meina Belediye Başkanı Fabrizio Barbieri de “Bundan sonra Holokost’u anma faaliyetlerimizi burada yapabiliriz. Şu anda çalışmalar sürüyor. Bu park bittiğinde o katliamdakileri anmaya yönelik olacak.” dedi.
Meina Katliamı’nı anlatan “16 Ruh” isimli oyunun ilk gösteriminin de burada yapıldığını dile getiren Barbieri, “Bu temsilin özellikle gençler üzerinde bir etki yaratmada başarılı olduğunu düşünüyorum çünkü oyun, katliamın yaşandığı otelin sahibinin kızı Becky Behar’ın 22-23 Eylül 1943’te yaşadıklarına dayanıyordu. Oyunun çok kişiyi etkilediğine dair geribildirimler alıyorum.” ifadelerine yer verdi.
Barbieri, Türk Başkonsolosun yaptıklarının, hatırlanması gereken bir husus olduğunun altını çizerek “Tabii ki Türk Konsolosun, Behar ailesini tutuklanmaktan ve sürülmekten kurtarması, onun yaptıkları hep özel olarak anlatılacak.” dedi.
“Becky Behar’ın anlattıklarından çok etkilendim”
Oyunun uyarlandığı “Maggiore Gölü” kitabının genç yazarı Luca Contato da Meina Katliamı’yla ilgili yaklaşık bir yıl boyunca çalıştığını belirterek “Başkonsolos Ertok ve yardımcısı Daniş (Tunalıgil), Behar ailesinin hayatlarını kurtarmaya yönelik önemli bir rol oynuyor.” dedi.
Milano bombalandığı için ilk olarak Behar ailesinin Meina’daki evlerini başkonsolos ve yardımcısına açtığını dile getiren Contato, “Kimse Maggiore Gölü’ne SS’leri beklemezken onlar geliyor ve Beharları tutukluyor. Konsolos Ertok, Baveno’ya gidip vatandaşlarını kurtarıyor. Alberto Behar tutuklanmıştı ve o da gölde öldürülenlerden biri olabilirdi.” ifadelerini kullandı.
Contato, oyunda Ertok’un isminin en az 4 yerde ve kritik anlarda geçtiğini belirterek şunları anlattı:
“Örneğin; ‘SS subayı sahneye geldiğinde kendisine burada istediği gibi davranamayacağı çünkü Türk Konsolosun burada olduğu hatırlatılıyor. Ve ona da saygılı davranması gerektiği açıklanıyor. Gösterinin sonunda SS subayı tutukluları sayarken 21 kişi sayıyor. Bu Beharların da dahil edildiği anlamına geliyor. O dakikada otelin yöneticisi; ‘Beharlara dokunamazsınız çünkü Türk Konsolosun koruması altındalar’ diyor.”
“Görevim bu hikayeyi yaşatmak”
Türkiye’nin Milano Başkonsolosu Özgür Uludüz de İkinci Dünya Savaşı sırasında benzeri Avrupa’nın pek çok noktasında yaşanan katliamın bir örneğinin 1943 yılında, bugün kendi görev bölgesinde kalan yerde yaşandığını belirterek şöyle devam etti:
“Bazen böyle bir şeyle karşı karşıya geliyor ve anlıyorsunuz ki hep bir karar alınması gereken durumlar olmuş. İşte benim oturduğum koltukta bir zamanlar oturan birisi, böyle bir durum karşısında kalmış ve hiç gözünü kırpmadan tarih boyunca gösterdiğimiz o cesareti, o kararlılığı göstermiş ve doğru şeyi yapmış. Bu öyküde, benim yaptığım görevden, bağlı olduğum kurumdan, ait olduğum milletten bir kere daha gurur duymamı sağlayan şey, şüphesiz bu doğrunun yanında olmak duygusu ve bu yüzden de minnettarım. Fuat Nebil Ertok’un da ruhu şad olsun yaptığı büyük bir iş. Ama belki onun için doğal bir işti işte. Onu anlamak, çocuklarımıza, kendimize anlatabilmek lazım ve bir gün öyle bir durum karşısında bir karar almak için geçmişte yapılan bir şey bize ışık tutacak. Biz de doğru kararı almakta hiç şüphesiz çekinmeyeceğiz.”
Uludüz, bu hikayede kötülüğe direnen iyi tarafta olduklarına dikkati çekerek “İyi tarafta olduğumuz bir hikayede bizi hatırlayanlar, maalesef biz değiliz de sonuçta zamanında kurtarılmış olan aile. Dolayısıyla benim şu andaki Milano Başkonsolosu olarak içimde hissettiğim görev; en azından bu hikayeyi yaşatmak. Sahip çıkılması gereken bir anı.” dedi.
Ertok’un hayatını araştırırken kendisinin aynı zamanda bir yazar olduğunu ve 1935’te basılmış “Fatma – Küçük Hikayeler” isimli bir kitabını keşfettiğini aktaran Uludüz, şunları anlattı:
“Kitabı hemen buldum aldım ve ailenin yaşayan üyesi olan Rossana Ottolenghi’ye hediye etmek istedim. Kitabı almak istemedi. ‘Buna dokunmaya bile kıyamam. Çok değerli, Başkonsoloslukta kalsın biz de burada olduğunu bilelim bırakır mısınız’ dedi. Ben de onun arzusuna uyarak Başkonsolosluğa bırakacağım.”