Uluslararası alanda Türkiye’yi sıkıntıya sokacak birçok gelişme aynı anda yaşanıyor. Son bir ay içerisinde ABD’de Türkiye’yi olumsuz etkileyecek birçok olay gerçekleşmiştir. Bunlardan ilki Halk Bankası’yla ilgili olandır. ABD temyiz mahkemesi, Halkbank’ın İran’a yönelik yaptırımları ihlal etmesine yardımcı olduğu gerekçesiyle yargılanabileceğine hükmetmesidir.
Yine ABD’li üç Kongre üyesi Dışişleri Bakanı Blinken’e bir mektup yazarak Türkiye’ye hem yeni F-16 savaş uçaklarının satılmaması hem de mevcut olanların iyileştirilmesine izin verilmemesi çağrısı yapmıştır. Türkiye aleyhtarı mektuba Helenik Amerikan Liderlik Konseyi, Amerikan Yahudi Komitesi ile Ermeni, Hint ve Kürt örgütleri destek verdiği açıklanmıştır.
ABD’de bütün lobiler ve localar Türkiye karşıtlığında organize olmuş durumdalar.
Dahası Türkiye’nin de kurucu üyesi olduğu Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine Yönelik Mali Eylem Görev Gücü (FATF), kara para aklama ve terörün finansmanı ile mücadele yeterli caba göstermemesinden dolayı, Türkiye’yi “gri liste”ye aldı.
Ekonomik ve hukuki bağlamda Türkiye’yi kıpırdayamaz hale getirmeyi amaçlayan bu gelişmelerin yanında ülkenin kuşatılmasını amaçlayan ve Yunanistan’ın yönettiği siyasi gelişmeler de bütün hızıyla devam ediyor.
Geçtiğimiz hafta Yunanistan ile Fransa arasında Savunma ve Güvenlik Alanlarında İş Birliğine Yönelik Stratejik Ortaklık Anlaşması imzalandı.
Miçotakis Fransa’nın anlaşma çerçevesinde “Bir saldırı halinde Avrupa’nın tek nükleer gücü ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimî üyesi olan tek Avrupa Birliği ülkesi (Fransa) ülkemizin yanında olacak.” açıklamasında bulundu.
Fransa’nın nükleer gücüyle Yunanistan, Türkiye’yi tehdit ediyor. Hâlbuki nükleer tehdit BM ve uluslararası mevzuata göre suçtur. Bu durum yakında Yunanistan’ın Ege’de 12 mil emrivakisiyle Türkiye’yi karşı karşıya bırakacağını gösteriyor.
Yunanistan bununla da yetinmeyerek birkaç gün önce Rum Yönetimi, Yunanistan Başbakanı ve Mısır Cumhurbaşkanı Atina’da bir araya gelerek Türkiye’ye yönelik sert mesajlar vermiştir. Üç ülkenin de Türkiye’nin “tahrikkâr tutumunun kınanması” konusunda görüş birliği içerisinde olduğu açıklandı.
Bu arada Avrupa Konseyi ülkemizdeki bazı uygulamaları eleştiren ‘Türkiye 2021 Raporu’nu yayınladı. Dışarıda bütün bunlar yaşanırken içeride de Ankara’da ülkelerini temsil eden 10 büyükelçi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını hatırlatarak Osman Kavala’nın serbest bırakılmasını isteyen hadsiz bir bildiri yayınlandı.
Bu arada ülkelerin ekonomik performanslarını gösteren uluslararası reyting kuruluşları da zamanı olmamasına rağmen Türkiye ile ilgili olumlu olmayan açıklamalar yapmaktalar.
Bütün bu gelişmelerin neredeyse eş zamanlı olarak gerçekleşmesi olanın bitenin rastlantısal olmadığını göstermektedir. Aksine Türkiye’ye yönelik olarak planlı, organize ve çok yönlü bir operasyon söz konusudur. Operasyonlar birbirleriyle ilişkili olup hepsinin amacı da faili de bellidir. İktidarın bütün bu dış odaklı operasyonun amaçlarının farkında olmakla birlikte üreteceği vahim sonuçları kavramakta sıkıntı çektiği görülüyor. Dış operasyonların amacı Türkiye ekonomisini krize sokarak iktidarın bir an önce iş başından gitmesini sağlamaktır. Bütün bu dış gelişmeler ortadayken MB’nin aldığı faiz kararı piyasaları panikletmiş ve büyük bir tedirginliğe neden olmuştur. Operasyon yiyen bir ülke kendi eliyle ekonomisini kırılgan ve zayıf gösterecek kararlardan kaçınması gerekirken tersi yapılmıştır.
Bu ülkelerin 10 büyükelçisini ‘istenmeyen kişi’ ilan etmek öfkeyle kalkanın zararla oturması sonucunu doğuracaktır. Bu ülkeler de Türkiye’nin büyükelçilerini sınır dışı edeceklerdir. Böyle bir durumun siyasi ilişkiler bir yana ekonomide oluşturacağı olumsuz sonuçları öngörmek gerekir.
Bu büyükelçilerin ülkelerinden aldıkları talimatla bu girişimde bulundukları açıktır. Belki de bu büyükelçiler Türkiye’yi tahrik ederek sınır dışı edilmek için bu hadsizliği yapmışlardır. Onlara sınır dışı etmekten daha beter bir yöntemlerle cevap verilmelidir. Oyuna gelinmemelidir.