Dünyanın gidişini takip etme gereği duymayanlar ne kadar rahattır. Zaman zaman imrendiğim olur. Kısa sürer, ülkeme, hayata, insanlığa ilgimin derecesi, beni o “anlık imrenme“lerde bırakmaz. Kaçmaya imkân vermez. Başka türlü davranmaya bırakmaz. Uzun yılların alışkanlığı içinde kendimi böyle de yorarım. Öğrenilmiş çaresizliğin kuşattığı bir dünyada öğrenilmiş sevgi ve ümidin itici gücüyle durmaz giderim.
Yollar sayısızdır ve seçim hakkı bizdedir. İşe yaramayı seçmişseniz, boş veremezsiniz, “Neme lazım“ diyemezsiniz, vurdumduymaz olamazsınız. Bir derdin dertlisi insan türlü türlü yaşama imtihanında kendini böyle test eder. Atsız dilinde sırasında “yalnız gidilen çetin yol” budur. Âkif dilinde, “Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim./ Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım./Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!” haykırışının duyurduğu ahlâk da budur.
Yol düz gitmez, dolambaçlıdır. Bu yolda iddia ayak bağıdır, ancak nefer gibi hissedenler yol alır. Görür ve anlarız ki ancak iddiasız iddialılar yol göstericilerimizdir. Bu şeref, sayılacak kadar az kişiye aittir. Peygamberler, bilgeler, filozoflar, şairler, yazarlar, her sahadan öncüler, kahramanlar o sınıftandır. Benim yerim bellidir: Varamadığım, bilemediğim o derinliği her zaman hatırda tutmak üzere hayatın görünen yüzüne dönerim.
Sözü, düşüncenin soyutluğundan, anlatılır, anlaşılabilir vadiye çekeyim: Televizyon-radyo, gazete ve değişik kaynaklardan hiç olmazsa günün haberleri alırım. Sade bir görüşle, kültürü merkeze alarak gidişatın seyrini düşünürüm. Ve anlamaya çalışır, anladığımı mutlaka söylerim. Dostlarım, okuyucularım beni böyle görürler.
KAHRAMAN KAÇAKLAR
Evet, gündemlerden kaçanları anlarım ve zaman zaman imrenirim. İçlerinde, derdi, tasası kendinden ibaret olanlar var. Çeşitleri boldur. Sonra, en basit yaşama ihtiyaçlarıyla sınırlanmışlar var. Bunlar, ya hiç sahneye çıkmadılar ya da kısa zamanda pes edip “Bana ne“ diyen yığınların arasına katıldılar. Bunların da türlü renkleri var. Bir başka insan grubu var ki onların içinde de yerim yok. Gündemlerin sıkıcılığından, çözülmeyen problemlerin ağırlığından bunalır, kenara çekilirler.
Şeref ve haysiyetleriyle yürüyenlerin içinden yolda kalanlar da eksik olmaz. Bunlar da birkaç gruba ayrılabilirler. Yorulup çekilenler, evlâd ü ıyal derdiyle geri duranlar elbette mazurdur, diğerleri için konuşulabilir. “Dünya kaynıyor. Türkiye ise bir illüzyonun dümen suyunda. Benim yapabileceğim hiçbir şey yok. Üstelik ezilirim, üzülürüm. Çare yok, geri duracağım..” diyenler olur. Bu kaçış da insancadır. Saygıya layık değildir ama mazur görülmeyeceği kolayına söylenemez. Dünyanın her yerinde insanların büyük çoğunluğu bu gruptadır. Oyunda seyircidirler. Kalabalıkların bakışı böyledir.
YOL AÇICILAR
Yalnız… bir yenilmez armada vardır ki kalabalıklara rağmen topluluk için yaşarlar. Adları farklı da olsa etiketleri ortaktır: Adanmışlar dediğimiz asil ruhlar, hedefe dosdoğru yürürler. İnsan topluluklarının ve toplumların idealistleridirler. Olmazlarsa olmayız.
Asıl diyeceğime şimdi geliyorum: Yaşama derdinde zorluk iç düzenini kurmadadır. Kendini inşa, mistik yolculuklar, edebiyat ve sanat… Bu görünmez, az görünür, az ilgi çeker alanlarda olağanüstü bir idealizm gezinir. Pes etmeyen ruhların işidir. Şairin şiiri, bestekârın müziği, romancının hikâye edişi, ressamın çizgileri, görünmez, bilinmez güçlerle savaşarak elde edilen şahane zaferlerdir.
O zaferler bizi ayakta tutar. Günlük siyaset, ülke hali, dünya hali ilgi alanımızdadır, derdimizdir.
Fakat direncin büyüğü mana âlemlerinde -anlam katlarında- gerekir. Orada da yılmayan serdengeçtileriniz olacaktır. Bu alanların belki fizik dünyanızla, cebinizle ilgisini kuramazsınız. Yeme içmeye faydası da belli değildir. Günlük yaşayışa da, yürüyüşe de, işe de doğrudan etkisi pek düşünülmez. Hâlbuki ruh gibi her şeye siner, bilinmese de var olan büyük gerçektir. Bilenler demişlerdir, bu büyük güce yakınlığınız kadar değerlisiniz!
Yine örneği hayatın görünür yüzüne döndürerek söyleyeyim: Bu mana yoksa geleceğinizi sokak kavgasında karartırsınız. Sevmeleriniz bile kabalaşır. Liderleriniz, bakanlarınız, bürokratlarınız, hocalarınız, o kabalığın pençesinde sizi durmadan yaralarlar. Siz de kabalaşırsınız. Manayı getiren yüksek kültürün varlığı bilinmese de yokluğu böyle can yakar. En tepedekiler bu gerçeği bilmezse zincirleme kazalardan kurtulamazsınız. Onulmaz derde düşmek budur.
Diyeceğim o ki hayatı asıl manasında kuran kültürünüzdür. Gündemlerin gündemi budur.
O mana, o incelik, o terbiye yoksa egemenlik temelden sarsılır. Kültür ve sanat varlığınız can suyunuzdur. O değerleri yaratanlar ve yaşatanlarla varsınız. Bilseniz de bilmeseniz de onlar yoksa yoksunuz! Yoksunuz!