Türkiye’de demokrasicilik, cumhuriyetçilik oyunu oynanıyor.
Yandaş olana hukuksal zırh sağlayan aklatan paklatan zihniyet birilerince, cumhuriyet ve demokrasinin yerleşmesi olarak algılanıyor, yorumlanıyor. Gerçekten öyle mi?
Klasik cumhuriyet kavramında; insan hakları fikri bulunmamaktadır. Bu ilk defa 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’yle ortaya çıkmıştır. O da 1776 Amerikan Bildirisi’nden esinlenmiştir. Fakat Fransa’da Jakoben cumhuriyeti kendi bildirisini pek kolay benimsememiş, ancak yüz elli yıl sonra anayasasına koyabilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da insan hakları cumhuriyetin temel ilkeleri arasında yer almaz. Bireyin devlete karşı birtakım haklar öne sürmesi cumhuriyet geleneğinde pek görülmez. Bugün ise insan hakları konusunda yeterli bir duyarlılık olduğunu söylenebilir.
Cumhuriyetin kuruluş ortamında bir Haklar Bildirisi söz konusu olmadığı gibi, vatandaşlar için asıl vazifeler vurgulanmıştır. Yargı felsefesi de buna göre oluşmuştur.
Türkiye’deki hakimlerde bireyi değil, devleti değil daha çok iktidarı koruma içgüdüsü, Avrupa’dakilerde ise daha çok bireyin düşüncesini koruma anlayışı var. Yasalardan çok hakimlerin zihniyeti değişmelidir.
Böyle bir yargı felsefesine tarafsız denilebilir mi? Türkiye değişiyor; hem orta sınıflaşmanın, hem farkındalığın gelişmesiyle, artık insanlar liberal demokrasilerdeki hak ve hürriyetleri talep ediyor.
Yargının savrulmadan, tarafsızlığı felsefi olarak benimsemesi hem toplumsal huzur için hem cumhuriyetin daha kucaklayıcı yönde evrimleşmesi için bir zorunluluktur.
Yargı anlayışı hem bağımsızlığı, hem tarafsızlığı güçlendirecek nitelikte olmalıdır. İktidarın, ve muktedirlerin etkisinde kalmayan, geleneksel tarafsızlığını sürdürecek, bağımsız ve tarafsız bir yargı gerekli ve zorunludur.
Siyasetçilere hâkim olan emir, kesinlik, güç kullanma gibi kavramlardır. Elinde de yetki vardır. Toplumsal hayatın akışkanlığıyla ve çeşitliliğiyle bağdaşmayan ve gerçekten sıkı disiplinli olması gereken matematiksel bürokratik düşünce, hukuk dışarı çıkarsa neler olabileceğinin örneklerini saymaya gerek var mı?
Bu örneklerin hepsinin temelinde, toplumu ve siyaseti cumhuriyet idealizasyonuna uydurmak için hukuku yetkiyi, görevi amacı dışında kullanma vardır.
Halbuki hak ve özgürlükleri talep etmeye başlamış bir toplumda bu mümkün olmadığı gibi, çekeceği tepkiler de devleti yıpratmaktadır.
Milli varlığın temel kurumlarından biri bürokrasidir, yıpranmamalıdır. Bürokratik ve siyasi oligarşisi, geleneksel müdahaleci ideolojisini gözden geçirilmeli ve vazifesini profesyonel alana odaklamalıdır. O zaman cumhuriyet de, demokrasi de, sağlıklı ve güçlü olur. Aşırılıklara savrulmadan, itidal kaybedilmemelidir.
Demokrasinin vazgeçilmez unsuru, muhalefettir ve dolayısıyla muhalefetin örgütlendiği siyasi partilerdir.
Siyasi Partiler Yasası seçilmiş krallar yaratıyor. Bir partinin genel başkanı, aday listelerini istediği gibi düzenliyor/düzenletiyor. Seçilenler onun ağzına bakıyor.
Lider kendisini seçecek olan örgüt mensuplarını da kendi iradesiyle düzenliyor. Lider çoğunluğa sahip iktidar partisi ile hem yasamada hem yürütmede tek adam rolünü üstleniyor.
Yandaş kişilerle adalet nasıl ne şekilde sağlanır?
O halde demokrasinin bütün kuralları ve kurumlarıyla işlemesi için bu seçilmiş krallar üreten siyasi partiler hukuku kesinlikle değişmelidir.
Meclis’te yüzlerce dokunulmazlık dosyası var. Biri bile işleme konmuyor. Dokunulmazlığın sadece kürsü ile sınırlı kalması adi suçların dokunulmazlık dışında bırakılması gerekir.
Demokrasi-Cumhuriyet; asker vesayetine son veriyoruz diyerek sivil oligarşik vesayeti haline gelmemelidir.
Günün Sözü: Mutlak ideale ulaşılmak amaçtır. Bunun için çaba göstermek gerekir.