Bu arkasından el salladığımız kaçıncı ay. Bir yandan güle güle bir yandan da hoş geldin… Tıpkı insan hayatı gibi değil mi… Gidin doğumevlerine bakın dolu. Hastane morglarına bakın oralarda dolu. Gelenler geliyor bir taraftan da gidenler gidiyor. Dünya düzeni böyle konmuş, aylar ne etsin… Hepinize merhabalar…
Bu aralar bana yazdıklarını kitaplaştır diyenler hayli arttı. Seneler öncesinden de bazı hazırlıklarım vardı. Taslak haline gelmiş, düzenlenmeyi bekleyen eser adaylarım mevcut. Hatta bunların biriyle alakalı konuları haftaya yazıya aktarmayı planlıyorum… Peki, niye şimdiye kadar harekete geçmedin diyenlere çok basit cevabım var… Eline her kalem alan kendisini bir şey zannediyor… Prompterleri doğru dürüst okuyamayanlar yazar olup çıkıveriyorlar… Parası ve mevkii çok kimseler talimatla yazdırdıklarını kendileri yazmış gibi piyasaya sürebiliyorlar… Ata bile binmekten aciz ve beceremeyen kimseler 3-5 yalakanın gayretiyle, İlesam’a üye olabilecek duruma ulaşabiliyor… Bu kitaplar çeşitli kuruluşlara ücretsiz olarak dağıtılıyor… Bilhassa sahil kentlerimizde ayçekirdekçiliği yapanlar çok rağbet ediyor, onar yirmişer alarak külah yapımında kullanıyorlar… Ben bu durumlarda içindeki çekirdeği bitirince , külâhı atmam. Kimin şaheseri diye incelerim… Küçükken veya gençliğe adayken şiir yazmaya çalışanlara “Yağdı yağmur, çaktı şimşek, sende mi şair oldun arkadaş” diye bir tekerlememiz vardı… Ben böyle hatırlıyorum, birkaç kelimesi farklı olabilir… Büyüklerde durum değişti mi, hayır, bilakis arttı… Makam, mevki sahibi olduk, bu arada bir de yazar olalım. Nasıl olsa eş dost, balya balya alır. Olmadı her adrese bir tane yollarız, ayçekirdek ambalajları olur sana “Best seller“… Bir devirde “Zaman” adında bir paçavra vardı. Müritler dışında kimse okumazdı ama, kızımın oturduğu siteye giderim, girişte yüz tane, hastaneye giderim, müracaat önünde bedava yüzlerce gazete sizi beklerdi… Ben ara sıra bir tane alırdım, kedinin kumu altına, rutubeti alması için işe yarardı… Hava alanında otobüslerde, aklınıza neresi gelirse, bedava binlercesine ulaşabilirdiniz… Bunların hepsi karşımıza tiraj olarak çıkardı, bu hain taife de en yüksek tirajlı gazeteyi üretiyoruz diye hava atardı… İşte kitaplarda da durum aynı. Gönderirsin, yurt içine, dışına, çay ikramı yerine bunları verirsin sonra da “Halkımız büyük teveccüh gösterdi” diye zırvalarsınız… Bir sakınca var, Milletin kafasına fırlatmayın, gül veya çay atmış gibi olmaz… Kitap işinden bahsetmişken RTE’nin yazdığı kitabı da es geçmeyelim… Kim bilir ne kadar önemli konulara açıklık getirmiştir. Doğru dürüst bir şeyler okumak isteyenler, tükenmeden alsınlar. Asrın Lider’i de kitabına “Nutuk” deseydi kopyacılıkla suçlanırdı. Böylesi daha iyi olmuş… Lütfedip yazmışlar, hepimiz alıp baş ucumuzda muhafaza etmeliyiz…
Emine Hanımefendi’ler her daim yıldız gibi parlamaya devam ediyorlar. 50 bin €’luk kol aksesuarlarından bahsetmek yasaklandı diye mevzu etmeyeceğiz ama o da yasaklanmadan hemen, vatandaşa gösterdikleri kol saatinden de bir iki laf etmemiz gerekiyor. 30 bin €’luk bu basit malzeme bile milletin ağzına sakız oldu… Emita, pardon Emine Hanım’ın saati valizi eşarbı niye asgari ücretlinin ağzına malzeme oluyor ki… Kıskanmayın ne olur, çal ışın sizin de olur…
