Tarih, hatırlanmaya değer olanların hikâyesi, anı ise, geçmişte yaşadığımız, çeşitli olaylardan belleğin sakladığı her türlü izdir.
Tıpkı ülke tarihleri gibi, siyasi kurum ve kişi belleği de, geçmişi kaydeden bir unsur olmaktan öte, kimlik oluşumunu destekleyen önemli bir role sahiptir. Araştırmacılara göre, hafızasız toplumlar ve insanlar gelecek tasarlayamazlar.
Prof. Manning, “Evrim bize geçmişimize eğilme yeteneği sunduysa, bu, geleceğimizi kurmakta kullanmak zorunda olduğumuz malzemeleri bize vermek içindir” diyor.
Gelecek tasavvuru için hafızamıza başvurmak zorundayız. Ve yine aynı nedenle, yani “dün, bugün ve yarın arasındaki bağı kurabilmemiz için” anılarımıza ihtiyaç duyarız.
Görülen o ki, nasıl olursa olsun, kişinin otobiyografik belleği, “yarınki ben” için çok önemli olmaktadır.
Beynin anıları harekete geçiren bölgesinin zedelenmesi, geçmişini hatırlayamaması halinde ise insanın, kişiliğini ve gelecekle ilgili hayallerini yitirdiği sürekli “şimdiki zamanı” yaşadığı ortaya konulmuş.
Böyle bir ortamda da, toplumların ve kişilerin rotası çoğu zaman, günün gidişatı ve güncel menfaatler üzerine şekilleniyor… Kişi de, yeni bir kimlik oluşturma çabasına giriliyor.
Dolayısıyla kişiliğimizi inşa eden mazimizi ve hatıralarımızı doğru şekilde okumamız gerekiyor… Onlar tarihsel referanslarımız, bugünlere nasıl geldiğimizi ve hangi fedakârlıklarla neleri kazandığımızı, yaşamımızın anlamını ve de gücünü anlatıyor.
Hiç kimse durup dururken, anılara gitmez. Bazılarıyla yüzleşmeye hazır olmadığımız için aramıza zaman koysak da çoğu, hatırlanmak için yerlerini ve sıralarını bekler.
Anıların en önemli gücü, değiştirebileceğiniz ve değiştiremeyeceğiniz şeylerin farkına varmamızı sağlamalarıdır.
Saklanmış enerjileri vardır. Bazen yeni bir güne cesaretimiz olurlar.
Bazen yanlış bir karar arifesinde bizi uyarır ve bizim o yanlıştan dönmemiz için harekete geçerler.
Çünkü insanlar farkında olmasalar da, yarınlarıyla ilgili verdikleri kararların anılarıyla örtüşmesi için çaba sarf eder, bir yere varmak veya bir yerde olmak için anıların onayını beklerler.
Anılar; deneyimlerimiz, heyecanlarımız, özlemlerimiz ve tecrübelerimizdir. Kısacası anılarımızın deryasında, özümüzü ve kendimizi buluruz.
Sonuç; Hafıza bizi korkutacak bir alan değildir. Yeni bir şeyler üretmemize ya da gelişmemize engel olmaz. Sadece size, geçmişle ilgili hatırlatmalarla, gelecek için de uyarma görevi yaparlar.
Bizler hakikatlere, insanın insana ve anılarına yolculuğunu unutturmaya çalışan siyasi sistem ve kapitalizme karşı bilinç oluşturmalıyız.
Bizi biz yapan geçmişimizi anlamsızlaştırarak ya da yok sayarak, gitmeler kalmalar arasında, kişiliğimizin ve kimliğimizin dengesini bozmamalıyız.
Cemal Süreyya diyor ki, “Gitmekle gidilmiyor ki, gitmekle gitmiş olamazsın; Gönlün kalır, aklın kalır, anıların kalır.”