Adalet adına adaletsizlik yapıldığı, keyfi kararlar verildiği, siyasi iktidar gücünün yargı yerine geçtiği algısı, toplumu sarmış durumda.
Devlet denen yapı, insanların bir düzen içinde yaşamak, herkesin belirlenmiş kurallara uymasını sağlamak için oluşmuş kurumlar bütünüdür.
Bu kurum; bütün kuralların herkes için eşit adil bir şekilde uygulanmasını, ihlal edilmesi halinde ise yaptırım uygulanmasını sağlamakla görevlendirilmiş ve yetkilendirilmiştir. Her ne şekilde olursa olsun tarihsel süreç içinde devlet, dönüşümler geçirmiş ve kurumlar oluşmuş ve kurallarla işler hale gelmiştir.
Oluşumunun geldiği nokta ise kuvvetler ayrılığı denen yapı ile iktidarın kurallar içinde belli süreler içinde halkın oyu ile değiştirmesi sistemi ile bütünleşmiştir.
Sonuçta iktidarın keyfiliğine ve hukuk dışılığına karşı yargı denen yapı, ayrı bir mekanizma olarak şekillenmiştir.
Yargı’nın tarafsız, bağımsız olması var olan hukuk düzenini korumak kollamak, kuralların uygulanmasını denetlemek, ihlal halinde gereğini yapmak asli sorumluluğu kabul edilmiştir.
Hakim ve savcılar; bu mekanizmanın kamu görevlisi olarak işlevleri, yasalarla düzenlemiştir.
Şimdi bu genel durum açısından baktığımızda son gelişmeleri nasıl değerlendirmek gerekir?
Her kafadan bir ses çıkıyor. Hakimler ve savcılar benden yana karşı ikilemesi içine bırakılıyor. Artık hoşuna giden karar veren yargı mensubu övülürken, hoşa gitmeyen karar veren yargı mensubu suçlanıyor.
Böyle bir ülke, bu yaklaşıma; daha ne zaman kadar dayanır. Sonu nereye varacak?
Ne amaçlanıyor, ne elde edilmek isteniyor sorularını herkes soruyor ama cevabını ne yazık ki kimse veremiyor.
Herkes uzmanlık alanı olsun olmasın, işini gücünü görev alanını bırakmış yargı’ya ilişkin konuşuyor. Dava dosyalarından haberleri yok, suçlamaları ve delilleri bilmiyorlar ama yine de yazıyor çiziyor konuşuyorlar.
Evet bugün ülkenin geldiği durum bu!
Savcı-hakim işine geldiği gibi hareket ediyorsa o yargı ve yargıçlar iyi tarafsız ve bağımsız! Tersi yapılıyorsa yargı ideolojik-siyasi!
Görmüyor musunuz herkes işi gücü bırakmış istisnasız her gün Yargı‘yı dövüyorlar, hakim ve savcıları övüyor veya eleştiriyorlar.
Yolsuzluk, soygun talan, işsizlik, yoksulluk, açılım saçılım fiyaskoları, dış politika açmazları şu bu umurlarında değil! Varsa yoksa, yargı da yargı, asker de asker, çete, darbe!
İnsanlar ve toplum; bilimden ve teknolojiden uzak duygu düşünce inançla eğitim ve yaşam ortaçağ Arap yaşam biçimine odaklatılıyor. İnsanlar sürü haline dönüşüyor.
Bu anlayış ve uygulamalardan herkes zarar görürmüş algısı, belli kesimlerin umurunda değil!
Onların tek gündemi yeni bir düşmanı hedefe oturtabilmek! İnsanı, toplumu, bürokrasiyi, orduyu ve yargıyı olabildiğince biat eder hale getirmek. Toplum ikiye ayrılıyormuş, hukuk düzeni bozuluyormuş, devlet mekanizması dağılıyormuş hiç ama hiç umurlarında değil. Kin ve nefret beyinlerini kanser virüsü gibi sarmalamış durumda.
Yani Yargı gücü, farklı kesimlerce kullanılmaya çalışılıyor.
Münferit gibi görünen bu çirkin komplolar, şu anda Türkiye’de bütün devlet kadrolarında ağır bir hastalık durumuna ulaşmıştır.
Hakim ve savcılar da bu toplumun mensubu. Görevlerini hatırlatalım.
Unutmayalım ki; yargı mekanizması sarsılırsa herkes zarar görür. Başta da hukuk düzeni bozulur.
Hukuk düzeni bozulunca toplum düzeni de bozulur. Kaos kargaşa gelir. Bozulan bu düzeni ne siyasi partiler, ne dernekler, ne vakıflar, ne de gazeteciler kuramaz.
Devlet işleyişinin bozulması; yargının işlevinin bozulması ile adalet kavramının zedelenmesi ile başlar.
GüNüN SöZü: Doğru sadece kendinin doğruları değildir. Başkasının da doğruları olabileceğini göz ardı etme.