Bu arada yan yalakalar da fırsat buldukları an durumu değerlendiriyorlar… Meselâ durup durup, cevher yumurtlayan bir Hamza’mız var ya, geçenlerde dağ gibi bir yalan üreterek Ağasının gözüne girdi… Hamzacığım, Cumhur İttifakının oy oranı %50’nin üzerinde olsa, sahibin yarım saat beklemeden seçime gider… Kendinin bile inanmadığı, TUİK rakamları gibi bu yalanları paylaşıp komik duruma düşme. Az kaldı. Testini doldurmaya bak, sonra açıkta kalırsın… Ne Manhattan’da ne de Malezya’da bile kimse yüzüne bakmaz, bilesin… Sakın Katar’a falan da güvenmeyin. Arap’ın ne dostluğu ne de düşmanlığı belli olmaz. “Kardeşim Esat“ı ( Eset ) unutmayın…
Bu ara, hep söylediğimiz gibi, Corona işinde çelişki dolu durumlar cereyan etmeye devam ediyor. Ölüm sayısı üç yüzler civarında. O da bunların verdiği (!) rakamlarla… Açıklamalara bakıyorsunuz, birinci doz %80’lerde, ikinci doz %70’lere yaklaşmış… Dünya standartlarına göre %70’e ulaştığınızda toplum bağışıklığının başlaması gerekiyor… Biz de bu duruma benzer bir emare var mı…Yalanlar dizisi demeye dilim varmıyor ama toplum bariz biçimde yanıltılıyor. Örnek mi… Geçtiğimiz günlerde “Yoğun bakım çalışanları” bazı rakamlar yayınlandı… Bize kurtarıcı olarak sunulan, en iyisi bu, diğerleri iyi değil denilen Çin malı Sinovak aşısından iki doz olup ta yoğun bakıma düşenlerin oranı %39.44 yani %40 Peki hiç aşı olmayanlardan yoğun bakıma düşenler ne kadar , %51,5 Demek ki Sinovak olmakla olmamak arasında fazla bir fark yok… Peki kötülediğimiz ve de sonra kurtarıcımız olan Biontek te durum ne… Birinci doz yapıldığında %2,3 , ikinci doz da %0,5 yoğun bakıma müracaat var. Devr-i sabık yaratmayacağım diyen kriptonun dikkatine… Bunların, ölen on binlerin hesabı sorulmayacak mı? Giden paraların hesabı sorulmayacak mı? Kime gittiği sorgulanmayacak mı? Bütün bunlar yetmezmiş gibi yerli ve milli (!) aşımıza Çin ismi verenlere , en az “Niye” denmeyecek mi?
Çin demişken , Çin bağlantılı çok önemli bir konu daha var… Dünya Uygur Konseyi Başkanı Almanya Merkezli kuruluşun Başkanı Dolkun İsa mahkeme kararına rağmen Türkiye’ye giremiyor… Efsanevi lider, zamanın da yakın ilişkim de olan rahmetli İsa Yusuf Alptekin’ in yoğun bakımdaki oğlu Erkin Alptekin’i ziyaret edemiyor… Düşünebiliyor musunuz, bir Türk Lideri, Türkiye’ye Ana Yurduna giremiyor… Peki, bizim Ermeni sever, boyu posu devrilesi, canını albızlar alası, vasati şeyhimiz, çakma milliyetçi Ca-Ce’miz ne yapıyor? Ağasına gelen eleştirilere, ondan önce cevap verme peşinde… Kim ki Türk iline ve budununa bir kötülük ede; ili töresi yurdu kalmaya, yağız kara toprak dostu değil azabı ola. Mezarı belli olmaya, olsa bile, kedilerin eşindiği, itlerin uğradığı yer ola…
Benin Can dostlarım. Beş günlük ayrılığımız başlıyor… Hepinizle gene sağlık içinde buluşmak yegâne dileğimiz. Allah’a emanet olun. Hoşça kalınız..
Yorumlar kapalı.